“İnsan nedir?” sorusuna “Bir damla kan; yüz bin endişeden ibaret bir varlık (Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe)” diye cevap vermiş büyük şair Sa’dî Şirâzî. İnsan olmak, zor iş. “İnsan” olmanın farkına vararak yaşamaya çalışmak; hayata, ölüme, varlığa, yokluğa dair kafa yorarak, bunları -künhüne asla vâkıf olamayacağımızı bile bile- anlamaya ve sorgulamaya çalışmak, bu zorluğu daha da şiddetlendiriyor. Lâkin madem Hikmetli Kitap’ın buyruğuna göre (Ahzâb 33/72) insandır emaneti yüklenen ; o halde
İnsanlık tarihini biraz incelediğimizde; bir taraftan savaşlar, katliamlar, işkenceler, zulümler görürüz; bir taraftan ihanetler, yalanlar ve iftiralar. Yaşadığımız çağ çok mu farklı? Çocukluğumda Afganistan’ın işgaline, oradaki Müslüman kardeşlerimizin çektiği sıkıntılara ağlardık. O bitti derken, Bosna’daki soykırıma tanıklık ettik. Orada masum kanlar aktıkça, bizim de gözyaşlarımız aktı. Yakın zamanda Irak’ta ve Suriye’de, Myanmar’da ve Doğu Türkistan’da en acı insanlık trajedilerini gördük. Ve nihayet bitmeyen çilemiz Filistin… Gazze’de bugün yaşanan zulüm, acı, ıstırap ve çileler, vicdandan zerrece nasiplenmiş insanların asla tahammül edemeyeceği türden.
Bireysel hayatımıza bakalım. En sevdiklerimizi birer birer kaybediyoruz. Bazen ansızın, bazen uzun süren bir hastalık sonunda… Çocukluğumuzdan itibaren az ya da çok, küçük ya da büyük pek çok sağlık sorunuyla boğuşuyoruz. Gençliğimizde mutlu ve sağlıklı bir hayat yaşamış olsak bile, yaşlanınca, insanın en önemli gündemini sağlık sorunları oluşturuyor. Her şey yolunda derken, beklenmedik bir aksilik, ansızın gelen bir kaza, hesapta olmayan bir sorun tüm planlarımızı alt üst ediveriyor; mutluluktan güller açan yüzümüzde, gözyaşları kendine yollar yapıyor; gözyaşı selleri, yüzümüzdeki mutluluk gülşenini târumâr ediveriyor.
Kimi karnını doyurmak için ailesini ve memleketini terk edip gurbet ellerde karın tokluğuna kul köle gibi çalışıyor; kimi ya ticaretinde en yakınının ihanetine uğrayarak ya da ekonomik sebeplerle iflas ediyor. Kimi de, kazandığı malı kaybetmemek için mecburen sağlığını ve ailesini feda ediyor.
Schopenhauervâri karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım, ama vâkıa o ki dünya bunların yaşandığı bir yer. Güzelliklerin fenalıklarla iç içe olduğu, mutlulukların ıstıraplara karıldığı, gülücüklerin gözyaşlarına karıştığı bir âlem.
Peki, öyleyse “Dünyada bu kadar kötülük varken, Allah nerede? Allah, bu kötülüklere neden engel olmuyor?” sorusu, hemen her insanın sorduğu bir sorudur. Bu soruyu, Mutlak Hikmet Sahibi bir Yaratıcı’ya inanan bir mümin olarak; aklımızın erdiği, kalbimizin eriştiği kadarıyla önümüzdeki haftalarda cevaplamaya çalışacağız inşallah.