Anaların mayaladığı Anadolu...

04:008/07/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Leyla İpekçi

Kimileri elinde pankartla adalet sloganları atarak İstanbul’a yürüyedursun, barışın, merhametin, selametin temsili analar tarlada, bağda, bahçede, evde, mutfakta hayata yürüyorlar hiç durmadan.Hamburg’da G20 zirvesini protesto eden göstericilerin şiddetini pencereden seyrederken yaprak saran Türk anaları gördüğümde işte bunun için şaşırmadım. Sarmayla sarılan, mayayla yoğrulan, otla etle kavrulan analar ister batıda ister doğuda asırlardır cana, ruha, aşka yürüyorlar. Hepsiyle mayalanmaya devam

Kimileri elinde pankartla adalet sloganları atarak İstanbul’a yürüyedursun, barışın, merhametin, selametin temsili analar tarlada, bağda, bahçede, evde, mutfakta hayata yürüyorlar hiç durmadan.

Hamburg’da G20 zirvesini protesto eden göstericilerin şiddetini pencereden seyrederken yaprak saran Türk anaları gördüğümde işte bunun için şaşırmadım. Sarmayla sarılan, mayayla yoğrulan, otla etle kavrulan analar ister batıda ister doğuda asırlardır cana, ruha, aşka yürüyorlar. Hepsiyle mayalanmaya devam ediyor içimizdeki Anadolu ruhu. Onların eliyle kıvamını bulan haysiyet vericilik şefkat fedakarlık. Hep tutan maya.

***


Sırtında çocuklarıyla zeytin üzüm toplayan, tütün kıran, helva karan, pekmez yapan, turşu kuran, tohum eken, çapa yapan, tarla sulayan... Analar. Çocuğunu tahsile göndermek için inek dana besleyen... Evlatları uzağa yolladığında bağrına taş basıp hasret damlalarını göğsüne akıtan...

Derken bugünün neo anneleri geldi. Fatma Ana gibi, Hatçe Ana, Semra Ana gibi saçını süpürge eden, sofra kuran, ekmek yapan, çocuk torun torba yetiştiren kadınların yerini müşteri temsilciliğine ara verip doğum iznine ayrılan kariyerist anneler aldı.

Rıza yerine ego besleyen, hamur açmak yerine kişisel blog açıp çocuk yetiştirme yöntemlerini anlatan, instagramda çocuğunun resmini paylaşan... Ne de olsa büyük azizin dediği gibi: “Cumhuriyet anaların kahvede pinekleyen erkeklerden intikam aldıkları rejim!”

Hazır mamalarla son model bebek tulumlarıyla özçekim yapıp kullandığı markalardan reklam alarak lohusalığında dahi para kazanabilen bugünün çokyönlü anneleri karşısında hangi erkek söz söyleyebilir. Şimdi rıza gösterme sırası erkeklerde olsa da elbet bunun bedelini bu ataerkil kadim düzende ödeyen yine kadınlar oluyor büyük ölçüde. Sığınma evlerinde çile dolduran, psikolog randevularında sıra bekleyen... Geçenlerde yeni doğurmuş bir tanıdığım yanında çocuğunun bakıcısı bir başka hanımla birlikte çıkageldi. Dadıya sen ne yapıyorsun dedim. Ben de yeni anne oldum dedi. Çocuğumu halasına bırakıp buraya çocuk bakmaya geliyorum. Paraya ihtiyacım var!

Diğer yandan çocuklarını kontrol altında ve kesintisiz bir korumacılıkla büyütmeye çalışan neo annelerin de sayısı hızla çoğalıyor. Onlar psikologlarda çare arayadursun, oğlanlar bir türlü yetişkin olamıyorsa, bunun ilk nedeni ayakları üzerinde kendi başlarına durmayı, kendilerine yetmeyi öğrenememeleri oluyor büyük ölçüde.

***

Baharda birkaç haneli bir mezrada bal ikram etti ihtiyar bir ana. Yanında birkaç tavuk, horoz. Önünde elek ve un. Bağdaş kurmuş oturuyordu. Kışın kimse kalmıyor buralarda dedi, mezardaki ölüler, yan komşunun ana babası ve ben! Sonra cep telefonu çalarken bir cümle daha ekledi: Akşama Diriliş’i seyredeceğim!

Böyledir analar. Güçlü, kuvvetli, kaviy. Her zaman farklı durumlara intibak edebilen, yeniliğe kolay adapte olan, ideolojik siyasi takıntıların sınırını tek hamlede kaldıran, gerektiğinde almayı bilen, ama kesintisiz veren, veren, veren...

Şimdi elini öpmeye geldiğim kayınvalidem mesela, her gün gazetenin sayfalarını satır satır okuyan, gündemi takip eden, mahallede, çevrede dünyada olup biten her tür sosyal faaliyetten haberdar, bizzat kendisi hayata katılan yapan yaşayan Semra Ana.

“Yeşim taşlı bir masaj yatağı var evladım, Uzakdoğu menşeili ve dünyada pek çok ödül almış, senin ağrılarına iyi gelir, ben aldım siz de kullanın!” dediğinde şaşırmam. Semra Ana evine internet bağlatıp tablet kullanmayı, görüntülü telefondan bizi aramayı öğrenmekle kalmadı. 84 yaşında Kudüs’e gidip Mescid-i Aksa’da gözyaşı döktüğü gibi, iki dizine protez taktırdıktan hemen sonra bizimle Hac yapmıştı. Çok meşakkatli ibadet günlerinden sonra, Allah kabul etsin, birbirimize bir tür ahiret kardeşliği gibi bir bağ ile bağlandık. Üst üste gelen üvey annelerimi sayarsam, anneler içinde en uzun soluklu olanıdır kayınvalidem, benim kaynanam değil anam olmuştur yirmi yıldır. Ve anadan da öte.

Annesiz büyüdüğüm için ailenin kıymetinin analardan neşet ettiğini gözlemleyecek kadar çok tecrübem oldu. Analığın en görünür olarak tezahür ettiği alan ise sofradır elbet. Bir evin yuva olması anaların kurduğu sofrayla doğru orantılıdır. Velev ki irfan sofrası olmaya!

Yazar çizer olmanızın, yalnız büyümüş bir çocuk olmanın, entelektüel bedeller ödemenizin, siyasi sosyolojik faaliyetler içinde kavrulup durmanızın filan hiçbir esamisi okunmaz sofraya oturduğunuzda. Kapı durmadan çalınır. Gelirler, çay durmadan tazelenir, dem bu dem, bakkal, çakkal, kapıcı sırayla basar zile. Komşu gelir, kardeş torun torba gider. Sofra bir kurulur, bir toplanır, yeni örtü serilir, yeniden kurulur.

Anasız büyüyen benim gibiler ise ne köklerine dair sözlü hafıza geliştirebilir, ne ailevi gelenekleri canlandırabilir, ne de töresel yöresel maharetleri tecrübe edebilmiştir. Bu sebeple hep biraz acemilik çekerim özellikle hayata ve aileye tastamam hakim Egeli dev analar arasında. Çabuk adapte olma özelliğim sebebiyle, kayınvalidemden kaptığım taktikler sonucu kendime has bir yaprak sarmam olabilmiştir ama mesela!

***

Geçtiğimiz günlerden birinde birkaç genç arkadaşımla bir araya geldik, cenazesine katıldığımız Fatmana teyzemizin köyü Kızılcabölük’ten getirdiğimiz kara unu da katarak hamur tuttuk, ekmek yaptık. Gözlemeyi yeni teknoloji ürünü sacda pişirdik. İstisnasız herkes anasını özledi, közledi. Annem şöyle yapar, benimki böyle açar, şöyle dinlendirir, böyle saklar, şöyle pişirir..

Hamur açarken açılan manalarımıza baktım, gözlerim yaşardı. Anaların yaşlanmaya karşı estetik yaptırma derdiyle değil, evlatlarına daha iyi bir gelecek bırakma derdiyle kavrulduğunu, kaç kuşağa bıraktıkları canlı emanetin niteliğinin hiçbir psikanalitik analizle ölçülemeyeceğini bir kez daha gördüm.

Sadece Ege’de değil, Karadeniz’de, Güneydoğu’da, İç Anadolu’da sayısız anayla kucaklaştım. Hepsinin analığından kendime evlatlık payeleri biçtim. Annesiz büyümüş ve yetişkin olmuş kişiler yakinen bilir, toprağın altındaki köklerinin ucu sayısız ağacın gövdesine sarılmıştır, sarmalanmıştır. Bir ananız yoksa, hepsi ananız olur. Gönlün anadilidir bilmeden konuştuğunuz. Anadolu bu anlamda benim ana yurdum, anavatanım olmuştur.

Şimdi hamur açtığım kardeşlerle aynı ananın evlatları gibi olmuşsak.. Her biri kendi anasından getirdiği üslubu, edayı aynı hamura katıp yoğurabiliyorsa... Fatmana ile Semra Ana ile bir kez daha şahit olurum ki: Analar ölmez, doğurur. Ve analarla dolu bu Anadolu mayalanmaya devam eder.

#Hamburg
#G20