Başlığa şaşırabilirsiniz. Bu da yeni bir mezhep mi, cemaat mi, tarikat mı diye sorabilirsiniz. Haklısınız. Belki de hepsi.. Tabii ki bu başlığın benzetme sanatı kullanılarak atılmış olduğunu söylemeye hacet yok.
Peki bundan bize ne hocam diyebilirsiniz. Aslında ârif olanlar benim ne kastettiğimi çoktan anladılar bile. Fakat tabii ki konuyu açalım ki herkes anlasın.
Son zamanlarda ülkemizde yeni bir akım yavaş yavaş alternatif olarak mevzileniyor. En önemli tezleri şu: Tek doğru, tek kutsal, kitaptır. O da Kur’ân’dır. Bir şey Kur’ân’da varsa vardır yoksa yoktur. Aslında bu akımın öncülleri Hakem olayında Mushaf yapraklarını mızraklarının ucuna takanlardı. Tabii ki karşılarında ise “Kur’ân benim.” diyen bir Hz. Ali. Bu bir anlayış ve tercih meselesi. İstediğinizi seçebilirsiniz. Ama başta Selçuklu-Osmanlı ekseni olmak üzere bütün bir İslâm ilim geleneği, hatta Sünni olsun Şii olsun bütün ilim geleneği ikinciyi tercih etmiştir. Birinciler ise mızraklarına geçirdikleri Mushaf yaprakları ile tarihin derinliklerinde kalakalmışlar, tarihte hiçbir varlık gösteremeden silinip gitmişlerdir.
Ben onların yaptığı ilim ve bilim dışı yönteme başvurmayacağım. Yani onların yaptığı gibi meselâ “Taocular zâhid adamlar, sufiler de zâhidler, demek ki tasavvuf Taoculuktan alınmadır.” gibi fâsid kıyaslarla gülünç duruma düşmeyeceğim. İlim ahlâkına riayet edeceğim. Hepsinin kendine göre özgün oluşma zemini olduğunu bildiğim için, “Bizim Mushafçılar bu Biblicalistler’den alınmadırlar.” demeyeceğim. Gerçekten de doğrudan bir organik bağ olduğunu düşünmüyorum.
Oysa ne güzel bir komplo teorisi veyahut senaryosu çıkarılabilirdi bu mevzudan. Mesela Biblicalistler Evanjelisttirler. Evanjelistler de Trump ile beraber ABD’nin iç ve dış politikasını belirleyen en önemli akım oldular. Yüzyılın başında Ortadoğu’yu ve Müslüman ülkeleri nasıl Lawrence’in elinden tutup kaldırdığı Vahhabi ideolojisini kullanarak parçaladılarsa şimdi de bu Mushafçılığı kullanarak yeni fitne tohumları ekmektedirler. Bunun için de ülkemizi pilot bölge olarak seçmişlerdir. Belirli medya guruplarının kendilerine alan açtığı ve mevcut iktidarın saflığından istifade ile pazarlanıp yüksek mevkilere getirilen bazı ilahiyatçılardan müteşekkil bu cemaat örgütlüdür. Başları vardır, toplanırlar. Dış güçler ne kadar Geleneksiz ve de Gelenek karşıtı akım varsa onları öne çıkarmayı hedeflerler. Bu yüzden tıpkı Gülen olayında olduğu gibi bütün bu yeni icat akımlar CIA bağlantılıdırlar. Hedefleri bin yıldır İslâm medeniyetinin manevi damarlarını besleyen Gelenek’e ve onun büyük ustalarına çamur atarak halkı maneviyattan soğutmak ve sonunda mantıksal süreçlere indirgenmiş kuru bir din haline indirgedikleri İslâm dinini insan hayatının her alanını kuşatamaz kılmaktır. Doğal olarak oluşacak boşluktan istifade ile de başta Yahudi-Hristiyan kaynaklı olmak üzere bütün İslâm dışı maneviyat akımlarının insanımıza kurtarıcı gibi geleceği bir zemin hazırlamak gizli hedefleridir…
Bu kurgu ne kadar kurgudur ne kadar gerçektir bilemem. Bendeniz pek fantastik edebiyat meraklısı değilimdir. Çok fazla polisiye roman da okumadım. O açıdan bu konuları meraklısına bırakıp ilmi yoldan ayrılmamayı düşünüyorum.
Mamafih ilmi yol, düşünürler arasında organik bir bağ olmasa da fikirler arasında benzerlikler olabilir der. Bu muhakkak birbirlerinden doğrudan tesir almalarını gerektirmez. Yani bizim Mushafçılar için her ne kadar yukarıdaki komplo teorisini şimdilik bir kenara koydumsa da Biblicalistler’le benzer mantıkları olduğunu da söyleyebilirim.
İlginçtir ki şimdilerde bu gerici akım yeniden kıpırdanıyor. Gerici diyorum çünkü sırf gramatik metni alıp ona dayalı başka bir açılımı kabul etmezseniz o metni de dondurur ve öldürürsünüz. Baştanbaşa bir İslâm entelektüel üretimini yok saymak anlamına gelir bu. Çünkü bu mantıkla bakıldığında hiçbir düşünce akımı çıkamaz.
Ne Hz. İsa ve ne Hz. Peygamber elinde sayfalarla, yapraklarla, fasiküllerle dolaşan bir peygamberdir. Malum olduğu üzere Hz. Peygamber’den açığa çıkan vahyin fiziksel manada kitaplaşması hayattayken değil çok sonraları olacaktı.
Bu akımın derin bir fikri ve tezi yok. Kendilerinden bir şey ortaya koymak yerine var olanları eleştirerek kendine bir yer edinmeye çabalıyorlar. İddialarını ileri sürerken de hep olumsuz örneklemeler vererek kendi doğrularını ispatlamaya çalışıyorlar. Yani Mütenebbiler (yalancı peygamberler) üzerinden Hz. Muhammed’i okumaya çalışmak gibi saçma bir durum, yaptıkları. Evet Mütenebbiler vardılar ve olacaklardır. Ama biz Hak ve hakikat elçisi ile mi hemhal olacağız bu mütenebbilerle mi? O üçkağıtçılar hiçbir varlık gösteremeden silinip gittiler. Bugün dünyada kaç kişi Müseyleme diye birini tanır?.. Evet sahte peygamberdi. Kimse tanımaz. Ama Hak Peygamber Hz. Muhammed’i cümle kâinat tanımaktadır.
Neymiş efendim, adamın biri kendini mehdi ilan etmiş, kutup ilan etmiş, rüya görüyormuş, v. s. Bütün malzemeleri bu. Buradan vardıkları sonuç da ilginç: “Bütün rüya görenler mehdidirler.” Ne kadar saçma bir mantık. Böylesi Müseyleme tipleri de vardılar ve hep var olacaklar. Ama isimlerini bunlardan başka valla kimse bilmez. Sadece onlar bilirler zira bunları gösterip sizin cebinizden paranızı çalan hırsızlar gibidirler. Ama bir İbn Arabi’yi, bir Mevlânâ’yı, bir Hoca Ahmed Yesevi’yi cümle âlem tanır. Bu bir iki yeni yetme tanımaz o ayrı mesele. Müseylemeleri gösterip Hz. Muhammed’e dil uzatanlara ne kadar benziyorlar.
Tanpınar’ın tabiriyle Anadolu “İstatistiğe karşı vitalitenin (hayatiyet) harbini” yapan bir yer olduğu için oturun oturduğunuz yerde, üç kişilik ekibinizle Anadolu’muzun hayat damarlarıyla daha fazla oynamayın. Oynatmazlar…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.