Elli yaşımda, artık Amerika denilen yeni dünyayı bir kez daha keşfetmeye yönelik gençlik hayallerim çoktan eski bir rüya gibi unutulmuşken... Amerika'ya ayak basıverdim. Hem de Cumhurbaşkanının Washingon'a olan kritik seyahati münasebetiyle. Onu izleyen gazeteciler işadamları ve bürokratlar ile birlikte uçağına ilk kez binmiş olmak, başlı başına gözlem, izlenim ve yorum demek oldu benim için.
Tanıklıklarım benim gibi siyasetin gündelik hayata yansımasına toplumsal ve/veya manevi boyutları üzerinden odaklanmaya çalışanlar için elbette pek çok yazıya yayılacaktır. Buradan sadece öncelikli gözlemlerimi paylaşayım şimdilik.
***
Nükleer güvenlik zirvesi vesilesiyle geldiği Amerika'da dünya liderleriyle görüşen ve Suriye krizi, terör gibi büyük başlıklarla Obama ile buluşan Erdoğan'ın programı oldukça yoğundu. Fakat içerikte derinleşmek yerine her zamanki gibi gündemimizi hile ve çarpıtma ehlinin bitip tükenmez operasyonları işgal etmeye çalıştı.
Evet, içte ve dışta Obama'yı Erdoğan'la görüştürmemekte kararlı lobicilerin akıl almaz faaliyetlerinin eşiğinde... Doğu'da Batı'da sınır tanımayan canlı bombalar patlarken... Elli küsur ülkenin lider veya üst düzey katılımıyla Washington'daki zirve toplandı. 2009'dan beri nükleer güvenlik önlemleri konusunda Seul ve Lahey gibi şehirlerde bu buluşmayı düzenleyenler, bu kez ise başka bir derde düşmüşlerdi.
İran'la nükleer anlaşma imzalandıktan sonra bu ülkeye uygulanan yaptırımların kalktığı bir dönemde, küresel aktörlerin yeni endişesi: Ya nükleer silahlar Daeş gibi terör örgütlerinin eline geçerse! Dolayısıyla Suriye'de tüm insanlığın vicdanını ilgilendiren beşinci yılındaki iç savaşı ve göçü durdurmanın acil yollarından ziyade: Güvenlik sektörü üzerinden küresel pazarlıklar yapmak asıl hedefti.
BM'nin eylem planındaki başlıklar arasında radyoaktif madde stoklarının nasıl güvenli tutulacağının ele alınacağı belirtiliyordu mesela. Bunun sahile vuran bebek cesetlerinin önlenmesinden daha öncelikli bir başlık olduğu yeni dünya... Böyle bir yer işte.
Seta'nın düzenlediği Suriyeli mülteciler toplantısında Türkiye'nin üç milyona yakın sığınmacıya kapı açtığı ülkesiyle gurur duyduğunu söyleyen Emine Erdoğan'ın da altını çizdiği gibi konforlu hayatlarından fedakarlık edemeyenler merhametin adresini bulamıyor.
Nitekim bugün bu nükleer zirve benzeri buluşmaların zihinsel piyasasını oluşturmak için kurulmuş onlarca düşünce kuruluşu var. Fakat insanlık için nerede yanlış yapıyoruz da dünya bu kadar güvenliksiz bir yer oluyor sorusu üzerinden mevzuya yaklaşıldığı pek olmuyor! Onun yerine silah pazarlıkları, çatışma moderatörleri için kullanışlı olabilecek İslamofobi gibi gerekçelerin meşruiyet alanını genişletme hamleleri, nabız yoklamalar, geçici menfaat ittifakları, dosyalar, analizler, raporlar...
ABD seçimlerinin yaklaşmakta olmasının bile içinde yaşadığımız korkunç insanlık dramının sona erdirilmesinden daha acil bir gündem olduğu ön kabulüyle zirvelerden zirvelere... Gönlünü açamayanlar sınırlarını da açamıyor. Aşk ve irfan olmadan kadavra medeniyetini genişletmeye yarıyor küresel zirveler!
***
Bu sebeple Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Maryland'de dört beş yıl kadar önce kendisinin temelini attığı cami ve külliyenin açılışını yapması maneviyat ihtiyacını şiddet ile gidermeye çalışan yeni dünyanın nükleer silah pazarlıklarından çok daha işlevsel bir insanlık hizmeti.
Son derece geniş bir araziye yayılan komplekste Osmanlı mimarisinde iki minareli bir cami ve Selçuklu tarzı bir kültür merkezi bulunuyor. Kompleksin içinde konferans, sergi salonları, idare, spor salonları, yüzme havuzu, hamam, sauna, misafirhane, avm, eğitim faaliyetleri için sınıflar, öğrencilere danışmanlık birimi derken farklı işlevler için inşa edilen pek çok bina var.
Aynı zamanda aile değerleri, yaşam kültürü ve geleneklerin sergilendiği on adet Türk evi tasarlanmış. Bu bölge Müslümanların yoğun yaşadığı bir bölge olduğundan, külliyede Müslüman topluluklar için tastamam bir yaşam alanı oluşturulmaya çalışılmış. Gönülleri buluşturan bu mekana gelenleri Türkler dışında yüzde sekseni farklı Müslümanlar oluşturuyor.
Külliyenin hemen yakınlarında Nasa, biraz ileride de bir istihbarat ajansı var. Fakat buraya girdiğinizde Anadolu'dan bir esinti karşılıyor sizi. Caminin mimari tasarımını Muharrem Hilmi Şenalp'in yaptığını ve Amerikalı mimarlar tarafından uygulamasının gerçekleştiğini öğreniyoruz. Sedef kakma kündekârî kapısı, Hüseyin Kutlu'nun hatları, Afyon, Tokat, Yalova gibi farklı yörelerden getirilen mermerlerden oluşan sütunları, bu proje için özel üretilen İznik çinileri, sedef kakma Kur'an mahfazası, renkli pencereleri, 99 esma'ın yazıldığı şamdanı, minberi, mihrabı derken camide bin kişi, avluda ise beş yüz kişi namaz kılabiliyor. Geçen bayramda bu rakam 2 bin 500'ü bulmuş.
Külliyenin içinde İslamın manevi boyutunun sade derinliğini içinize çekebiliyorsunuz. Belediye otoriteleri inşa sırasında bu iklimi oluşturabilmek için bazı istisnai uygulamalarda bulunmuş, buna karşılık onların kurallarına da riayet edilmiş. Şimdilik minareden ezan okunmuyor. Diyanet İşleri Başkan'ı Mehmet Görmez burada açılıştan bir gün önce etkileyici bir hutbe verdi. Vaaz ve hutbeler Türkçe dışında Arapça ve İngilizce okunuyor. Minyatür ve hat sergisinin yanısıra Piri Reis sergisi de ziyarete açık.
İnsanın kalbinde bir nur olan tevhid hakikatini küresel bir üslupla paylaşmak, onu nefsinde ve ruhunda yaşayabilmekle mümkün, sadece dini ritüellerin icrasıyla olmuyor bu kuşkusuz. Nefesi kaynağından çekebildiği ölçüde böylesi bir aşk ve irfan merkezinin insanlığa ve kainata katacağı evrensel değer bugünün küresel merhametsizliğine de deva olacaktır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.