EDISYON:

Kadızâdeliler neyi zedeler?

04:0014/06/2024, Cuma
G: 14/06/2024, Cuma
Mahmut Ay

Tarihimizde, bir grup ulemânın başka bir grup ulemâ ile sert mücadelelerinden kaynaklanan son derece gereksiz ve üzücü toplumsal fitneler vardır. Bunların en meşhuru 833-852 yılları arasında Abbasîler döneminde Mutezilî âlimlerin, Ehl-i Sünnet âlimlere halifelerin iktidarı aracılığıyla yaptıkları baskı ve zulümlerdir ki mihne diye anılır. Osmanlı tarihinde bunun bir benzeri, Kadızâdeliler diye anılan ilmiye sınıfından bir grup ham softa, ateşli vaiz ve ilimli cahiller in devlet desteğiyle sufîler

Tarihimizde, bir grup ulemânın başka bir grup ulemâ ile sert mücadelelerinden kaynaklanan son derece gereksiz ve üzücü
toplumsal fitneler
vardır. Bunların en meşhuru 833-852 yılları arasında Abbasîler döneminde
Mutezilî
âlimlerin, Ehl-i Sünnet âlimlere halifelerin iktidarı aracılığıyla yaptıkları baskı ve zulümlerdir ki
mihne
diye anılır. Osmanlı tarihinde bunun bir benzeri, Kadızâdeliler diye anılan ilmiye sınıfından bir grup ham softa,
ateşli vaiz
ve
ilimli cahiller
in devlet desteğiyle sufîler üzerinde uyguladıkları baskı ve zulümlerdir. İkisinin de ortak yönleri; ilim adamlarından bir grubun, iktidarın nüfuzunu arkalarına alarak rakip gördükleri grubu acımasızca ezmeleri ve toplumda çok üzücü bir kamplaşma ve fitneye sebebiyet vermeleridir. İlginçtir ki, bazı toy sultanların yirmi otuz yıllık desteğinden sonra, sebep oldukları toplumsal kargaşa ve fitne dolayısıyla her ikisine de bizzat devlet eliyle son verilmiştir.
Kadızâdeliler, aslında Hanefî olmakla birlikte, özellikle sufîlere karşı tutumlarının sertliği dikkate alındığında Selefîleri çağrıştırmaktadırlar. Bu sebeple kendilerine “
Osmanlı Selefîleri
” denilebilir. IV. Murad, Sultan İbrâhim ve IV. Mehmed devirlerinde palazlanmışlardır. İlham kaynakları,
Osmanlı’nın İbn Teymiyyesi
denilebilecek
Birgivî Mehmed Efendi
’dir (ö. 981/1573). Adlarını ise, IV. Murad döneminin vaizlerinden Kadızâde Mehmed Efendi’den (ö. 1045/1635) almışlardır. Bu zat, önce devrin meşhur Halvetî şeyhlerinden Abdülmecid Sivâsî (ö. 1049/1639) ile bazı dinî meselelerde tartışmalara girmiş; şöhreti artınca da, padişahları ve devletin ana kurumlarını etkisi altına alacak bir nüfuza ulaşmıştır. Muhtemelen onun IV. Murad nezdinde itibar görmesinin en büyük sebebi, kahve ve tütün kullanmanın haram olduğuna dair fetvasıdır. Zira IV. Murad zamanında kahvehaneler, alttan alta muhalefet merkezleri haline gelmiştir. Padişahın bunları kapatmak istediği günlerde Kadızâde, sultanın gözüne girmek için böyle bir fetva vererek fıkhî derinliğini (!) konuşturmuştur.
Kadızâde Mehmed Efendi’nin ölümünden sonra, bu zihniyetin liderliğini, bir katil olayına karıştığı için Şam’dan kaçarak gelen ve onun yanında yetişerek Ayasofya Camii vaizliğine kadar yükselmiş olan Üstüvânî Mehmed Efendi (ö. 1072/1661) yapmıştır. Saraydaki Has Oda’da vaaz vermekle görevlendirildiği için halk arasında “padişah şeyhi” diye anılan Üstüvânî zamanında Kadızâdeliler iyice palazlanmışlardır.
Tenkit ile tekfiri tefrik edemeyen
Üstüvânî, sufîlere yönelik tekfirci üslubu olanca cömertliğiyle (!) kullanmıştır. Öyle ki, yalnızca tekke mensuplarını değil, tekkeye giden halkı da tekfir etmiştir. Onun zamanında; Melek Ahmed Paşa üzerinde baskı kurularak, ondan bir buyrultu ve Şeyhülislâm Bahâî Mehmed Efendi’den fetva alınmak suretiyle Demirkapı yakınlarındaki
Halvetî Tekkesi’ni yakma
girişiminde bulunulmuş, ancak başarısız olunmuştur.
Üstüvânî, bazı şeyhlere haber göndererek
takipçilerini öldüreceklerini,
bu tekkenin temelini kazıp toprağını denize dökmedikçe orada namaz kılmanın câiz olmadığını bildirecek kadar cüretkârlaşmıştır. Yine onun adamları bir cuma günü, Fatih Camii’nde na‘t okumakta olan
müezzinlere saldırmışlardır
.

Kadızâdeli zihniyetten bir başka “padişah hocası” Vânî Mehmed Efendi (ö. 1096/1685) ise, tekkeleri kapattırmak için çok uğraşmış, Niyâzî-i Mısrî’ye (ö. 1105/1694) devlet eliyle çok eziyet ettirmiş, onu Rodos ve Limni’ye defalarca sürdürmüştür.

Kadızâdeliler, maalesef
camide kan dökmüşlerdir
. Bursa Ulu Cami’de çok elim bir saldırıya ve katil olayına sebep olmuşlardır. Sultaniye müderrisi Vanizade, bir mevlid esnasında bidat işlendiği gerekçesiyle halkı Ulu Cami imamının üzerine kışkırtmıştır. İmamı korumaya çalışan bir derviş öldürülmüş, imam ise canını zor kurtarmıştır.
Kadızâdeliler fitnesinden fert, cemiyet ve devlet olarak
alınması gereken pek çok ders
vardır. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:
1. Kadızâdeliler, derin ilim sahibi kimseler değillerdir. Liderleri başta olmak üzere çoğunluğu
ateşli vaizler
dir. İlmi kıt, aklı küt olan ateşli vaizlerin çıkarabileceği fitneler hususunda her zaman dikkatli olmak lâzım gelir.
2. Bunlar, siyasî nüfuza pek meraklıdırlar. Ateşli vaazlarıyla toplumu efsunladıkları gibi iktidar sahiplerini de etkileyebilmişler ve bu sayede onların gücünden bolca yararlanmışlardır.
İdareciler, ihtiraslı ve tefrikacı din adamlarına dikkat etmeli
; zamanla devletin ve milletin başına bela olacak şekilde güçlenmelerine fırsat vermemelidirler.
3. Kâtip Çelebi’nin de ifade ettiği gibi Kadızâdeliler; örf ve âdetleri dikkate almayan, tarih ve aklî ilimleri bilmeyen kimselerdi. Hatta bunlara düşman idiler. Kadızâde, vaazlarında sık sık şöyle dermiş: “Kelâm-ı felsefe fülse değer mi?/Âna sarrâf-ı keyyis baş eğer mi?/Mantıkîler ölür ise gam değil/Zira ânlar ehl-i imandan değil.” Bu zihniyettekiler
sosyal bilimlerden ve felsefeden habersizdirler
. Bunlardan habersiz olan ham din adamlarının, basit dinî meseleleri büyük toplumsal kargaşaların sebebi yapacak kadar tehlikeli bir potansiyele sahip olduklarını unutmamak gerekir.
4. Yine Kâtip Çelebi’nin aktardığına göre Kadızâde Mehmed Efendi, sufîler için
“tahta tepenler, düdük çalanlar, yetiş Toklu Dede! Yetiş B.klu Dede!”
şeklinde alaycı ve bayağı bir dil kullanır, sürekli sufîlere çamur atma derdinde olurmuş. Böyle pespaye bir dilin toplum nezdinde büyük bir infiale sebebiyet vereceği ortadadır. Günümüzde de bu tür dil kullananlar, toplumsal güvenlik açısından
lisân-ı münasip
ile uyarılmalıdırlar.
5. Türk milletinin İslâm anlayışına, gönül erenlerinin elleriyle tasavvuf mayası çalınmıştır. Öyle ya da böyle bu maya tutmuştur. Bu mayayı bozmaya kalkışmak, toplumun temellerini sarsacak bir bozgunculuk olur. Ancak maya zamanla bozulmaya yüz tutmuş ise, benzeri bir taze ve temiz maya kullanılabilir. Bu topraklardaki tasavvufî neşvenin kıymetini bilmek gerekir. Eğer Türkiye’de
IŞİD
vb. terör örgütleri cirit atamıyorsa bunu şu iki şeye borçluyuz:
1. Tasavvuf mayası, 2. Diyanet İşleri Başkanlığı.
Kadızâdelilik bir zihniyettir. Dün olduğu gibi bugün de vardır. İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkarmak üzere gelen, kutsal ve evrensel hakikatlerin mecmuu olan İslâmiyet’i; elindeki kara kaplı kitaba ve zihnindeki kapkara dünyaya indirgeyen; kendileri gibi olmayan Müslümanları ötekileştirip tekfir eden zavallı Kadızâdeliler neyi zedeler?
Müslümanların birliğini ve İslâm’ın evrenselliğini
. Onların bağnazlıklarını, İslâm’ın farklı yorumlara açıklığını ve evrenselliğini nasıl ıskaladıklarını Kâtip Çelebi Mîzânu’l-Hak’ta detaylıca açıklar. Müslümanların birliğini umursamadıkları hususunda da Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri’nde şöyle der: “Kadızâde, ulemâ ve eslâf-i salihîn evsafından olan hakiki takvadan mahrum imiş.
Tevhid-i kulûb-i İslâmiyân nokta-i ehemmine
(en mühim nokta olan Müslümanların kalplerini birleştirmeye)
hizmet edemeyen ulemadandır
.”

Allah, Kadızâdelilerin zedesinden bu milleti, ümmeti ve insanlığı korusun!

#Osmanlı İmparatorluğu
#Kadızadeler
#ulema
#Mahmut Ay

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.