70’li yılların başında okula başladığımda, ev ödevi olarak sınıf öğretmenimiz üç madde yazdırırdı. Üçüncüsü her zaman şu olurdu: “Çok çok çalış!” Beş yıl boyunca aynı sınıf öğretmenimiz bu ödevi son madde olarak vermeye devam etti.
Gelgelelim yıllar geçtikçe bu son madde giderek bende biriken bir suçluluk duygusuna dönüşüyordu. Nereden bakarsanız bakın, diğer ödevleri zar zor yapıp bitirince bir de çok çok çalışmaya vakit kalmıyordu herhalde. Vakit olsa canım istemiyordu. Canım istese üşeniyor, bir an önce başka bir şey yapmak istiyordum.
Dahası, bir türlü zihnimde netleşmiyordu: Ne yaparsam acaba “çok çok çalışmış” olacaktım? Ya ben çok zannederken az olmuşsa? Sonra mesela ödev yaptıktan sonra kitap ve dergi okurdum. Acaba bunlar okul ödevi olarak “çok çok çalışma”ya dahil oluyor muydu?
Televizyon öncesi zamanlardı. Telefon bile evlere daha yeni yeni giriyordu. Bilgisayara internete cep telefonuna sanki daha asırlar vardı. En anlamlı ‘kendini yetiştirme kabiliyeti’ biz çocuklar için kitap okumaktı.
Ama işte bütün bu soruların yüküyle ezilir, bir türlü çok çok çalıştığıma ikna olmazdım. Bu sebeple de bir ödevimi eksik bıraktığım ve bundan hiç sorgulanmadığım için sorumluluk duygum zedelenirdi. Vicdan azabı duyardım.
Düşünüyorum da ne kadar naifmişiz. Sorumluluk duygumuz verilen ödevi en yetkin haliyle yapıp yapmadığımızı sorgulamakla bile devreye girebiliyormuş. Şimdi bakıyorum, internetteki sitelerden indirilen ev ödevlerini dahi başkalarına (ebeveynlerine bile) hazırlatarak mezun oluyor öğrenciler.
***
Evin içinde ev ödevi yapmak zorunda olan ve zorunda olmayan iki çocuk annesinin elini kolunu bağlayan çaresizlikten ve çocuktaki ödev ve sorumluluk ilişkisinin maneviyatından dem vuracağımı söylemiştim önceki yazımda. Sorumluluk duygusu çocukta elbette ödevle arttırılabilir. Ama asıl ödev anne babanın da kendini tıpkı çocukları gibi yapması. İnşa etmesi. Öğrenmesi.
Neyi mi? Ev ödevlerini yapmayı tabii ki! Ne midir anne babaya düşen ev ödevi? Baştan söyleyeyim, çocukların ödevlerini savsaklamadan yapmalarını sağlamaktan asla ibaret değil. Hatta mümkünse bu konuda pek az müdahil olmalılar.
Maalesef çocuklarını ödevlerinin başına oturtmak için o kadar ısrarcı baskıcı davranıyor ki ebeveynler, bugün gördüğümüz en iyi ihtimalle anne baba istediği için çocukların masa başına oturması. Onların zoruyla. Fakat çocukların odaklanma becerisi internet televizyon ve sosyal medya yüzünden zaten pek düşük, ödev yapmak hasebiyle anne babayı memnun etme konusunda bile pek şevkli değiller.
Dağılıp gidiyor zihinler. Kopuk kopuk. Sorumluluk bilincinin ödev yapmakla orantısı hiç kurulmuyor. Zaten anne babalar da çocukla en büyük ilgilenme yönteminin “hadi evladım dersinin başına” komutu vermek olduğunu sanıyorlar. Hakkını yemeyelim, dahası, çocuklarıyla beraber matematik problemi çözmekle, dil ve imla testi yapmakla onların ilgi ve şefkat ihtiyacını karşıladıklarını düşünüyorlar.
Kendi şevkleri, azimleri, hevesleri, ödevini hakkıyla yapma arzuları hiç gelişmiyor bu şekilde. Sorumluluk duygusu ancak vebalini göze alırlarsa kazanılır. Bu şekilde sırtlarını sizin inisiyatifinize dayıyorlar. Sonra bir bardak su getir kızım deyince, kalk kendin al, diye kafa tuttuklarında yaka silkiyorsunuz.
***
Ebeveynlerin ev ödevi evet öncelikle çocukta otorite kurmak ve disiplin duygusunu geliştirerek mesuliyet almalarına dönük davranmak olmalı. Ailede anne babaya karşı eksilen saygıyı ve hürmeti çocuktaki otorite ihtiyacına bağlamak sosyolojik bir veri olarak geçerlidir şüphesiz. Ama sorunun kökeni de burada. Çocuğuyla arkadaş olacağım derken çocuğun hiyerarşi duygusunu dejenere ederseniz değerler silsilesinde aileyi önemsizleştirmekle öğretmenine ve okul ödevlerine karşı da umursamaz ve ihmalkâr olmalarına yol açılıyor.
Neden sonuç ilişkileriyle gerçeğin tamamına vakıf olamadığımızdan dem vurmuştum önceki yazımda. Çocuk eğitiminde anne baba olarak “ne yaparsanız yanlış yaparsınız nasılsa” diye Freud’un sözünü haklı çıkarmış sonra da tam tersini iddia etmiştim. Ne yaparsanız yapın doğru yaparsınız. Çünkü olanda hayır vardır, her an zuhur eden haktır, en belalı vukuatı bile celalinden bize bildiren Haktır.
Psikolojinin analiz yöntemleriyle nefsin emmare ve levvame (kendini en fazla kınayan nefs mertebesine gelebilirsiniz o da sabit olmaz.) Nefsini ruh kılmadan ilim bilmek imkansız. Ruh, kalp, akıl ve nihayetinde sır olduğunda… Arif: İrfan kaynağı. Kendinden üretendir artık o bilgiyi. Dönüştürür, kullanır, yağmalatır, paylaşır.
***
Evet evde ailede okulda sokakta arif insan tipi yetiştirmenin yöntemlerini yeniden eğitimin içine koymanın yolunu bulmalıyız. Eğitim dediğimiz kelimenin içi var içi var kültürümüzde. Öğreten anlamına gelen müderris, medrese, idris derken nefsine arif olacak kişinin nefs eğitimini alması olmalıdır ana tema. Aslına dönme tatbikatı.
Müfredat: Ölmeden önce ölme ve nefsini hesaba çekme odaklı olmalıdır. Bilgiyi dönüştürüp insanlığın yararına kullanacak olan talebeyi yetiştirmektir marifet. Test usulüyle yarış atları gibi çocukları strese sokup sonradan kullanamayacakları bilgilerle doldurarak unvan peşinde koşmalarını sağlamakla medeniyet değerleri kurulamıyor.
Maarif dediğinizde: Talebe vardır, talep eder. Ana babası için değil, kendi nefsi için! Medrese kültürünü aile ve okul yapımıza uygun olarak bugünün ruhunda yeniden diriltmek gerekiyor. Çünkü nefsini bilmeden / kendini bilmeden sorumluluk alıp kendine yeterli olacak, kaynağı kendinden çekecek yetişkinler (kamil, arif, veli) yetiştirmek mümkün değil.
Kalp ilmi, eğitimin maneviyatı olarak yeniden telakki edilmeli. Nefs eğitmenleri kadim (evrensel) yöntemlerle yüzyıllarca olduğu gibi yeniden hemhal olmalı. En az akil yetiştirmek kadar arif yetiştirmek konusunda sorumluluk almalıyız, ancak o zaman “çok çok çalış” ödevini ihya ederiz ve yaşadığımız şehir Medine-i Münevvere olur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.