İslam siyaset felsefesi tek midir?

04:006/08/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Mahmud Erol Kılıç

İslam dini, her semâvî din gibi, her şeyden evvel ferdin nereden geldiğini, şimdi nerede olduğunu ve nereye doğru gitmekte olduğunu kendisine hatırlatmak ve öğretmek üzere programlanmış bir dindir. Kişinin esas gayesi ruhunu taşıdığı Rabbini o taşıdığı anahtar yardımı ile bulmasıdır.Fakat bu yapılırken insanın bir çevrede yaşıyor olması da unutulmamalı. Yani boşlukta bir yerde duruyor değildir. Her şeyden evvel ayaklarıyla üzerinde yürüdüğü bir dünya, o dünyada yaşayan kendi gibi pek çok diğer insanlar,

İslam dini, her semâvî din gibi, her şeyden evvel ferdin nereden geldiğini, şimdi nerede olduğunu ve nereye doğru gitmekte olduğunu kendisine hatırlatmak ve öğretmek üzere programlanmış bir dindir. Kişinin esas gayesi ruhunu taşıdığı Rabbini o taşıdığı anahtar yardımı ile bulmasıdır.

Fakat bu yapılırken insanın bir çevrede yaşıyor olması da unutulmamalı. Yani boşlukta bir yerde duruyor değildir. Her şeyden evvel ayaklarıyla üzerinde yürüdüğü bir dünya, o dünyada yaşayan kendi gibi pek çok diğer insanlar, buna ilave hayvanlar, bitkiler ve madenlerle dolu bir çevre. Yani aynı zamanda sosyal bir varlıktır insan. Bir eko-sistem içerisinde yaşar.


Mamafih sosyali de oluşturan o tek tek fertlerdir. Cemiyet fertlerin keyfiyetine göre değer kazanır. Bu durumda insanın iyileştirilmesi aynı zamanda toplumun da iyileştirilmesi demek olacaktır. Hani meşhur yumurta tavuk hikayesinde olduğu gibi. Netice olarak İnsan evrenin merkezidir, her şey onun etrafında deveran eder.

İnsan hem kendisine hem de çevresine karşı sorumludur. Yaratılmış varlıklar mertebesinde insan diğer varlıklar üzerinde yöneticidir. Âlem insan üzerinden yönetilir. Hakkın gözüdür insan. Eğer insan iyi ise, kâmil ise, âdil ise, hakîm ise onun idaresi de bu sıfatlardan zuhur eden özelliklerde olur. Eğer değilse yani kötü sıfatlara sahip ise o zaman böylesi bir insandan sadır olacak yönetim de o şekilde kötü vasıflarda olacaktır.

Bir çok peygamberin aynı zamanda devlet yöneticisi oldukları bir gerçek. Hatta İslam’da olduğu gibi kendilerinden sonra o yolu sürdürecek olan haleflerinin de idarecilerden olmaları İslam ve Siyaset’in çok ayrık alanlar olmadığı sonucunu doğuruyor. Tabii ki tarihi süreçte bu durumun olumlu veyahut olumsuz sonuçları olmuştur. Yine bu sonuçlar hulefadan bile olsa o insanın kendi kemalinden neş’et ediyor.

Bu durumda kadim dünyada ortaya şöyle bir soru çıkıyor. İnsan kendini tanıma yolunda mı ilerleyecek yoksa insanların hayatlarını kolaylaştırmak için siyaset yolunda mı ilerleyecek. Eski metinler en ideal olanın bu ikisinin cem edildiği durumlar olduğunu söyler.

Modern zamanlara gelindiğinde Müslümanların daha çok kendilerini mağlub eden “
küffarın
” dayattığı yöneticiler ve yönetim biçimleriyle idare edilmeye çalışılmasına bir tepki olarak Müslümanlar aşırı siyasallaştılar. Bütün fikri mesailerini siyaset üzerinde kurmaya başladılar. Bu da kendilerini radikalleştirdi. Bu radikalleşme kendine teolojik fikri zemin ararken de en yakın düşünce olarak zahirizmi ve selefizmi buldu. Bugün için diyebiliriz ki çağdaş İslam siyasal düşüncesi büyük oranda selefi çıkışlıdır.
Peki modernlik öncesi dönemde, İslam siyaset düşüncesi geleneği nasıldı? Mesela bu konuda mühim bir İslam tefsir okulu olan
tasavvuf
un acaba siyaset düşüncesi nasıldı diye hiç düşündünüz mü? Eğer afaki değil müşahhas misallerle ilerlemek isterseniz, mesela bir Selçuklu, bir Eyyübi, bir Muvahhidler, bir Osmanlı v.b. gibi Geleneksel İslam imparatorluklarının yönetim felsefeleri nasıldı diye merak ederseniz devasa bir tasavvuf felsefesi ile karşılaşırsınız. Ne var ki çağdaş İslamcılar bu mirasa biganedirler. Hatta sadece kendilerinin siyaset yaptığını diğerlerinin, mesela sufilerin insanları bu konuda uyuşturduğunu ileri sürerler. Bu arkadaşlar İbn Teymiyye’nin meşhur Moğol fetvası ile Müslümanlar ne kazandılar ne kaybettiler sorusuna cevap ararlarken Mevlana’nın Moğol fetvası ile ne kazandılar ne kaybettiler gerçeğini göz önünde bulundursalar daha bütüncül ve tevhidi bir yaklaşım sergilerler.

Ben derim ki İslam âlemi gelenekteki sûfi siyasal düşünceyi arıyor. Diğerlerinin söylemleri sabun köpüğü gibi parladı ve söndü. Tıkandılar. Ne bizlere, ne bütün insanlığa faydalı olabilecek bir siyaset üretemiyorlar. Sadece ona buna saldırmaktan başka özgül duruşları yok.

Hasılı ben o dediğinizi merak ediyorsanız aşağıda size birkaç güzel çalışma tavsiye edeceğim. Bu konuda yerli yabancı kaynak daha fazla fakat ben sadece bir demet sunmak istiyorum.

Mesela tasavvuf düşüncesi üzerine ülkemizde çıkan ciddi birkaç dergiden birisi olan
Keşkül
dergisi son sayısını (No: 42, Yaz 2107) “Devlet” özel sayısı yaptı. Sufilere göre devlet nedir ne değildir merak ediyorsanız pek çok kıymetli makalelerden müteşekkil bu sayıyı tavsiye ederim.
İslam siyaset felsefesinde tasavvufi yorumu ve bu düşüncenin hususen Osmanlı’ya nasıl yansıdığını merak ediyorsanız Özkan Öztürk’ün,
Siyaset ve Tasavvuf: Osmanlı Siyasi Düşüncesinde Tasavvufun Tezahürleri
, (Dergah Yayınları, İstanbul 2015) isimli çalışmasını okumalısınız.
Pek çok modern devlette, ABD’de, İngiltere’de, Rusya’da, Çin’de sorun olmayan “Tarikat” kavramının Müslüman dünyanın hem islamcılarında ve hem de laiklerinde nasıl oluyor da bir sorun haline getirildiğini ve Osmanlı’da bu durumun nasıl algılandığını merak ediyorsanız Muharrem Varol’un,
Islahat Siyaset Tarikat
kitabını tavsiye ederim (Dergah Yayınları, 2013). Bu konuda modern devlet anlayışına Osmanlı mı daha yakın şimdikiler mi bir bakmak lazım.

Bu kitap tavsiyelerim hakkında da bir şeyler söylemek isterim. Malum olduğu üzere bazı yayınevleri bazı köşe yazarlarına çıkan kitaplarından gönderirler ve de nazikçe bu eserleri köşelerinde tanıtmalarını isterler. Yazarlar da zaman zaman bu eserleri tanıtırlar. Okuma kültürünün süratle azaldığı ülkemizde bu eserlerin duyurulması her ne olursa olsun bence bir hizmettir. Tabii ki yazarlar da her istenilen kitabı değil de kendilerinde bir karşılığı olan kitapları tanıtırsalar daha samimi olurlar.

Bendeniz de zaman zaman mühimsediğim bir eser olursa sizleri de bundan haberdar etmek arzusuyla yazılarımda bahsediyorum. Fakat şundan emin olunuz ki hiç biri benden istenilen tanıtımlar değildir. Kendi okuduğum ve beğendiğim eserlerdir bunlar. Aklınıza başka şeyler gelmesin. Yemin ederim yukarıda bahsettiğim kitaplardan hiç biri bana ne yazarları ve ne de yayıncıları tarafından hediye edilmiş eserler değildir. (Edilen de olabilir, mesele bu değildir) Bizzat satın aldığım eserler bunlar. Ömrümüz neredeyse Cağaloğlu’nda kitapçılarda geçti desek yalan olmaz. Son yıllarda maalesef orada da uğranıp sohbet edilecek kitapçı kalmayınca biz de internet üzerinden satın alma bidatine düçar olduk.

Yaz mevsimi günlerinde eğer serin bir köşede veyahut sakin bir kıyıda iseniz okuyacağınız eserler arasına bunları da katabilirsiniz. Tabii ki bu konular sizin ilgi alanınız içerisinde varsa..

#İslam
#Felsefe
#Mevlana