Anadolu'da gerek üniversite çevrelerince ve gerekse sivil toplum kuruluşlarınca düzenlenen bazı ilmi toplantılara zaman elverdiği ölçüde katılmaya gayret eden birisiyim. Çünkü ister ilmi sahada olsun ister siyasi sahada olsun bizzat “sahada olmak” başka bir şey. Ayne'l-yakin görmeden ahkam kesen hem ilim adamlarının ve hem de siyasetçilerin nasıl kendi sahalarında hatalı analizler yaptıklarını sık sık müşahede etmekteyiz. Bu sebepten “yakın temas” sadece tasavvufi ilimlerde değil sosyolojide de siyaset biliminde de mühim bir bilgi kaynağıdır.
Oralarda iki türden insanla karşılaşmaktayım. Birinci gurup o bölgelerdeki mahalli idare veyahut resmi dairelerde çalışan idari personelden meydana geliyor. Bunların o toplantıda konuşulan konularla doğrudan bir irtibatları yok. Sadece bulunmak zorunda oldukları için orada bulunuyorlar. Zaten siz konuşurken onların uyuklamaları veyahut cep telefonuyla meşgul olmaları da bunu gösteriyor.
Fakat esas mühimsenecek bir topluluk gözlemliyorum o toplantılarda. Protokol sıralarından uzakta, arkalarda oturan. Sessizce dinleyen, yeri geldiğinde not alan ve gerektiğinde sorular soran bir genç kitle var. Son yıllarda sayıları gittikçe artan bu gençler hikmet ve irfan konularına meraklılar. Yani eskilerin tabiri ile âlî konulara meraklılar. Eskiden daha çok politik ve ideolojik sorular soran bu gençler artık daha derinlere iniyor. Metafizik olmadan fizik olamayacağını, derin tefekkür olmadan siyasetin de kalıcı bir siyaset olamayacağını müdrikler bu gençler. Artık sloganlara, başlıklara, protokollere bakmadan doğrudan muhtevaya bakıyorlar. Yoksa dindar muhafazakar çevrelerin vakıf, dernek gibi kuruluşlarının sayısı kemiyet olarak yüzlerce, belki binlerceye ulaşmış vaziyette.. Ama bu gençler yıllardır Müslümanların destekleri ile ayakta duran bu kuruluşların kendilerine pansiyonculuk, otelcilik hizmetinden başka bir şey vermediklerinden dert yanıyorlar. Bu hizmetleri küçümsemiyorlar, reddetmiyorlar ama aradıkları bundan daha öte şeyler. Bu kuruluşların isimleriyle müsemma olup olmadıklarını soruyorlar bana. Mesela şimdiye kadar hangi İlmi yaydıkları, hangi birliği sağladıkları, hangi talebeleri birleştirmiş olduklarını sorguluyorlar. Keşke hikmet ve irfan ocakları olsalardı da vakitlerimiz sadece sabaha kadar hükümet kurup hükümet yıkmakla geçmeseydi diyorlar. O yerlerin bize fikri manada hiçbir şey katkısı olmadı diyorlar. Tabii ki bunun sebebi onlar değil, büyükler. Üst kuşaklar. Cemiyetçilik, teşkilatçılık diye bir meslek icat ettiler. Fikir yok, ilim yok, bir hedef yok, plan-proje yok ama sırf hareket var ortada. Aslına bakılırsa her aksiyon bir teoriyi izler. Teorisiz aksiyon amaçsız beyhude bir koşuşturmadan ibaret kalır sadece. Aylar, seneler böyle geçer ortada bir netice, bir mahsul bulunmaz.
Gençler artık bununla kanmıyorlar. Fikri ve manevi doyum olmayan hareketlerden zevk almıyorlar. Entelektüel konulara merak duyuyorlar. Bu da beni ümitlendiriyor. Mardin'de katıldığım bu sene üçüncüsü yapılan İşrak Günleri toplantısında az ama öz böylesi genç akademisyenler vardı. İslam Düşüncesi'nin nurlar hiyerarşisini konuştuk 3 gün 3 gece. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde verdiğim konferansta geleneğimizde epistemolojik bir değeri olan “Kalp” üzerinde konuştuk. Modern ilahiyatçılarda ciddi bir problem olan akıl-kalp ikiliğinin ne kadar suni olduğunu anlattık. Bu konuşmanın bence en güzel anılarından bir tanesi dinleyiciler içerisinde yer alan sayın rektör Prof. Dr. Peyami Battal hocanın dedesi olan Bayburtlu Ağlar Baba'nın Divan'ını hediye ederken içerisinde bizim kastettiğimiz manadaki kalp tarifinin geçtiği yeri de göstermesi oldu. Demek ki gelenek elden ele aynı şeyi söylüyor. Van'da bir diğer güzel oluşum da yine genç akademisyenlerin başını çektiği
Hikmet Araştırmaları Merkezi'ydi. Orada da bir sohbetim oldu. Gençlerden çok seviyeli sorular aldım. Ama bu tür oluşumlar maalesef o büyük dernekler ve vakıflar gibi meşhur olmadıkları için ve salt siyasi angajmanlara girmedikleri için maddi sıkıntılar içerisindeler. Adeta kendi maaşlarından kestikleri paralarla ayakta durmaktalar. Bunların desteklenmesi lazım.
Anadolu'da her yerde, Ankara'da, Adana'da, Kayseri'de, Antalya'da, Bursa'da, İzmir'de, Muğla'da böylesi küçük oluşumlar var. Samimi bir şekilde hikmet ve irfan araştırıyorlar. Bunların sayısının artması için elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Çünkü donmuş, pıhtılaşmış, hedefsiz, ruhsuz ve son yıllarda aşırı şımaran vakıflar ve dernekler enflasyonu yanında bunlar hakikaten bir istikbal vadediyorlar. Ben elimden geldiği kadar bu arkadaşlarımın yanındayım. Sizleri de bunları maddi ve manevi desteklemeye davet ediyorum. Unutmayın “Küçük Güzeldir”….
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.