Bilgilendirme notu

04:0016/09/2018, воскресенье
G: 16/09/2018, воскресенье
Mahmud Erol Kılıç

Sevgili dostlar,Geçen haftaki yazımda bir yurtdışı görevi tarafıma tevdi edilmesi üzerine sizlere veda eden bir yazı yazmıştım. Geçen bir haftalık süre içerisinde sosyal medyada yüzlerce tebrik mesajı aldım. Tek tek cevaplayamasam da hepinize buradan teşekkür ediyorum. Bu arada görevimin mahiyeti ve gideceğim yer de resmi olarak tebliğ edildi. İnşallah ülkemizi Endonezya Cumhuriyeti indinde Büyükelçi sıfatı ile en iyi şekilde temsil etmeye çalışacağım. Allah utandırmasın.Bu arada okuyabildiğim mesajlarda

Sevgili dostlar,

Geçen haftaki yazımda bir yurtdışı görevi tarafıma tevdi edilmesi üzerine sizlere veda eden bir yazı yazmıştım. Geçen bir haftalık süre içerisinde sosyal medyada yüzlerce tebrik mesajı aldım. Tek tek cevaplayamasam da hepinize buradan teşekkür ediyorum. Bu arada görevimin mahiyeti ve gideceğim yer de resmi olarak tebliğ edildi. İnşallah ülkemizi Endonezya Cumhuriyeti indinde Büyükelçi sıfatı ile en iyi şekilde temsil etmeye çalışacağım. Allah utandırmasın.



Bu arada okuyabildiğim mesajlarda bazı bilgi karışıklıklarına da şahit oldum. Bugün burada sizlere eğer kabul buyurursanız bir teknik bilgilendirme raporu sunarak veda etmek istiyorum.

Her şeyden evvel bu kardeşiniz mezuniyet itibarı ile İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi çıkışlıdır (1984). Mamafih yüksek lisans ve doktorasını din sahasında yapmıştır. Eğitim için yurtdışında muhtelif ülkelerde yaşamıştır. En son olarak da yine merkezi yurtdışında olan uluslararası bir kuruluşu 10 yıl süre ile yönetmiştir. Böyle şeyleri konuşmayı sevmesek de şimdi tevazu zamanı olmadığı için 10 yıldır diplomatik pasaport hamili ve VIP kullanma hakkını haiz bir kardeşinizdir. Yüksek irfani ve felsefi konuları önceleyen bir akademisyen ve yazar olmam ve İlahiyat Fakültesi’nde ders veren bir profesör olmam hasebiyle bazı dostlar adeta “Ne alaka!” der gibi bakarlarken bazıları da bendenize ilimden kopacağım zannı ile serzenişte bulundular. Hepsini anlıyorum. Ancak iradenin üstünde bir irade olduğunu da unutmayalım. Biz o devletin memuruyuz, tayinimiz nereye çıkarsa oraya gideriz.

Biraz sizleri aydınlatayım. Bir ülkenin yumuşak gücü üç kaynağa dayanır. Kültürüne, siyasi değerlerine, dış politikalarına.. Son yıllardaki çatışmacılık ve savaş çığırtkanlığı yapan diplomasi dili yerine bazı ülkeler Yumuşak Güç olarak kabul edilen kültür eksenli diplomasileri öne çıkarmaya başladılar. Diplomatlar arasında kültür adamı ve işadamı kökenliler fazlalaştı. Çünkü sefirin birinci ve asli vazifesi temsildir. Bürokratik süreçleri idare amirleri yürütürler. Kanadalı bir diplomatın başını çektiği, odasından çıkıp halkın arasına karışan rahat giyimli (casual wear) diplomat tipi bir hayli taraftar bulmuştur. Tabii ki her zaman meslek memurluğundan yükselenlere öncelik verilmesi de dengeli bir şekilde muhafaza edilmektedir. Uzun yıllar bu sahada emek veren tecrübeli diplomatlara Monşer deyip karalamak çok yanlıştır. Bence onlara aksakallılar demek daha doğru olur. Bu açıdan son yıllarda pek çok ülkenin dış temsilcilikleri hep ilim ve sanat adamlarına tevdi edilerek bu iki yaklaşım arasında bir sinerji yaratılmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde de pek çok ilim adamının hayatlarının bir döneminde diplomatlık da yaptıklarını unutmayalım. Yani kimilerinin zannettiği gibi yeni bir hadise değil bu uygulama. Bir Yahya Kemal, bir Fuat Köprülü sadece bir kaçı… Geleneğin büyük şairi Yenişehirli Avni Bey’in evimin duvarında asılı duran şu şiirini sizlerle daha evvel paylaşmıştım. Yeri geldi tekrarlıyorum:

“Sanman taleb-i devlet u câh etmeye geldik

Biz âleme bir yâr için âh etmeye geldik”.

Eski Romanya Cumhurbaşkanı (1996 – 2000) ve aynı zamanda Kültür Diplomasisi Akademisi Başkanı olan Dr. Emil Constantinescu kültürel diplomasiyi ilişkileri güçlendirmek, sosyokültürel işbirliğini geliştirmek veyahut ulusal çıkarları yükseltmek için fikirler, değerler, gelenek ve kültürün gücünü kullanan eylemler planı olarak tanımlıyor. Kültürel diplomasinin bu arenada sanılandan daha büyük rolü olduğunu öne sürüyor.

Şahsıma tevdi edilen görev yerim Endonezya. Daha evvel beş kere gitmişliğim var. Cakarta, Bandung, Pelambang ve Bali’de toplantılara katıldım, oturum yönettim. Sıcakkanlı, misafirperver insanlar. Geleneklerine bağlılar. Türkiye’yi seviyorlar. Bizim 16. yüzyıldan beri özellikle kuzey bölgede yer alan Açe Sultanlığı ile çok yakın irtibatımız olmuş. Eski zamanlardan beri oraya gidip yerleşenler var. Ömer Kurani v.b. gibi pek çok Osmanlı dönemi sufisinin oralarda bağlıları olduğunu biliyoruz.

Tam 350 sene Hollanda sömürgesi altında yaşamışlar. Daha sonra 3 yıl kadar da Japonya’nın kontrolü altına geçen bu ülke 1945 yılında Soekarno liderliğinde bağımsızlığını ilan etti. O günden beri dış politikada aktif tam bağımsızlık ilkesi üzerine vurgu yaparlar. Bağımsızlığını kazandıktan 10 yıl sonra Bandung’ta Asya-Afrika konferansı yaparak Bağlantısızlar Hareketini başlatması çok önemli bir duruş oldu. Bu konferans Asya ve Afrika’da sömürge altında yaşayan bazı ülkelerin bağımsızlık ateşini fitillemiştir. Son zamanlarda çok yönlü diplomasi yürütmektedirler.

Dünyanın en büyük takımada ülkesi. Tam 17 bin adadan müteşekkil. Ülkenin bir başından diğer ucuna olan mesafe Londra’dan Tahran’a kadar olan 5 bin 300 km’lik bir mesafe kadar. 260 milyonluk nüfusu içerisinde bin 300 etnik gurup barınıyor ve tam tamına 2 bin 500 dil konuşuluyor. Tabii ki yüzde 50 ile en büyük etnik gurup Javalılar olduğu için en yaygın dil Java dili. Yüzde 87’si Müslüman bu ülkede ayrıca Hindu ve Budist nüfus da bulunmakta. Ticarette ise Çin kökenliler önde.

Cumhuriyetin kurucu babaları bu ülkenin birliğini “Beş Esas” denilen prensiplerle sağlamaya çalışmışlar. Pancasila denen bu esaslar (Penç 5 demek, Farsça’dan alınmış, Sila da ilke demek) şunlar: Allah’ın Birliği (Tevhid) inancına sahip olmak, Âdil ve edebli

bir insan olmaya çalışmak, hangi etnik kökenden gelirsen gel Endonezya’nın birliğine inanmak, Hikmetin temsilcilerinin liderlik yaptığı bir demokrasiye tabi olmak. Bunlar bütün Endonezyalılar için sosyal adalet ilkeleridir. Bir de Bhinka Tunggal Ika diye adlandırılan bir siyaset felsefeleri daha var ki kökeni sufi metafiziğe dayanmaktadır. “Çeşitlilik İçerisinde Birlik” anlamına gelir. Yani “Vahdette Kesret”. Osmanlı siyaset felsefesinde de bunun izlerini görürüz. Bu ilkelerin yanı sıra Misafirperverlik, Hoşgörülük, Müşavere kültürü de Cumhuriyet kurulduğundan beri anaokulundan itibaren bütün vatandaşlara öğretilmeye çalışılmaktadır.

Bizim Tokat yöremizde tahta yazma baskı tekniği ile üretilen çok renkli kumaş benzeri Batik dedikleri geleneksel bir kıyafetleri var. Erkekler için gömlek şeklinde bayanlar için uzun elbise şeklinde. Bu el baskı tekniğini ilk defa kendileri icat ettiklerini Unesco’da da onaylattılar. O günden sonra da milli kıyafet yaptılar. O günden beri resmi törenlerde en yukarıdan en aşağısına kadar bütün devlet erkanı takım elbise kravat yerine bu kendi milli kıyafetlerini giyerler ve önem verdikleri konuklarına da pahalı sayılabilecek bu kıyafeti hediye ederler.

Ekonomik olarak Asya’nın yükselen ekonomileri arasında yer alıyorlar. G20 üyesiler.

Tabii kauçuk, iplik ve bazı mensucat ürünleri aldığımız ve karşılığında tütün ve buğday sattığımız bir ülke. İthalatlarında 38. ülkeyiz. Yani istenilen seviye değil. Savunma sanayileri çok iyi durumda. Muhakkak bu konuda da ortak bir şeyler yapmalıyız. Ayrıca tabii ki turizm. Her bir adası adeta cennetten bir parça. THY artık Cakarta’ya aktarmasız uçuyor. Dünyaca meşhur tatil destinasyonları olan Bali adasına da 2019 başından doğrudan uçuş başlatıyorlar. Hem de yeni alınan Dreamliner’lar ile.. Bizden söylemesi. Neyse ülkemizde Endonezyacılık diye siyasi bir akım olmadığı için artık çok rahatım. Gördüğün güzel şeyleri her nerede bulursan al peygamber düsturunu çekinmeden artık kullanabileceğim için mutluyum. Hatırlayacaksınız daha evvel oraya yakın halkı Müslüman olan başka bir ada ülkesinden size yazmış ve Müslümanların sadece Orta Doğu’dan ibaret olmadığını, buralarda huzur içerisinde yaşayan çok samimi insanlar olduğunu haber vermiştim. Biraz da hallerine özenerek. Haller çekicidir derler, çekti işte.. Görev yerim belli olunca çok sevdiğim Şirazlı Hâfız’ın Divân’ından bir tefe’ül edeyim istedim dün gece yarısı. İnanana da eyvallah inanmayana da, ama şu çıktı:

Ân râ ki cây-ı nist heme şehr cây-ı ûst

Derviş her koca ki şeb âmed serây-ı ûst

Merd-i Hudâ be-maşrık u magrib garîb nîst

Her câ ki mî-reved heme mülk-i Hudâ-yı ûst

O insan ki yeri yok her şehir ona yerdir

Derviş nerede gecelerse orası onun sarayıdır

Merd-i Hudâ için maşrık da magrib de garib değildir

Her nereye gitse orası onun için zaten mülk-i Hudâ’dır.

(Tercüme bana ait).

Yeniden ve her daim hoşça kalın…

#Not
#Cakarta