Filistinlilerin asırlardır yaşadığı toprakta, kendi halindeki dedelerin anaların çocukların halis niyetine, yaşanmışlıklarına, mekanla bütünleşmiş hafızalarına hiç hürmet etmeden, “burası benim de benim” demek, buldozerle üstlerinden geçip evlerini başına yıkmak toprakta hak iddia etmenin bir yöntemi olabilir mi?
Hayatları boyunca düzenli olarak belli bir süre askerliğe alınacak yetişkin İsrail vatandaşlarına daha küçük yaşlardan itibaren kime terörist denileceğini öğretmek için nefret pompalayan, düşmana atılacak bombaların üzerine “İsrail’den öpücüklerle” yazdıran sistem karşısında hiç direnmez miydiniz insan kalmaya?
Asırlardır yerli yerinde yaşayan insanları oradan çıkarmak için düşmanlaştırmak kadar büyük bir vebalin altına girerken hiç endişe etmez miydiniz, bunun ayıbı sizden çıkmazsa çoluk çocuğunuzdan çıkar diye? Bunca hırs, kibir, gazap, şehvet, haset, husumet?
***
İsrail ya da herhangi bir devletin insanları evlerinden “burası benim” diyerek şiddet ve terörle çıkarmasını seyrettiğiniz sürece.. Suriyeli mültecilerin botlarla Akdeniz’i boylamasında kendi şişmiş nefislerinizin payı olduğunu görmediğiniz sürece.. Şatila mülteci kamplarında daha kaç nesil hayali ev resimleri çizip boyamaya devam edecek!
‘Rachel Corrie’nin bize miras bıraktığı ev’ adlı önceki yazımı mealen böyle bitirmiştim, devam edeyim kaldığım yerden. İsrail devletinin yeni yerleşimcileri Filistin topraklarında oturtmak için şiddete başvurması Corrie’yi ezerek öldüren İsrail buldozerinden bu yana aradan geçen neredeyse 15 yıla rağmen hiç azalmadığı gibi gitgide meşrulaştı.
İnsanlık sorunu olması gereken bir vicdani yara, giderek terörist olarak gösterilen Müslümanların müstahak olduğu bir akıbet olarak görülmeye başlandı.
***
Sanki bütün Filistinlilerin yaşadığı toprak İsraillilerin tapulu olarak babalarından kalmış! Sanki bu toprağın sadece bir ırktan ve bir dinden insanlara ait özel bir tapusu var! Sanki diğer sakinler otomatik olarak yabancı öteki ve düşman olarak kabul edilmekle yükümlü! Ve sanki yeni yapılan evler de atalarından sadece ve sadece İsraillier’e miras kalacak!
Yeni bir yerleşimci olarak bu ‘ırk odaklı’ yaklaşımı orada asırlardır oturmakta olan farklı meşrepteki topluluklara nasıl kabul ettirebilirdiniz? Yerlerinden terörle, dozerle, kin ve gazapla kovarak, aşağılayarak, fitne fesat çıkararak mı? Sonra da oraya hiçbir şey olmamış gibi kurulup mütevazi bir hayat süreceğinizi sanarak mı?
***
Diyeceksiniz ki, senin yaşadığın toprakta da zulümler yapıldı. İnkar etmek ne haddimize. Yapıldığı için hakkımız neyse onu yaşıyoruz zaten bu topraklarda da, orada da! Ama kendimizi eleştiriyorsak, içinde kendimize ve insanlığa ait her tür haksızlığa bir gönderme barındırıyor demektir.
Yerlerinden göz göre göre attığınız kişilere “burası benim” dediğinizde yani bu inandığınız bilgiyi onlara böyle hoyratça bildirdiğinizde gönülleri birleştirmiş olmuyorsunuz!
Gönüllerin birleşmediği bir toprak ihlali, işgal olup duruyor. Oysa gönül insanın merkezidir, ki fetih bekler. Sevmekle genişler. Nefret ekilmekle değil!
***
Bunca geçmiş tecrübelerden ders almadık mı insanlık olarak hep birlikte? Tek yapıp edeceğiniz, “burası benim, sen zaten teröristsin, defol git” diyerek şiddeti kanıksatmak mıdır? İnsanlık adına, bu kibir dolu yaklaşımı hangi inançla, hangi ırkla, hangi meşreple, hangi ideolojiyle temize çıkarabilirsiniz?
Din dil ırk ile, her türlü kimlik kabukları ile zulme direnmenin mümkün olmadığını, bütün bunlardan soyunduğunuzda kalan ‘yokluğun’ vicdandaki yansımasının ‘gerçek’ olduğunu size bildirecek ‘dertli’ insanlar var bu dünyada.
Ama onlara ırkçılık yapıyorlar diye iftira atmayı o kadar otomatik bir refleksle beceriyorsunuz ki, pek çoğu savunmada kalıyor. Ancak nefret ve öfke pompalayarak mı sürdürebiliyorsunuz varoluşunuzu? Devletlerin menfaatine odaklandırdığınız bu mezalimin vicdanlarda açtığı yarayı samimiyetle / merhametle neden hiç sarmak istemezsiniz?
***
İnsanların evlerini başına yıkarak hak iddia ediyorsunuz ya, haklı olanın düşmanı değil, sevenleri vardır. Karşısındakini güzelleştirir nefsine izafe edilmemiş bir haklılık. Böyle sizin yaptığınız gibi düşmanlaştırmaz.
“Burası benim sen defol diye şiddete başvurmak dışında bir edep geliştiremiyorsanız, hangi vicdan kefil olur sizin hak iddianıza? Mülkün sahibinin Hakk (manası hakikat) olduğunu bilen bilmeyen ama burada asırlardır yaşamakta olan insanları zulümle buradan çıkarmaya insanlık fıtratı izin verir mi böyle pervasızca?
Başkaları insanın kendi nefsinden bir surettir. Muhatabınız gönül seviyenizin nerede olduğunu gösteren bir aynadır size. Sizinkinin bu kadar mı dökülüyor sırrı? Dozerle, bombayla, fitne ve iftirayla, intikam hırsıyla yakıp yıktığınız kendi vücudunuz değilse nedir?
Nihayetinde Hak insanda gösterir yüzünü; onun en güzel suretindendir. Hak ile bütünleşmiş varlık, ayrı gayrı bilinci ortadan kalktığında “bu ev senin değil, benim” diye dava güdebilir mi?
Bu ‘sen ben davası’nı gütmeye kendinizde hak buluyorsanız, bunun adı kibir olmaz mı, benlik olmaz mı, azgınlaşmış nefs olmaz mı? Ne adına insanlığa bu aşağılanmayı reva görüyorsunuz?
Ev ki gönüldür. Onun saraylara layık bir sultan olması, bizlerin Hakkı bulma kabiliyetimizle orantılı. Ta ki kalp içinde zâtı ‘insan’ olmaya...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.