Sevenlere de sevemeyenlere de iyi bayramlar!

04:0013/09/2016, Salı
G: 14/09/2019, Cumartesi
Leyla İpekçi

Artık her vedayı bir kavuşma görecek yaştayım. Ayrılık diye bir şeyin olmadığını, fikir ayrılığı, düşünce ayrılığı, ideolojik, etnik ayrılık filan gibi yan söylemlerle kendimizi bölüp ötekileştirenin bizler olduğunu hayat defalarca gösterdi. Aslımıza indikçe sadece birlik var. Ayrılıklar kavuşmaya dahil. Bütün bunları yaşamaktan geliyor ve böyle diyoruz elli yıllık yolculuğumuzda. İyi de bunları söylerken bile için yanıyor şimdi.



Mesela yıllardır görüşmediğim bir akrabam benim bir insan yerine bir ideoloji olduğumu sanabiliyor ve sade bir bayram tebriğimi bile fikir ayrılığından filan dem vurmaksızın gönlüne alamıyor. Ne yazmışız ne çizmişiz, ne bedeller ödemekteyiz, vaktimizi neyle geçirmekteyiz, şiirde, romanda, sanatta neredeyiz, hayatta neyin içinden geçmekteyiz, tatbikatta ne var, hakikatin neresindeyiz… Hiçbir şeyi bilmeden, merak etmeden, sevemeden, vaktini, gönlünü, enerjisini, aklını, zekasını vermeden, emek harcamadan, odaklanmadan… Müthiş bir şuursuzluk içinde nasıl da kırıcı olabiliyor sevemeyen insan!



Ama elli yıllık hayatımız şunu da öğretti tabii. Kırılmayacaksın. Çünkü insan kırıldığında kırmaya başlıyor. Kırılmamanın yegane koşulu, dışından hakkın gereği kızıp tavır alsan da, içinden birlemek. Karşındakinin de senin nefsinin bir sureti olduğunu, haktan başka bir şey olmadığını ispatlamaya devam etmek. Bu anlamda her tür fikirsel şalala ile tatbikat arasında koskoca bir kalp farkı var. Her şeyi dahil edebilen, genişleyebilen gönül dediğimiz tevhid mahalli var. En mahremde.



***


Böyle bakınca işte taze bir örnek daha.Yirmi beş yıl önce kendisiyle bir kitabı üzerine söyleşi yapmaya gittiğimde tanıştığım, babasıyla, kardeşiyle, kızıyla ayrı ayrı dostluk ettiğim, çalıştığım, yıllar içerisinde pek çok anı biriktirdiğim yayın yönetmeni var mesela. Bir dönem üç yıl boyunca onun Taraf gazetesinde yazdığım... Şimdi tutuklu gözaltında.



Nasıl da kullanıldığımıza acizane dershane krizinde kendi tanıklıklarımla uyanmıştım, çok tesadüfi olabilecek, sıradan olaylarla. Vesayet sistemini bitiriyoruz derken, yerini yıllar içerisinde almakta oldukları Kemalist laik kadroları ta 28 Şubattan beri nasıl tasfiye ettiğini çok geç fark ettiğimiz o cemaat içinde de ne çok sevdiğim kişi vardı oysa. Unutulmaz anılar biriktirdiğim...



At izi ile it izini birbirine karıştırmamızı isteyenlerin arasında böyle bir tuhaf oluyor insan. Ben sevmişim, anı biriktirmişim diye kimse masum olacak diye bir kaide yok. Çok acı bir şekilde öğretiyor insana bunu hayat. Ama hiç söylemeden, konuşmadan, ihtiyaç duymadan bildiklerimiz var, içinden geçip yaşadıklarımız var, hiçbir kanıtın yerini tutamayacak canlı tanıklıklarımız var, at izine ve it izine dair. Söze dökülemeyen...



Bu gerçek izlerin vicdanda olsa da hukukta bir yeri yok şu an için. Böyle içeride hepimizi masumiyet karinesinde bir tutan o bağ da hukukun ilgi alanı değil doğal olarak. Ama bayramda yalnızlaştırıyor işte insanı. Sevmek uzun mesafeler istiyor. Her türlü ayrılık gerekçelerini aşmak istiyor. Bayram yapmak istiyor gönül. Oysa defterde kalan son beyaz sayfa gibi. Yalnız.



***



Şimdi tutuklu Aslı Erdoğan var sonra mesela. “Nasılsın, tezgahta ne var” soruları dışında bir anı biriktirmiş olmasam, onu pek tanımasam da, yazdıklarını sevdiğim, cümlelerinin içinde gözyaşı döktüğüm, bazen öfke biriktirdiğim, sevdiğim, bazen yalnızlaştığım, bazen kalabalıklaştığım kardeş yazar.



Ne büyük bir nimettir bizim gibi yazarlar için: Dünyası, iç sesi benimkisinden böylesine farklıyken bile esin alabilmek o yazarın çektiği kaynaktan akan kelimelerden, terkiplerinden... Söylerken söylemediklerinden, sustuklarından...



İşte Aslı Erdoğan böyle bir edebiyat reçetesidir benim için. Terör bunca haksız yere can alırken son derece yanlı düştüğünü, olan biteni bütünüyle değil, kısmi bakarak kavradığını düşünsem de, vicdanımda boşluk oluşuyor. Tutuklu yargılanması şu bayram günü beni yalnızlaştırıyor.



***



Biliyorum benim gibi 'mahallesiz'lerin başına gelen haksızlıklar karşısında birkaç kişi bile bir araya gelip hak savunmayacak, çünkü savunmadı. Özellikle son yirmi yıl içinde suspus olduğunu gördüm başıma gelen nice haksızlıkta pek çok sevdiğimin. Özellikle iftiraya katılanlar dahi oldu, oluyor. Artık ilgi alanına girmediğim için başıma gelenlerden bihaber olan ve bu sebeple beni savunmamış eski dostlar da var. Sitem etmeye kalksam “aaa hiç bilmiyordum vah vah” deyip geçen!



Sesi çok çıkanların dünyasında, sesi az çıkanların yok sayılmasına çok önce alıştık. Neyin peyindeysek ona yakalanıyoruz, itirazımız yok. İntikam, nefret duygumuz yok. Onlar bana vurdu, bana iftira attı, şimdi çeksinler demek yerine tevhid egzersizi diyerek aslına inip içerden bakmaya çalıştığım... Dışımdan kızsam da içimden birleştiğim... Sevemediklerimle, zıtlaştıklarımla nefsimi terbiye etmeye çalıştığım herkes için bayram vesilesiyle dua ediyorum.



***



Şu an at izi it izine karıştığı için hak etmediği muameleyi gördüğüne inandığım kişilerin gerekirse eylemlerinin bedelini ödeme konusunda elini taşın altına soktuklarını da bildiğimden: Hiçbirini terörü darbeyi vesaire gerekçelendirecek söylemlerde bulunduğu için savunmuyorum, savunmak içimden gelmiyor. Ama seviyorum ve sanıldığı gibi 'örgüt malı' olmadıklarına inanıyorum.



Öte yandan vaktiyle pek çok sevdiğim, dostluk ettiğim kişilerin nasıl kripto, nasıl göründüğünden bambaşka gündemi olan, nasıl birbirini tutmak için kendinden olmayanlara haksızlık yapmayı göze alan, nasıl riyakar ve takiyyeci olabildiklerini çok acı bir biçimde gördük. Gözü döndüğünde neler yapabileceklerini de. Bizi yalnızlaştıran değil çoğaltan, adalet ve hakkaniyet ekseninde birleştiren bayramların coşkusunda hakikatimize kavuşma duası ile. Sevenlere, sevemeyenlere iyi bayramlar.


#Bayram
#Aslı Erdoğan