“Direnen Gazze”den “dirilen ümmet”e

04:0011/10/2024, Cuma
G: 11/10/2024, Cuma
Mahmut Ay

Hamas’ın, motorlu paraşütlerle ‘Aksa Tufanı’ adıyla İsrail’e saldırı düzenlemesinin üzerinden bir yıl geçti. “Bu saldırı, gerçekten Hamas’ın yöneticileri tarafından mı planlandı; yoksa Hamas’ın içine sızan ajanların tahrikiyle mi meydana geldi? Hamas, bu saldırıyla ne elde etti? Bu saldırı, amacına ulaştı mı? Atılan taş, vurulan kuşa değdi mi?” gibi soruları, bölgeyi iyi bilenler uzmanlara bırakıyorum. Bendeniz, “Gazze halkının direnişi ve Gazze’deki soykırımdan, ne tür dersler çıkarabiliriz? Hem

Hamas’ın, motorlu paraşütlerle ‘Aksa Tufanı’ adıyla İsrail’e saldırı düzenlemesinin üzerinden bir yıl geçti. “Bu saldırı, gerçekten Hamas’ın yöneticileri tarafından mı planlandı; yoksa Hamas’ın içine sızan ajanların tahrikiyle mi meydana geldi? Hamas, bu saldırıyla ne elde etti? Bu saldırı, amacına ulaştı mı? Atılan taş, vurulan kuşa değdi mi?” gibi soruları, bölgeyi iyi bilenler uzmanlara bırakıyorum. Bendeniz, “Gazze halkının direnişi ve Gazze’deki soykırımdan, ne tür dersler çıkarabiliriz? Hem mazlum Gazze halkına hem de kendi ülkemizdeki direniş ruhunun güçlenmesine nasıl destek verebiliriz? Nasıl direnir ve nasıl diriliz?” sorularını cevaplamaya çalışacağım.

1
. Hamas’a dair bazı eleştirilerimiz olabilir. Ancak Hamas’ın Gazze halkını çok iyi bilinçlendirdiği gayet açıktır. Evlâdının parçalanmış cesetlerini büyük bir vakarla kucağında taşıyan anne-babalar, ebeveyninin cesedi önünde bütün dünyaya ders niteliğinde konuşmalar yapan çocuklar bunun en büyük şahididir. Bu insanların, en ağır travmatik durumlar karşısında metanetlerini koruyabilmeleri, en zor şartlarda dahi direniş ruhunu kaybetmemeleri, bir tesadüfün eseri olamayacağı gibi, akşamdan sabaha geliştirilecek bir tavır da olamaz. Bir toplumun bu duruşu sergileyebilmesi için, bunu besleyecek uzun soluklu bir eğitimden geçmiş olması gerekir. Bu sebeple, Hamas’ın bunu nasıl başardığını iyi incelemek gerekir.
2
. Kuruluşundan itibaren Hamas’ın, cami merkezli bir hareket ve oluşum olduğunu söylemek mümkündür. Hamas yöneticilerinin yaptırdıkları camilerin müştemilâtında mutlaka bir eğitim merkezi ve bir de spor salonu olduğu görülmektedir. Aynı zamanda camiler, sosyal yardımların toplandığı ve dağıtıldığı mekânlar olarak da dikkat çekmektedir. Böylece eğitim, sosyalleşme, sosyal yardımlar ve sportif faaliyetler, cami merkezli olarak gerçekleştirilmiş olmaktadır. Bu da, cami merkezli faaliyetlerin bereketliliği ve verimliliği açısından, diğer İslâmî cemaatlerin faaliyetlerine örneklik teşkil etmesi gereken bir durumdur.
3
. Hamas’ın, mezhep ve meşrep ayırımı yapmadan, İslâm dünyasına “ümmetçi” bir yaklaşımla baktığı görülmektedir. Kendi içlerinde, dini anlama ve yorumlamada farklılıkları hoşgörü ve müsamaha ile karşıladıkları anlaşılmaktadır. Bütün yöneticileri ve halkının tamamı Sünnî olmasına rağmen, Şiî İran ile dahi, iyi ilişkiler geliştirebilmeyi başarmaları bunu gösteriyor. (Hamas’ın İran ile bu denli yakın bir ilişki içerisinde olmasının, Hamas ve Filistin davası açısından avantajlarını ve dezavantajlarını, iyi düşünmek gerekiyor.) Netice itibariyle, şayet Gazze’de fanatik bir şekilde cemaatçilik, tarikatçılık, hizipçilik, vakıfçılık ve dernekçilik yaygın olmuş olsaydı, Gazzeliler asla bu birlikteliği sağlayamazlar ve direniş ruhunu oluşturamazlardı.
4
. Batılı devletlere ne kadar hoş görünmeye çalışırsak çalışalım; onlar nihayetinde Müslüman toplumları ve Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeleri “ezelî ve ebedî düşman” olarak görmeye devam edeceklerdir. İslâmî kimlik bilinci olan Müslümanlar ise, Batı tarafından, kendilerinin kurduğu küresel materyalist ve kapitalist sistemin önündeki en büyük engel ve en büyük düşman olarak görülmektedir. Şu halde; kendi çocuklarımızdan başlamak üzere, bizi “ezelî ve ebedî düşman” olarak gören Batı’nın sömürgeci ruhunu, narsist ve sadist karakterini, farklılıklara karşı tahammülsüzlüğünü tarihteki ve günümüzdeki örnekleriyle insanımıza iyi aktarmak gerekmektedir.
5
. “
Lâ” demeden “illâ” diyemeyiz
. Kelime-i tevhidimizde, önce muhayyel tanrılara “lâ/hayır” diyor; sonrasında Cenâb-ı Hakk’ın ulûhiyetini “illâ/yalnızca” ile tasdik ediyoruz. “Kim tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse…” (Bakara 2/256) meâlindeki âyetten de anlaşılacağı gibi “tâğut”ları
inkâr etmeden Allah’a iman edemeyiz
. Bu sebeple; Batı’nın, tâğutluğunu, kendisini “hümanistlik” maskesinin altında saklamaya çalışan “tek dişi kalmış bir canavar” olduğunu unutmamak ve unutturmamak gerekir. İslâm dinini ve medeniyetini sevebilmek için Batı medeniyetine ve
kültürüne buğz etmek şarttır
. Burada medeniyet ve kültürden kastımız, teknoloji değil; inanç, düşünce, yaşantı ve sanattır.
6
. Katil İsrail’i destekleyen cinayet ortakları niteliğindeki firmaları boykot etmek kesinlikle gereklidir. Ancak boykot, yalnızca bazı şampuan ve deterjan firmalarına yönelik olmamalıdır.
Siyonizm ve Batı kültürü
bütünüyle
boykot edilmelidir
. Kulağında Batı müziği, gözünde Batı filmleri, zihninde Batılı düşünceler olan birisinin, üç beş firmayı boykot etmesi pek anlamlı değildir.
7
. İsrail, maalesef diyalogdan ve sözden anlayabilecek bir kapasiteden yoksundur. Onun karşısına
eylem
le çıkmak gerekir. Müslümanlar,
artık “ağıt yakmayı” bırakmalı
, eyleme geçmek için neler yapılması gerektiği üzerinde durmalıdırlar. Geçici taktikler değil,
kalıcı stratejiler
geliştirmelidirler. Bunun için de ciddi
düşünce kuruluşları
na ve üretilen stratejileri hayat geçirecek
irade ve cesaret sahibi ilim, siyaset, sanat, aksiyon ve iş adamları
na ihtiyaç vardır.
8
. Gazze ve Kudüs bu haldeyken, kendi konfor alanlarında kalıp “Gazze ve Kudüs” diye bir derdi olmayan, buralara imkânı ölçüsünde yardım elini uzatmayan, müntesiplerini bu konuda bilinçlendirmeyen ve Müslümanların birliği için gayret sarf etmeyen tüm -sözde- dinî liderler ve fildişi kulelerinde ahkâm kesen, akademik çalışma dışında derdi olmayan, Gazzeli mazlumların âhını işitemeyen -sözde- ilim adamları büyük bir vebal altındadırlar.
9
. Gazze’de bir avuç Müslüman, onurlu direnişleriyle tüm dünyaya ders vermektedir. Sayıları az, imkânları çok kıt olsa da
derin bir iman ve bilinçli bir cihat anlayışı
ile donanmış bir topluluğun en yüksek teknolojik imkânlara sahip devletler karşısındaki izzetli duruşu, İslâm’ın ve insanlığın yüz akıdır; Müslümanlar ve vicdanını yitirmemiş insanlık için büyük bir umut kaynağıdır. Müslümanlara düşen vazife “tek dişi kalmış canavar” olan
Batı medeniyeti ve kültürüne karşı topyekûn bir direniş
ortaya koyup onun zihinlerimizi, ailelerimizi ve kültürümüzü işgal etmesine izin vermemek için elden geleni yapmak; Gazze’deki direnişten ilham ve cesaret alarak
Kur’an ve Sünnet’in kutlu
öğretileri doğrultusunda iman ve cihat konusunda
iyice bilinçlenmektir.

Gazze’deki onurlu direnişin, insanlığın vicdanında ve Müslümanların bilincinde kutlu bir dirilişe vesile olması niyazıyla…

#İslam
#Gazze
#ümmet
#Mahmut Ay