Gözyaşından gülyaşına...

04:0025/02/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Ağlayacak ne var ki diye sordu. Ağlamayacak ne var ki dedim. Çocukken de böyleydim. Yaklaşmak ağlatıyor. Anlamaya başlamak, içine doğru ilerlemek, yakınlaşmak ağlatıyor. Lisedeyken bir gün okul kırmış, sahilde gezmeye gitmiştik birkaç arkadaş.



Eğer yakalanırsak birimiz ağlamaya başlasa, çok dertli olduğunu söylese, yırtarız dedi birimiz. Tamam ben ağlarım dedim, sorun değil.



Çok geçmeden büyük sınıflardan birinin öğretmeni bizi yolda gördü ve şüpheli gözlerle bakmaya başladı. Yanımıza yaklaştı. Anında gözlerim doldu, sicim gibi yaşlar akmaya başladı yanaklarımdan.



Bir şeyler geveledim herhalde. Fakat içtenlikle ağlamamdan etkilenmiş olacak ki, dediklerimi pek anlamamış da olsa, ikna oldu, bıraktı bizi gitti.



Nasıl yaptın bunu diye şaşırdı iki arkadaşım da. Bunda zor bir şey yok. Ağlayacak çok şey var dedim. Ne zaman gerekirse!



***


Ağlamanın evet, benim gibi içeriden bakmaya eğilimli birinde daha ziyade özdeşleşmek, hemhal olmak, halleşmek gibi bir niteliği var. Anlamaya doğru bir adım attığımda hak versem de vermesem de, yakınlaşıyorum, içine giriyor, içime alıyorum. Elbette çoğunlukla olumsuzluklar oluyor içime çektiğim. Bedeli de ağır oluyor. Ama elinde mi derseniz... İçeriden bakma eğilimi bir maharet değil, fıtri özellik.



Dışarıdan bakmakta ise öylesine zorlanıyorum ki, pek çok kişinin ağlayacağı büyük felaketler, dehşet olaylar karşısında umulmadık şekilde serinkanlı kalabiliyorum. İçim ağlasa da gözlerim kuru kalabiliyor.



Ağlamak iyidir denir, taş kalpli olacağına yüreğinde hissetmek iyidir hakikatin yükünü elbette. “Benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz!” Böyle buyrulmasında tefekküre açık çok yön var kuşkusuz.



Ağlamak yaklaşmak değil sadece. Bilmek, anlamak, o olmak... Bildikçe dökülür günah kabukları. Gözyaşı ile diner en ağır ızdıraplar.



***


Fakat olur olmaz, uluorta, dizginlenemez bir biçimde habire ağlıyorsan, nefsinden kaynaklanan bir zaafa dönüşmüştür bu. Kendini tutmayı öğretir hayat sana. Boğazında bir yumru olur hakikat, yutmaya çalışırsın ağlamadan. Bazen becerirsin bazen olmaz.



Bazen de bir an gelir, içinde çocukluğundan beri kesintisiz bir zikir gibi taşıdığın hüznün kaynağına yaklaşırsın. Her şey gözyaşı olur sana. Hüzün, neyi özlediğini bilmeyenler için nefsinin en alt basamaklarında sana çelme takar, gündelik hayatını zorlaştırır durur insanın.



Sulugöz derler. Yufka yürekli derler. Kabı dar derler. Kabı genişletmek lazımdır. Kuru kuru akmalı gözünden yaşlar.



Aslını özleyenler, gurbetin gözyaşlarından beslenir, ummana akabilirler yüze yüze göllerde, iç denizlerde.



Kendi yaşlarında birikir, kıyısız okyanuslara dalabilirler.



Ama bir de nefsi emmare gözyaşları var. Silah gibi akıtılan. Muhatabına tahakküm ve sömürü ile akıtılan yaşlar, hamasi bir duyarlılığa mahkum bırakır gerçeği.



Oysa gerçek samimiyet ile mayalanıyor. Samimiyetin ölçüsü gözyaşı olsa da yeterli değildir. İçinde merhameti barındıran bir adalet algısı olmadan, gözyaşının niyet ölçüsü tastamam halistir denilemez.



***


Bir de acı gözyaşları var. Alev alev akan. Ağladıkça yaran kanar, ama ağladıkça teselli olursun. Acıklı filmlerin ağlatması gibi değildir hayatın dramı. Hiç ummadığın yerlerden başlar kanaman. Durduramazsan yaşları, şelale olur, yolunu kapatır, taşar, taşırır.



Acı gözyaşları evet çok yakar. Ama bir yandan da ateşe su dökmek gibi sağaltıcıdır. Birlikte gözyaşı döktüğün kimselerle kalp kardeşliği kurarsın.



Acının ağlattığı çocuklar çabuk büyür. Savaşta, yoklukta, sürgünde, yetim kalmış yapayalnız çocuklar...Vaktinden önce olgunlaşırlar.



Kimse bilmez, içlerine akıttıkları yaşlar, yılların izini yansıtır yüzlerine. Çaktırmazlar. Islanmış yanaklarını, dudaklarını koz olarak kullanmaz, üzerini örterler.



Gözyaşı ile kandırdığını sananlara, bunu koz olarak kullananlara ibrettir onların hali. Kimi kandırabilirsin ki. Nefsini temize çekmeye çalışanların nefis muhasebesini ertelemekten öte bir tutumları olmalı, gözyaşının manasını içinde barındıran...



***


Gözyaşı nasıl bir su ise, bilirsin ki, ölçüsü takdir edilmiştir, çünkü kendi suyunu kendin yaparsın. Acıyla, hüzünle, iyiniyetle, art niyetle, acıyla, sevinçle, bazen oluk oluk akar, bazen oyuklara toplanır, azığın olur yaşlar.



Gözyaşıyla beslenen kalp yumuşar evet ama, kudretli ve sert olmanın da yolu geçer gözyaşından. Döke döke bileylenir, kendi pınarına ulaşırsın. Gerektiğinde çekersin suyunu kaynağından, gerektiğinde salarsın.



Sevinçle dökülür yaşlar. Tebessümden ötesini ikram eder aşk ile yaklaşanlara. Sevinçte sevmek vardır, sevecenlik, sahicilik vardır. Döktüğün yaş, öfke ile dökülen hırs dolu yaşlardan çok farklıdır.



Şimdi, elli yaşımda değişen bir şey yok. Yaklaşmaya başladıkça gözüm dolmaya devam ediyor. Belki tek fark, biraz olsun kontrollü güç kullanmak olmuştur. O da her zaman değil. Bela geldiğinde tutabildiğim gözyaşı, yine en umulmadık bir anda akıveriyor.



Aşığın elindeki kadeh gözyaşıyla dolmaktadır. Kendinden çıkarır, kendine dökersin. Hakkın tecellisi olduğunu fark ettiğin ölçüde ne için döküldüğünü bilir gözyaşı, en güzel amelin olur. Gözyaşın gülyaşı olacaktır.


#Tebessüm
#Lise
#Gençlik