Modern zamanlarda İslam dünyasının tefekkür hayatının donuklaşmasının dıştan ve içten kaynaklı olmak üzere iki sebebi bulunmaktadır. Nedense bu asrın Müslümanlar'ı münhasıran dış sebepler üzerinde dururlar ve de bu durumu bir bahane olarak kullanmayı tercih ederler. Bizce bu durum sorunun teşhis ve tedavisinin önündeki en mühim engellerden birisidir. Halbuki çoğu durumda iç sebepler hepsinden daha mühimdir. Avrupa, Rönesans'ını antik filozoflarını yeniden yorumlayarak gerçekleştirdi. Ama İslam dünyasında ise tam tersine, geleneğin büyük ustalarının getirdiği açılımlar modern Müslümanlar tarafından önce “anlaşılmaz” sonra da sonra da “kabul edilemez” hale getirildi.
Bu büyük oranda asrın Müslümanlar'ının siyasal sahada yaşadığı mağlubiyetlerden dolayı bütün entelektüel mesaisini politik alan üzerinde yoğunlaştırmasının getirdiği bir problemdir. Zamanla siyasal söylem herşeyi kuşattı. Hatta din bile siyasal jargonla ifade edilir oldu. Oysa gelenekte “ilm-i siyaset” Hikmet ve İrfan’ın bir alt dalıydı. Bir ontolojisi vardı. İyi bir siyaseti ancak iyi bir hikmet anlayışı ve bunun tezahürü olan iyi bir adalet anlayışı ile yapabilirdiniz. Ne demiş büyük filozof ve ilahiyatçı Augustinius; “Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki?” Ancak doğru bir felsefesi olanlar düzgün medeniyetler ve siyasetler ürettiler.
İslam tefekkür dünyasını kendinden evvel ve kendinden sonra olmak üzere adeta iki döneme ayırmış ve fikirleriyle tarihte pekçok İslam medeniyetinin oluşmasında büyük rol oynamış olan büyük usta Muhyiddin İbn Arabi’nin fikirleri ve eserlerinin son asırda unutulmuş ve hatta baskılanmış olması manidardır. Onun fikirleri ile yetişmiş Davud-ı Kayserî, Molla Fenârî, Taşköprüzâde v. b. gibi din adamlarının şekillendirdiği Osmanlı İslam düşüncesinin aynı toprakların bugünkü din uzmanlarına ve görevlilerine “anlaşılmaz” ve “kabul edilemez” olması düşündürücüdür. Son zamanlarda bazı medya kanallarında özellikle tercih edilen mushafçılar da nedense ilk olarak bu büyük ustaya çatarak işe başlamaktadırlar. Size sansür uygulanırken bunları destekleyen çevreler var. Kur’an’ı ilahi, manevi, ruhi, batıni özünden koparıp salt maddi, gramatik ve mantık süreçlerine indirgeyerek profanlaştırma çabaları sadece üç-beş kişinin fantezisi olarak kalsa neyse. İşin içinde Anadolu’nun binlerce yıllık İslami geleneğine saldırı var.
Fakat bi-iznillah bu fetret dönemi geçecektir. Fanteziler yerini köklü mirasa bırakacaktır. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Artık İslam dünyasının önünde kaybettiği bu Geleneği keşfetmekten başka yol kalmamıştır. Bir geleneği olmayan bu bidat ehilleri tarihin çöplüğüne gömülüp gideceklerdir. Ama İbn Arabiler, Mevlanalar, Yunuslar daha binlerce yıl okunacaktır. Zira “Hak hep en üstündür başka bir şey onun üstüne çıkamaz.”
Geleneğin evrensel ustalarını keşfetme çalışmalarının başında büyük bilge İbn Arabi’nin kaleme aldığı eserleri tesbit etme ve neşretme faaliyetleri gelmektedir. Hazretin 300’e bâlig olan eserleri içerisinde ancak yüz kadarı günümüze ulaşabildi. İşte bu eserlerin içerisinden bir tanesi de “İlâhî Fetihlerde Medîne Doğuşları” diye tercüme edebileceğimiz el-Muşrıkâtü’l-Medeniyye fi’l-Fütûhâti’l-İlâhiyye isimli eseridir. Bu eserin günümüze ulaşabilen 7 nüshasından 6’sının Türkiye kütüphanelerinde yer alması İbn Arabi mirasının bu topraklarda ne kadar benimsenmiş olduğunun bir diğer delili olsa gerektir.
Okuyanlara aşk olsun, nur olsun, hikmet olsun.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.