Şehitlik mağduriyet değildir, hamaseti yapılamaz!

04:0011/10/2016, Salı
G: 16/09/2019, Pazartesi
Leyla İpekçi

Patlamalar, hain saldırılar, şehit haberleri... Günler, hafta ve aylar böyle üst üste yığılıyor. Ülkede, bölgede yangın var. Güç dengeleri alt üst durumda, işgal darbe girişimleri, canlı bombalar derken... Sanki her şey kendi kıvamında seyretmekteymiş gibi bir tavırla, “15 Temmuz şehitlerinin üzerinden mağduriyet yapılıyor” diyerek siyaset çanağına düşünce vicdanını yutmuşlar dahi var.



Hepimiz nefsimizi zikrediyoruz. Neye tapıyorsak, neyi kanıtlamaya çalışıyorsak, neye takılıyorsak, neyi yutamıyorsak... Yutturuluyoruz işte. Zaaflarımız bazen öyle alenileşiyor ki, nefsimizin en sefil suretlerini teşhir ediyor, bunun farkına dahi varamıyoruz. Daha iki gün önce Hakkari'de bombalar patlamışken, Ankara şehitlerini anma yıldönümünde halen ideolojik veya siyasi ayırmcılıklara bel bağlayanlara bakıyorum. Nefsime yenik düşmemek için, Allah'ın cümbüşü işte diyorum!



***



Batı medyasında, Erdoğan'ın 15 Temmuz'da vatandaşı sokağa çağırmasıyla dışarı çıkan halkın (onlar ısrarla AKP seçmeni demeyi yeğliyor) “faşist diktatöre şöyle dediklerinin haberi veriliyor: “Öl de ölelim, öldür de öldürelim!”



Bu korkunç çarpıtma, elbette Batı'daki faşist diktatörlerin olağan tavrı olarak kodlandığı için, büyük bir şaşkınlık yaratmıyor. Halk tarafından yüksek oylarla seçilmiş bir cumhurbaşkanının böyle dememiş olabileceğine dair fikir yürütmek abesleşiyor hatta giderek.



Nihayetinde Erdoğan'a da böyle bakmak istedikleri için, meşrulaştırmış oluyorlar ona yapılan korkunç öldürme girişimini. “İşte seçmeni de kendi iradesiyle hareket edemeyen, biatçı, hain, gözü dönmüş bir kitle” intibaını veriyorlar.



Bunu yaparken devletine ve ordusuna karşı gelerek, vergilerle alınmış askeri donanımıyla halkının üzerine ateş açma emrini bir cemaat liderinden almış ve hunharca yerine getirmiş olanların asıl zulmünü örtbas ediyor, görmüyorlar.



Ah diyorum, bir kez daha Batı algısı kendi nefsinin en sefil halini zikrediyor işte. Gözümüzün önünde. Kendini ne kadar sefil bir duruma düşürdüğünü fark edemeden. En hayati duruşları çarpıtarak, müthiş bir direnişi zulümle eşleştirdiğini sanıyor.



Bu büyük yanılgı, Batı algısındaki küçük ve derin hikayelerin, toplumsal gündelik hayata ait vicdanın hızla örtüldüğünü de gözler önüne seriyor. Bir tür çöküş bu.



Teknolojik, ekonomik, sosyolojik, siyasi çöküşler kadar istatistiğe dökülemediği, tablolarla, dosyalarla, toplantılarla ele alınamadığı için ayrımına varılması kolay olmuyor. Ancak içinden geçenlerin duyumsayacağı bir 'bakış'la bakmak, odaklanmak gerekiyor, bu çöküşün ardına bakabilmek için.



***



“Öl de ölelim!” Böyle diyen vatandaş, geleceği, hayatı, yakınları, demokrasisi, milli/ külli iradesi uğruna canını feda etmekten çekinmeyen, kanını göğsüne akıtan kişidir. Şehadeti mahreminde diridir. “Öldür de öldürelim” diyenler ise tarihte ve bugün bu çağrıyı yapanın iradesini putlaştırarak, düşman olarak gördüklerinin kanını dökmektedirler.



Bu iki yaklaşım arasındaki fark insanlığın 'ruh medeniyeti' kadardır. Öldür emrine uyanlar 15 Temmuz gecesi halkının üzerine kurşun sıkanlar, havadan “atış serbest” diyerek meclisinin vurulması emrine itaat edenlerdir. Vatandaşlarını öldürme emriyle “ölüm pahasına direnin” komutu bir olabilir mi?



Daha önce de yazmıştım, çağrıya icabet eden vatandaşlar iradelerini kullanmıştır.



İrade edene mürid denir. Şehit ve gaziler için mürşid vatan olmuştur. Uğruna canlarını feda ettikleri sevgili. Mecnun'un “Leyla benim” diyerek sevdiğiyle bir oluşu gibi, onlar da “vatan biziz” demişlerdir.



Mürşid ile müridin bir oluşuna delildir artık 15 Temmuz gecesi vatan savunmasında silahsız direnişiyle canını feda edenler. Külli iradeyle bütünleşmiş, ruh olmuşlardır. İmdi “öldür de öldürelim” komutuna uyanlarla bunu aynı kefeye koymak ve zulmün ölçüsü olarak algılanmasına çalışmak basbayağı art niyettir.



***



Şehitliğin ölçüsü niyettir, ki bu aşk şahitliği kalpte bir sırdır. Saldırganlıkla, nefret ve intikam hissiyle savaşan, başkasının kanını akıtır. Canını feda edenin akıttığı kan ise kendi göğsünden dökülendir. Gazaya niyet eden, dökeceği kanın da kendi kanı olduğunu, canın 'bir' olduğunu bilir. Bu sebeple nefret ve düşmanlık ederek gitmez savaşa.



İmdi hal böyleyken, şehitlerden bahsedildiğinde “hamaset, heyecan, mağduriyet yapıyorsunuz, duyguları manipüle ediyorsunuz” diyenler, gerçeği bir kez daha ıskalıyorlar. O kadar ki, Batı medyasındaki Erdoğan ve vatandaşlar için kullanılmakta bir beis görülmeyen “öl de ölelim, öldür de öldürelim” sözünü okuduklarında ayrım yapamıyor, belki bu yaklaşımları birbiriyle eşitleyerek içten içe onaylıyorlar. Alet alıyorlar, cehaletlerine.



Bu vesileyle altını kalın kalın çizmekte yarar var: Nefret ve saldırganlık içermeyen, hak için namuslu direnişlerin sonunda ölüm olsa bile, mağduriyet yoktur. Nefse karşı savaşında zafer kazanan şehit ya da gazi her kim; adaletin tecellisine acizane katkısını sunmuştur.


#Şehitlik
#Mağduriyet
#Hamaset