Dinin başı muhabbettir

04:0027/09/2024, Cuma
G: 27/09/2024, Cuma
Mahmut Ay

Kutlu Kitab’ında, Yaratıcı’dan “el-Vedûd (Sevgili/Çok Seven)” (Burûc 85/14) ve “en çok sevilmesi gereken Zât” (Bakara 2/165) olarhhsedilen bir dinin mensuplarıyız. Yüce Allah, bu Hikmetli Kitab’ın çeşitli âyetlerinde “sevmek” fiilinin faili olarak da zikredilir. Yani O, hem sevendir; hem de sevilen. Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur: “Allah onları sever; onlar da Allah’ı severler.” (el-Mâide 5/54). Bu âyette, “Allah onları sever.” cümlesinin önce zikredilmesi; muhabbetin kaynağının O olduğuna


Kutlu Kitab’ında, Yaratıcı’dan “el-Vedûd (Sevgili/Çok Seven)” (Burûc 85/14) ve “en çok sevilmesi gereken Zât” (Bakara 2/165) olarhhsedilen bir dinin mensuplarıyız. Yüce Allah, bu Hikmetli Kitab’ın çeşitli âyetlerinde “sevmek” fiilinin faili olarak da zikredilir. Yani O, hem sevendir; hem de sevilen. Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur: “Allah onları sever; onlar da Allah’ı severler.” (el-Mâide 5/54). Bu âyette, “Allah onları sever.” cümlesinin önce zikredilmesi; muhabbetin kaynağının O olduğuna ve müminlerin O’nu sevmelerinin, O’nun onlara olan muhabbetinin bir meyvesi olduğuna işaret eder.

Kur’an’a göre; Allah’ı sevmek, kişi ile Allah arasında olup biten, insanın davranışlarına ve hayatına somut yansımaları olmayan salt bir duygudan ibaret değildir. Allah’ı sevmenin göstergesi ve yansıması, O’nun gönderdiği son kutlu elçi Muhammed Mustafa’nın (sav) yolunu izlemektir (ittibâ) (Âl-i İmrân 3/31). O’nun yolunu izlemek ise; O’nun sünnetine uymaya, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmaya çalışmaktır. Şu hâlde Allah’ı sevmenin göstergesi, Muhammed Mustafa’nın (sav) ahlâkını benimseyip yaşamaya çalışmaktır. St. Augustine’nin dediği gibi “Tanrı’yı sev; ne istersen yap!” sözü, İslâm açısından makbul değildir. İslâm’da bunun karşılığı şudur: “Allah’ı sev; bunun için Hz. Muhammed’in (sav) sünnetine/ahlâkına uy.” İslâm’da Allah’ı sevmenin; erdemli olmanın hem kaynağı hem de nihâî gayesi olarak gösterilmesi, bunu gerçekleştirmek için de Hz. Hz. Muhammed’in (sav) sünnetine/ahlâkına uyulmasının tavsiye edilmesi, “sevgi ahlâkı” diyebileceğimiz bir ahlâkın hedeflendiğini göstermektedir. Bu sevgi ahlâkı, öncelikle bu muazzam evrenin Yaratıcısı’nın, sevginin kaynağı olduğu, insana olan sevgisi nedeniyle insanı ve âlemi yarattığı, yani âlemin aslında bir
muhabbet tecellisi
nden ibaret olduğu düşüncesine dayanır. O’nun son kutlu elçisi olan Hz. Muhammed’in (sav) en üst mertebede bir sevgi tecellisi olduğu ve Allah’ı sevmenin yolunun, onu sevip saymaktan ve onun gibi olmaya çalışmaktan geçtiği fikriyle beslenir. Yaratıcısına ve peygamberine muhabbet ufkundan bakan bir aklın ve gönlün, cümle mahlûkata sevgi nazarıyla bakması kaçınılmazdır. Allah’ı seven kişi, sevgiyi hak eden her şeyi O’nun hatırına sevecektir. “Amellerin en üstünü Allah için sevmektir” (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 2); “Sevdiğini Allah için sevmek, yerdiğini de Allah için yermek imandandır” (Buhârî, “Îmân”, 1) meâlindeki hadis-i şerifler bu hakikate işaret eder.
Gazzâlî’nin de ifade ettiği gibi, erdemler içerisinde muhabbet, en üst mertebededir; ahlâkî erdemler onun sayesinde kazanılır. Sabır, şükür, zühd, takvâ, tevazu, cömertlik, adalet ve merhamet gibi erdemlerin özünde muhabbet vardır.
Dindarlık ve ahlâkî erdemler muhabbetin meyvesidir
(İhyâ, IV/294, 337-338).
Elmalılı Hamdi Efendi, “Lâkin Allah, size imanı sevdirdi.” (Hucurât 49/7) meâlindeki âyet-i kerimenin tefsirinde şöyle der: “Bu gösteriyor ki, iman etmek için yalnız marifet kâfi değil, bir irade fiili olabilmek için sevmek de lazımdır. Bu haysiyetle,
dinin başı muhabbettir
.” (Hak Dini Kur’an Dili, VI/4459). Bu nokta, üzerinde ısrarla durmamız gereken bir noktadır. Din sarayına “
muhabbet kapısı
”ndan girilir. “
Menfaat tünelleri
” kazarak bu saraya “
kaçak
giriş”
yapmaya çalışanlar, mutlaka bu kaçak girişin bedelini ödeyecek ve din sarayından kovulacaklardır. “Muhabbet kapısı” yerine “
mecburiyet bacası
”ndan zorla bu saraya sokulan kimseler de, önünde sonunda girdikleri bacadan çıkacaklardır.
Anadolumuz, ruhunu muhabbetullah ile besleyen nice âriflere ve erenlere ev sahipliği yapmıştır. Cemâlullaha meftun bu aşıklardan biri, İbrahim Edhem Gerçekoğlu Efendi’dir. Ömrünü siyer ilmine vakfetmiş büyük âlim merhum M. Asım Köksal Hoca, 1963’te âlem-i cemâle göçen ve kendisine Kadirî hilâfeti vermiş olan Kadirî meşâyihinden İskilipli
İbrahim Edhem Gerçekoğlu Efendi
’ye dair şu muazzam “cemâlullaha muhabbet” öyküsünü paylaşır: “Cenâb-ı Hakk’ı “
Güzel Allah’ım
!” diyerek çok benimser, O’nun sevgisini bağrına basar; o sevgiyle yatar kalkardı. Bu hususta da güzel bir hatırası vardır: Gençliğinde dili birden bire “Güzel Allah! Güzel Allah!” demeye başlar. Akıl ve muhakemesi, ilmî müktesebatı müdahale eder, o gece rüyasında kendisine bir Mushaf uzatılır; açar bakar; bütün sahifelerinin “Güzel Allah” ile doldurulmuş olduğunu görür. Artık “Güzel Allah” velimizin dilinin pelesengi olmuştur.” (M. Asım Köksal, İmandan İhsana, s. 143). Başından sonuna kadar “Güzel Allah” yazan bir Mushaf’ı düşlemek, baktığı her âyette “Güzel Allah”ı okumak, Allah deyince “güzel”i; “güzel” deyince Allah’ı hatırlamak ne muazzam bir muhabbet eseri!
Böyle Allah sevgisiyle divâne olan kişilerde baskın hâl, O’na karşı çocuksu bir muhabbet beslemektir. Bunun neticesinde de, çocuksu bir sevimliliğe sahiptirler. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, mistik olarak nitelendirilebilecek şiirlerinden oluşan kitabına “
Çocuk ve Allah
” ismini vermesi mânidârdır. İnsanın Allah’ı en çok sevebileceği, belki de en kusursuz bir şekilde Allah inancına sahip olabileceği dönem, çocukluk dönemidir. Bu dönem, “anne aşkı” gibi en saf aşkların yaşandığı dönemdir. Nitekim çocuk ve aşk ilişkisine dair şöyle der Dağlarca: “Dursun sularda ışıklar/ Ağaç dallarında vakit/ Beni çağırmakta masallara/ Çocuklar ki aşka ait.” (Çocuk ve Allah, s. 204).

Şu halde; aşkın en yalın halinin yaşandığı çocukluk dönemlerindeki saflığımız, arılığımız ve duruluğumuzla yönelmeli Mevlâ’mıza. O’nu çocukça sevmeli, çocukça bilmeli, çocukça anlamalı. Din sarayına muhabbet kapsından girmeli ki; başta Mushaf’ın âyetleri olmak üzere, her âyet/işaret gördüğümüzde, ondan bize yansıyan “Güzel Allah” olsun.

Ey Sevgili! En Sevgili! Seni çocukluğumdaki gibi sevebilmeyi, bir çocuk saflığıyla Sana muhabbet edebilmeyi bana nasip eyle! Sana olan muhabbetimi her an müzdâd eyle! Bana muhabbetini öyle yağdır ki, Sen deyince, aklıma sadece muhabbet gelsin; Sen deyince, gönlüm muhabbetinin ateşinde pişsin; Sen deyince, varlığım varlığında erisin.

#aktüel
#din
#Mahmut Ay