Allah varsa neden kötülük var? -I

04:0025/10/2024, Cuma
G: 25/10/2024, Cuma
Mahmut Ay

“İnsan nedir?” sorusuna “Bir damla kan; yüz bin endişeden ibaret bir varlık (Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe)” diye cevap vermiş büyük şair Sa’dî Şirâzî. İnsan olmak, zor iş. “İnsan” olmanın farkına vararak yaşamaya çalışmak; hayata, ölüme, varlığa, yokluğa dair kafa yorarak, bunları -künhüne asla vâkıf olamayacağımızı bile bile- anlamaya ve sorgulamaya çalışmak, bu zorluğu daha da şiddetlendiriyor. Lâkin madem Hikmetli Kitap’ın buyruğuna göre (Ahzâb 33/72) insandır emaneti yüklenen ; o halde

“İnsan nedir?” sorusuna
“Bir damla kan; yüz bin endişeden ibaret bir varlık
(Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe)”
diye cevap vermiş büyük şair Sa’dî Şirâzî. İnsan olmak, zor iş. “İnsan” olmanın farkına vararak yaşamaya çalışmak; hayata, ölüme, varlığa, yokluğa dair kafa yorarak, bunları -künhüne asla vâkıf olamayacağımızı bile bile- anlamaya ve sorgulamaya çalışmak, bu zorluğu daha da şiddetlendiriyor. Lâkin madem Hikmetli Kitap’ın buyruğuna göre (Ahzâb 33/72)
insandır emaneti yüklenen
; o halde çâr nâçâr yüklendiğimiz bu emanetin sorumluluğunu elimizden geldiğince yerine getirmek durumundayız. Madem Yüce Yaratıcı, bu varlık âlemine gelmemizi, varlığı hissedip varoluşu ve varlıkları temâşâ etmemizi murat etmiş, o halde bu temâşânın zevkini yaşamalı. Bu temâşâ, en az güzellikler ve mutluluklar kadar çile ve ıstıraplarla dolu; musibet ve belâlarla, yenilgi ve ihanetlerle çepeçevre kuşatılmış. Sanki insan, doğumundan ölümüne kadar kendi acziyetini, güçsüzlüğünü ve çaresizliğini; dert ve ıstıraplarını, en nihayet sonlu oluşunu, hayata vedaya her an bir adım daha yaklaştığını, yani an be an kendisinin dünya hayatı itibariyle
“yokluğa giden yolculuğu”nu seyretmek üzere var olmuş
. Evrenin, bir Yüce Kudret tarafından hikmetli bir sebebe binâen yaratılmış olduğuna tüm zerreleriyle inanan Müminler olarak asla pesimist/karamsar olamayız. Zira iman en büyük umuttur. Allah, umudun bir başka ifadesidir. Hem de sonsuz umudun… Ve bu umuttur; yaşadığımız dünyanın kirlerinin, ihanetlerinin, zulüm ve kötülüklerinin ortasında bize nefes aldıran.
Hayata ağlayarak başladık hepimiz. Var olduğumuzu ağlayarak anladık ve anlattık. Bu açıdan
“Var olmak, ağlamaktır.”
desek, yanlış olmaz herhâlde. Ve Reis Bey’e söylenen o muhteşem söz:
“Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz.”
Ağlamak, anlamaktır o hâlde. Ağladıkça anlıyoruz demek ki. Neyi? İnsan olduğumuzu, var olduğumuzu, düşündüğümüzü, hissettiğimizi.
“Benim bildiğimi bilseydiniz; çok ağlar, az gülerdiniz.”
buyuran İnsanlık Güzeli’ne (sav) sonsuz selâm olsun! Demek ki, bilgi ağlatır. Demek ki, çok bilen çok ağlar. Lâkin bu bilgi, Cenâb-ı Hakk’a, yani Cenâb-ı hakikate dair, varoluşa dair küllî bir bilgidir.

İnsanlık tarihini biraz incelediğimizde; bir taraftan savaşlar, katliamlar, işkenceler, zulümler görürüz; bir taraftan ihanetler, yalanlar ve iftiralar. Yaşadığımız çağ çok mu farklı? Çocukluğumda Afganistan’ın işgaline, oradaki Müslüman kardeşlerimizin çektiği sıkıntılara ağlardık. O bitti derken, Bosna’daki soykırıma tanıklık ettik. Orada masum kanlar aktıkça, bizim de gözyaşlarımız aktı. Yakın zamanda Irak’ta ve Suriye’de, Myanmar’da ve Doğu Türkistan’da en acı insanlık trajedilerini gördük. Ve nihayet bitmeyen çilemiz Filistin… Gazze’de bugün yaşanan zulüm, acı, ıstırap ve çileler, vicdandan zerrece nasiplenmiş insanların asla tahammül edemeyeceği türden.

Bireysel hayatımıza bakalım. En sevdiklerimizi birer birer kaybediyoruz. Bazen ansızın, bazen uzun süren bir hastalık sonunda… Çocukluğumuzdan itibaren az ya da çok, küçük ya da büyük pek çok sağlık sorunuyla boğuşuyoruz. Gençliğimizde mutlu ve sağlıklı bir hayat yaşamış olsak bile, yaşlanınca, insanın en önemli gündemini sağlık sorunları oluşturuyor. Her şey yolunda derken, beklenmedik bir aksilik, ansızın gelen bir kaza, hesapta olmayan bir sorun tüm planlarımızı alt üst ediveriyor; mutluluktan güller açan yüzümüzde, gözyaşları kendine yollar yapıyor; gözyaşı selleri, yüzümüzdeki mutluluk gülşenini târumâr ediveriyor.

Çocukken hayatı oyunlarımızdaki gibi basit ve kolay sanıp türlü hayaller kuruyoruz. Gençlik çağına geldiğimizde, hayatın
“tatlı bir oyun” değil “acılarla dolu bir serüven”
olduğunu fark ediyoruz. Yine de pes etmiyor, planlar kuruyor, hayaller inşa ediyoruz. Dünyadaki kötülükleri, adaletsizlik ve zulümleri önlemek için zihin dünyamızda nice devletler kuruyor, devletler yıkıyoruz. Daha mutlu olmak için
evlilik hayalleri
kuruyor, bizim eksikliklerimizi tamamlayacak, bize ömür boyu yâr olacak bir ruh eşi arıyoruz. Aynı yastıkta kocamayı ve aynı ufka omuz omuza, gönül gönüle bakabilmeyi hayal ediyoruz onunla. Kimimiz sevdiğimizle evlenememenin ıstırabını ömür boyu yaşıyoruz; kimimiz de nice hayallerle evleniyor ve bir de bakıyoruz ki fiziken en yakınımızda olan, ruhen en uzağımızda duruyor. Düşmanımızdan göremeyeceğimiz kötülükleri, hainlik ve ihanetleri ondan görüyoruz.
Hele günümüzdeki boşanma süreçleri…
Tam bir imtihan süreci. Üç kuruşluk bir mal mülk kapabilmek için akla hayale gelmeyen ahlâksızlık, ihanet ve iftiralarla yıkılıyoruz. Evliliğimiz iyi gitti diyelim; bu sefer çocuklarımızla imtihan oluyoruz. Kendimizden bir parça, canımızdan bir can bildiğimiz ve şefkatte kusur etmediğimiz evlatlarımızın ya türlü türlü acılarını görüyoruz ya da bize kötü davrandıklarına şahitlik ediyoruz. Biz onları çocukken gözümüzden ayırmazken, onlar bizi evlerinde görmek istemiyorlar.

Kimi karnını doyurmak için ailesini ve memleketini terk edip gurbet ellerde karın tokluğuna kul köle gibi çalışıyor; kimi ya ticaretinde en yakınının ihanetine uğrayarak ya da ekonomik sebeplerle iflas ediyor. Kimi de, kazandığı malı kaybetmemek için mecburen sağlığını ve ailesini feda ediyor.

Schopenhauervâri karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım, ama vâkıa o ki dünya bunların yaşandığı bir yer. Güzelliklerin fenalıklarla iç içe olduğu, mutlulukların ıstıraplara karıldığı, gülücüklerin gözyaşlarına karıştığı bir âlem.

Peki, öyleyse “Dünyada bu kadar kötülük varken, Allah nerede? Allah, bu kötülüklere neden engel olmuyor?” sorusu, hemen her insanın sorduğu bir sorudur. Bu soruyu, Mutlak Hikmet Sahibi bir Yaratıcı’ya inanan bir mümin olarak; aklımızın erdiği, kalbimizin eriştiği kadarıyla önümüzdeki haftalarda cevaplamaya çalışacağız inşallah.

#insan
#Allah
#Yaratıcı
#kötülük
#Mahmut Ay