Göçmenlerin vatanı olmak

04:0012/07/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Leyla İpekçi

Suriyelilere vatandaşlık
, bu ihtimalin gündeme gelmesinin akabinde, sekiz gün önce yayınlanmıştı. Okuduk, kanaat edinmeye çalıştık, çalışıyoruz. Fakat sanki henüz bu şartlar açıklanmamış gibi kanaat önderleri, merkez medyada söz söyleyenler “neymiş bu koşullar, bir türlü açıklanmıyor, bu kadar milyon kişiyi ne yapacağız, kendimize zor bakarken” türünden şikayetlerin önünü açıyor, gündemden bihaber muhalif söylemler yayıyorlar.


Sahiden şaşırmamak elde değil. Değer mi! Onların bu vurdumduymaz tavrı, çatışmaları da körüklüyor memlekette, sinirler sanki hiç gergin değilmiş gibi daha da geriliyor. Mesela dikkatimi çeken maddelerden sadece bazıları şöyleydi:



Suriyeliler vatandaşlığa peyderpey alınacak. İlk etapta aranan mesleki nitelikler göz önünde bulundurularak 30-40 bin kişi vatandaşlığa geçecek. Toplamda en fazla 300 bin kişinin Türk vatandaşı olması hedefleniyor. Varsa, bu kişilerin Türkiye'deki aileleri de vatandaşlık hakkı kazanmış olacak.



Mevcut hükümlere göre, vatandaşlık hakkı için yabancıların Türkiye'de 5 yıl kalmış olmaları gerekiyor. Bundan az süredir Türkiye'de olanların vatandaş olabilmesi için ancak yeni düzenlemeler yapılması gündeme gelebilir. Vatandaşlığa alınacaklar için güvenlik soruşturmaları –ki terörist sızabilir endişesi herkesin ortak kaygısı- devlet tarafından yürütülecek.



Parası olan ve yatırım yapamayan Suriyeli işadamlarının önü açılacak. Vatandaşlığa geçenler bir yıl içinde yapılacak seçimlerde oy kullanamayacak. Rejim muhalifi olan bazı kritik isimlerin, vatandaşlık yoluyla can güvenliği sağlanacak. Bu isimlerden istihbari olarak da faydalanılabilir.



*


Demek ki çat kapı eğlenmeye gelip iş imkanlarımızı elimizden alacak, güvenliğimizi tehdit edecek bir kuru kalabalıktan değil; ülkemize sığınmış savaş mağduru sivil insanlardan bahsedeceğiz. Siyasi muhalif tavırlar veya kitleleri provoke etmeye yönelik söylemler o kadar fazla ki “Gelmesinler, istemiyoruz” diye kampanya yapan, sosyal medyayı sarsan sahiden de o kadar geniş bir kalabalık mı, doğrusu şüphelerim var. Ama bunlardan bağımsız olarak işini aşını, geleceğini, hayallerini bu biçare insanlarla paylaşmak istemeyenler üzerinde biraz daha durmalıyız.



Önce şu soruyu soralım: Hangimiz kendi 'memleket'imizdeyiz? Doğduğu yerde yaşayan kaç kişi kaldı ki şu küresel hayatta? Ülke değiştirmeyenlerimiz bile şehir değiştirmiş birer içgöçmen değil midir? Metafizik olarak da soralım: Peki ya 'gurbette' olan ruh? Geldiği yere dönmeyi özleyen, devrede devrede kaynağına döndürülmekte olan?



Ruh, hareket demekse... Gurbet bir harekettir özleyenler için. Müslümanın bir günüyle bir diğer günü aynı geçmez denmişse! Biraz da geniş anlamlı yaklaşsak göçmenliğimize!



*


Vildan Serdar'ın Aşk ve Göç adlı (H yayınları, 2016) gerçek tanıklıklardan oluşan romanında, bana çok çarpıcı gelen bir bölüm vardır. Osmanlı'nın dağılma sürecinde, bir bir düşerken Balkan şehirleri... Üsküp'ten, Bosna'sına, Kalkandelen'inden Gümülcine'sine kolları uzanan bir aile, Bulgar ve Sırp komitacılarının zulmüne dayanamayarak göç kafilesine katılmışlardır.



Daha yola çıkar çıkmaz köylerinin yakıldığına, yoldayken Arnavut gençlerin savunmasız bir halde katledildiklerine şahit olurlar. Yol boyu kafileleri defalarca basılır, kıyımdan, açlıktan, salgın hastalık ve soğuktan ölenler derken... Selanik'e vardıklarında sıcak yemek ve yatak hayallerini bir türlü gerçekleştiremezler, İstanbul'a gidecek geminin ise limanda birikmiş kırk bin muhaciri -karantina gibi uygulamalar da dahil- ne vakit götüreceği meçhuldür. Neden sonra acı gerçeği öğrenirler: Meğer Selanik'in düştüğü gün imiş!



Pek çoğumuz, Osmanlı dağılırken, bu topraklara uzak diyarlardan gelenlerin torunlarıyız. Yine pek çoğumuz 90'larda Güneydoğu'daki yargısız infaz ve köy bombardımanlarından dolayı toprağını evini barkını terk ederek büyük şehirlerde tutunmaya gelmek zorunda kalanlardanız. Önceden gelenler sonradan gelenleri görünce yerli olduklarını kanıtlama ihtiyacıyla, yeni gelenleri kolay kabullenemezler. İstanbul'un nadide bir semtine yüzyıl önce gelip yerleşen göçmenlerin şimdiki göçmenlere ev kiralamak istemeyişini çok görmüşüzdür sözgelimi.



*



Kimimiz de burada kalıp gidenleri uğurladık. Varını yoğunu, anılarını, atalarını bırakarak bir gecede gitmek zorunda kalanlara el salladık. Nitekim İstanbul'da büyümüş ama Kıbrıs olaylarından sonra Atina'ya göç etmek zorunda kalmış bir Rum arkadaşım birkaç yıl önce buraya, çocukluğunun geçtiği adaya geldi, evini buldu. Ailesinden kalan bazı eşyaların halen canlı olduğuna tanıklık etti, burasıyla orası arasındaki hudutları tek taraflı da olsa kaldırdı. Yeniden sevdi. Sevdiği yerin yerlisi oldu. İmdi yeni bir kanlı süreçteyiz. Vatandaşlığa bile alınsa, illa memleket hasretiyle dolu kalacak muhacir Suriyelilerin vatan hasretini giderme sırası bizde. Kalanı gideniyle yüz yıllardır hareket halinde olan bu geniş göç coğrafyasının mayasında gönül yoğuruşumuzun tezahürlerini görme / gösterme vaktidir. Vatan; bizi seven yerdir. Aslımıza kavuşacağımız yer...




#Suriyelilere vatandaşlık
#Osmanlı
#Aşk ve Göç