Barışı kalem ile yazan el, zulme karşı kılıç da sallar!

04:003/02/2018, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Leyla İpekçi

Düşünüyorum da, elimizdeki asa –hadi asa olsun- bazen kalem oluyor, bazen kılıç. Aslında o bir. Amelimize göre surete bürünüyor.Kalemin yazdığı nasihatlerle bazen savaşlar kazanılıyor, bazen en büyük yenilgilere imza atılıyor. Bazen mermi gibi saplanıyor yüreklere kelimeler. Bazen hidrojen bombası gibi içinde patlıyor okumayı sökenin. Yerle yeksan ediyor inandığın, benimsediğin değerleri.Evet ilk yaratılan kalem. Sözün sahibinden bir cilve. Malzemesi mürekkep. Aslımızdaki sırdan çıkan suret terkipleri.

Düşünüyorum da, elimizdeki asa –hadi asa olsun- bazen kalem oluyor, bazen kılıç. Aslında o bir. Amelimize göre surete bürünüyor.

Kalemin yazdığı nasihatlerle bazen savaşlar kazanılıyor, bazen en büyük yenilgilere imza atılıyor. Bazen mermi gibi saplanıyor yüreklere kelimeler. Bazen hidrojen bombası gibi içinde patlıyor okumayı sökenin. Yerle yeksan ediyor inandığın, benimsediğin değerleri.


Evet ilk yaratılan kalem. Sözün sahibinden bir cilve. Malzemesi mürekkep. Aslımızdaki sırdan çıkan suret terkipleri. Harf harf. İsim isim.

Kalemin iniş çıkışları onun secde ve kıyamından bir sufle veriyor yazana. Düz beyaz kağıt gerek kaleme. Ki söze dökülsün. Sen tertemiz bir sayfa olabiliyorsan isim ve sıfatlara seni büründüren kalemin tüm yazacaklarına razı olabiliyorsan, celaline cemaline eyvallah diyeceksen, kalem tutan el olursun. Yazan ile yazılan bir olur senin mürekkebinde.

***

Kalemi ne kadar tutarsan tut, kendi kendinin zalimi olduğun sürece cahilisin de. Kalemin sana yazdırdıklarını tastamam okuyamadığından kılıcını kınından çıkarıp kullanmanın hikmetine varamadın.

Kalbi tabir etsek ne bulurduk içinde, sen okuduklarından bunu bilirsin muhakkak. Elbet hazinedir o. En mahremde saklı cevher. Kainatı gönle sığdırmış kamile makamında ol Zat, her zıtlığın kendinde toplandığı külli vücud; geriye başka bir şey mi kalıyor, kalemin yazmadığı?

Baktığını nakıs görüyor senin bizim gibiler, hep noksanı görüyoruz. Ancak tam bakan kemalini görecek. Nedir tam bakış: Kalemi yazan el, aynı zamanda kılıcı sallar. Kalem ile kılıç bir olunca: Atan el ile tutan el bir olunca. Her şey dahil. Kemalat!

***

Ama sen buna itiraz ediyorsun. Yok ben yalnız kalem tutarım, kılıca karşıyım. Savaşmam, sadece barış isterim! Zulmün en sıcağına maruz kaldığın hayat memat anında (sadece sen değil, bütün ülken, vatanın, halkın) kalemin yetmediği o sıcak anda, razı olabilecek misin feda etmeye canını? Sevdiklerin için? Ülken için? Aşkın için?

Kalemini ne kadar kılıç niyetine sallarsan salla, yazmanın yetmediği o an: Kılıcın da bir tür yazgı olduğunu anlarsın. Belki çok geç. Belki geç olmadan.

***

Zalime merhamet mazluma zulümdür halbuki. Bazen kalemle de zulme ortak olunur. Bugün gördüğümüz gibi. Bunun bedelini hiç ödemeden yaşamını garanti altına aldığını sanan senin gibiler ne kadar konforlu yaşıyor.

Barış yanlısıyım diye yazmakla imzalamakla. Kim koruyacak nefes aldığın yerin sınırını? Komşunun yaşama hakkını? Masum çocukların roketlerle katledilmeme hakkını? Bak, kalem yetmiyor savaşa karşı olmaya, çünkü saldıranları vazgeçiremiyor, barışa ikna edemiyor.

Ne yapacaksın şimdi? Kim n’aparsa yapsın, ben kılıç kullanmam. Kılıç kalkan ekibine en baştan alerjim vardır, milli hassasiyetleri en ufak bir olayda kaşınanların faşizmini temsil eder böyle marşlar filan. Ben türkü bilirim, ağıt yakarım, kalemle yetinirim.

Yeter ki ülkenin altını oymaya niyetli terörist örgütler vurduğunda adı direniş olsun. Ve yeter ki devlet direniş için vurduğunda adı savaş olsun. Yeter ki ordunun tamamı dinci bir örgütle ittifak ediyor kampanyasını yazalım. Yeter ki başkomutan darbeyle halledilecek bir diktatör gibi lanse edilsin. Ki ben de savaşa karşı olayım kalemimle!

Kalemle yazanlar sözün hakimi olsun, kılıçla savunanlar ise kalemle infaz edilsin: Ne kadar vasat bir barış müsameresi.

Hakikat için çabaladığını söylerken aslında şahsi mutluluğun için çabalıyorsun. Sen bir yalancısın. Hayatını kişisel faydacılık üzerine kurmuşsun. Devletin hep haksız olacak, ki sen hep muhalif olarak itibar görüp adını entelektüel olarak yazdıracaksın. Senin muhalifliğin öylesine anlamlı ki, ülken batsın, halkın ihanet içinde zulme terk edilsin, yeter ki sen imza kampanyalarında ismini yazdırmanın zevkine var.

***

“O padişaha nasihat verici, bu da dinin koruyucusuydu. Ecel bir tuzak gibi ortaya çıkıp koruyucunun elinden kılıcı, nâsihin elinden de kalemi aldı.” (Kalem ile Kılıcın Münâzarası; Firdevsî-i Rûmî / Büyüyen Ay)

“Kalem ile kılıç sultanın huzurunda fazilet mertebeleri ve yücelik makamı konusunda hal diliyle söyleştiler. Birbiriyle atışıp üstünlük kurmaya çalıştılar. Onların sözlerini ve hal diliyle olan bu haberlerini dinleyen Davud oğlu Süleyman (as) “... tebessüm ile gülerek (Neml 19) ayeti mucibince tebessüm etti, hayret edip şaşırdı. Ama o sözlerden ibret alıp kılıç sahibi ile kalem ehlinin makamlarını, mükemmelliklerini, fesahatlerini ve güzelliklerini anladı.

Sonra Süleyman (as) ... dedi ki: Gerçi kalem binlerce yönüyle kılıçtan daha faziletlidir. Kudreti mükemmel olan celal sahibi Allah kalem hakkında: “Nun. Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına (Kalem 1) demiştir. Ama kılıç hakkında da “... demiri yarattık (Hadid 25) ayeti nasil olmuştur.

Bu mukaddimeden anlaşıldı ki kılıç ve kalem, sancak ve yazı yani her ikisi de padişahlara son derece gereklidir. Zira yöneticinin işlerini doğru yapması, memleketin güçlenmesi kılıcın bu hareketliliği ve bir yerde karar etmemesindedir... Açıktır ki memleket kalemsiz olmaz, saltanat dahi kılıç olmadan ayakta durmaz.”

Kılıcın yakıcılığı ile kalemin merhametini bir bütünü oluşturan özellikler olarak algılamak için illa zulmedenlerle ittifak etmeye gerek var mıdır? Biz evet nefes aldığımız toprağın mayasında aslımıza dönmekte olduğumuz gerçeğini kılıç ve kalemi bir’leyerek çoğaltmaya kan ter ve gözyaşı ile devam ediyoruz inşallah.

#Barış
#Kelam
#Zulüm