Yalnız çocuklar

03:0030/04/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Yıllardır kocaları, oğulları, babaları terör yüzünden şehit düşen genç kadınların acısına bakıyorum. Evladını dağa, hendek savaşına kaptırmış annelerin çilesini görüyorum. Tehcirde, zorunlu sürgünde sığınmacı olmayı göze alanların öksüz yetim kalışı karşısında nasıl da çaresiziz. Bir gün durduk yere eşi göz altına alınan ve yıllarca kendisinden haber alınamayan kadınların yarım kalmış vedalarını da içimde çoğaltıyorum.



Acının yalnızlıkla olan iki ucu keskin ilişkisini yadsımak imkansız. Yalnızlık mahkumlarının, hayat devam etse de, gönüllerine yeni girenler olsa da, hep biraz ağzı bağlıdır. Sevmeleri, neşeleri, mutlulukları her an kopma kıvamında yaşanır.



Vergileri önceden toplanmış gibidir yalnızlık mağdurlarının. Yalnızlık; yazgıdır. Dünyanın en kalabalık caddelerinde, en renkli vitrinlerinin önünde en sevdikleri kişilerle de buluşsalar, illa yama yapmak durumunda kalırlar mahkum bırakıldıkları yalnızlıklarına.



***


Dört çocuk annesi arkadaşım endişeli bir sesle aradı: “Yine eşin film işleri sebebiyle uzaklara gidiyormuş. Uzun bir yalnızlık dönemi daha başlayacak senin için. Ne vakit ihtiyaç duyarsan kalk gel, bizde kal!”



Tuhaf bir şaşkınlık, daha doğrusu yanılsama içine düştüm. Bir yanlışlık olmalıydı, fakat yok gibiydi de! Eşim yine uzun süre uzakta olacaktı, doğru. Yanlışlık neredeydi peki? Yalnızlıkla ilgili sözlerinde olmalıydı.



Birden bu ifadeyi yabancılamıştım. Yalnız kaldığımı hiç düşünmemiştim ki! Yine de teşekkür ettim, ihtiyaç duyarsam tabii dedim. Bu da hiç düşünmediğim bir şeydi. Allah muhtaç etmesindi ama şu elli yıllık hayatımda hep yalnızlığa ihtiyaç duymuştum, kalabalığa değil!



Gelgelelim bu topraklarda bizim kuşağın geniş aileli anıları henüz çok canlı olduğu gibi, günümüzün genç çekirdek ailelerinde dahi konu komşu, eş dost akraba takviyesi devam etmektedir az çok. Yalnızlık iyi değildir, insanı mutsuz eder, karamsar eder. Bizde bir aradalık tavsiye edilir. Yalnızlar evlendirilir vesaire.



Arkadaşım büyük bir iyiniyetle bana yalnız kalmayayım diye davette bulunmuştu. Neredeyse yirmi yıla yaklaşmıştı evliliğim ama kardeşsiz, ana babasız büyümüş, çocuğu olmamış biriydim. Önceden olduğu gibi evliyken de iş güç sebebiyle yalnız kaldığım dönemler çok olmuştu. Ve fakat o ana dek yalnız olduğumun hiç farkında değildim.



İki gözü de görmeyen bir tanıdığım bir gün şöyle demişti: “Elektrik kesildiğinde aydınlatıcı olmadan hayata devam edemeyen sizlersiniz. Ben kör olduğumun farkında bile değilim!” Bunun ne demek olduğunu hemen anlamıştım. Ama pek belli etmemiştim.



Anonim kodlarla oluşan ortak anlamları kendi biricik deneyimlerinizle bozmamız imkansızdır: İnsan yalnızken başkalarına ihtiyaç duyar. Nokta. Âmâ iken büyük bir eksiklik içindedir. Ona da eyvallah. Bir yanıyla elbette böyle. Diğer yanını ise içeriden bilen bilir. Söze gelmez. Susmak daha iyidir.



***


Evet bir kurşunla, bir bombayla, bir iç savaşla yalnız kalan çocukların eksikliği kolay kapatılamaz. Bir de bu dünyanın 'kendiliğinden' yalnız çocukları vardır. Benim gibi son derece iyi anlaştıkları, her daim sevgi tazeledikleri eşleri de olsa, çoluk çocuğa karışıp geniş aile de kursalar, bu gerçeği özlerinde taşırlar.



Birbirini suskunluklarından tanır yalnız çocuklar. Başkalarına dönük olan yüzlerinden tanışırlar. Kendine değil, Rabbine dönük olan yüzleridir bu; birbirine aşina olan!



Gençken yalnızlık zekası yüksek derdim onlar için. Tek başına kendine yeten kişiler, yalnızlık çekmez. Meleke kespetmişlerdir. İçten içe kalabalıktırlar.



Başkalarının halleriyle hallenir, dünyanın görünmez bağlantılarını kurar, dikey yolculuklara çıkarlar. Binbir yüzü vardır baktıkları her şeyin. Kendilerinin. O kadar yoğundurlar ki, hiçbir şeye yetişemezler. Kendileriyle yoğundur yalnızlık kesbedenler!



Ormana ağaç kesmeye giden, akşama kendi inşa ettiği kulübesine odun getiren ihtiyar bir adamla tanışmıştım yıllar önce. Ormanda hiçbir gereci olmadan ateş yakmayı, karnını doyurmayı, avlanmayı, neyi yiyip neyi yiyemeyeceğini, havayı, suyu, toprağı bilen... Kadim bir insan!



Benim kast ettiğim ise bu türden öğrenilmiş 'evrensel' bir kendine yeterlilik değil, bir hâl. Yazgı ile yoğrulmuş. Bir tür ruh yeterliliği. Bunun da kaynağı kişinin asli tabiatında getirdikleri olsa gerek. Sonradan öğrenilemeyen...



***


İster sürgünde, ister gurbette, yolda, yolculukta... Hepimiz kendi adamızda tek başınayız. Bir bilsek; dünyanın en kalabalık adasıdır bu.



Çekmediği acıları kendine ait bilerek içinde eritmeyi deneyenlerin adasıdır. En zıt fikirleri, tecrübeleri, en uzak halleri karasularında toplayanların adası. Sevmeyi becerdikçe yaşadığı adanın yerlisi olanların, başkalarının çocuklarını kendi çocuğu gibi görenlerin, yabancıyı yâr edenlerin adası.



Bütün çocuklar sen olur o adada, bütün mülteciler sen, bütün yetimler... Adada inşa ettiği korunaklı hisarın duvarını yıkarak hürriyeti yegane kimliği kılabilen her kim: İki ucu kaybolmuş bir bağ ile aslına bağlanmıştır. O artık yalnızlık çekmez.




#Çocuklar
#Yalnızlık