Geçtiğimiz hafta 11. Büyükelçiler Konferansı’nda bir konuşma yapan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Asya’nın farklılıklarını gözeten, ancak bölgeye bütüncül bakabilen yeni bir politikayı oluşturmanın zamanının geldiğini belirterek “Yeniden Asya” açılımını ilan etti. Bu yeni süreç eski bazı tartışmaları da yeniden gündeme getirdi. Zira Türkiye ne zaman Batı dışında bir bölge ile ilgili politika geliştirse “eksen kayması” ile suçlanır.
Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında “Gerçek Hayat Dergisi”ne verdiğim bir mülakatta “Türkiye’nin ekseni kaymıyor, kendisi eksen oluyor” demiştim. Açıkçası bu cümlenin hemen hemen aynısını Çavuşoğlu’nun da kullanması beni şaşırtmadı. Çavuşoğlu “Yeniden Asya” açılımını ilan ettiğinde Türkiye’nin bir eksen kayması ile sitemi ile karşı karşıya kalacağını bildiklerini söyleyerek şu cevabı verdi: “Esasen, Avrupa ve Asya’yı birleştiren Türkiye, eksenin ta kendisidir, eksenin merkezindedir.”
Gerçekten de Türkiye ne zaman Asya ile ilgili bir strateji geliştirse mutlaka eksen kayması hatta Avrasyacılıkla suçlanır. Geçmişteki dış işleri stratejilerine bakarsak maalesef bu suçlamaların Türk dış politikasının önüne kesmek için işe yaradığını itiraf etmek zorundayız. Oysa şimdi daha başka bir Türkiye var ve eş zamanlı olarak hem Batı hem de Doğu ile stratejik iş birlikleri geliştirecek esnekliğe sahip. Tabi ki bunun altında yatan şey dış politikada teslimiyetçiliğin yerine izlenen ülke çıkarlarının maksimizasyonuna dayanan yeni strateji. Bu yeni stratejiye Batılı müttefiklerimizin alışması çok kolay olmadı. Açıkçası halen direnç gösterdikleri noktalar yok değil. Ancak bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin jeo-stratejik konumu o kadar ciddi yönetiliyor ki ne Batı ne de Doğu Türkiye’den vazgeçebiliyor.
Köşemi takip edenler dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin ne kadar büyük bir hızla Batı’dan Doğu’ya doğru kaydığına ilişkin yaptığım tespitleri hatırlayacaklardır. Yeniden hatırlatmak gerekirse dünyanın ekonomik ağırlık merkezi 1000 yıldan daha uzun bir sürede Doğu’dan Batı’ya gitmişken tersi 100 seneden daha kısa bir sürede oluyor. Ancak bizim için bundan daha kritik bir konu var. İster Doğu’ya gidin ister Batı’ya Türkiye dünyanın hem ekonomi, hem enerji hem de siyasi olarak sıklet merkezi haline gelmiş durumda.
Bugün Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Türk Cumhuriyetleri, Afrika, Kafkaslar ve Balkanlar’a ilişkin ciddi analizler yaparken Türkiye’nin içinde olmadığı bir çalışmaya rastlamak mümkün değil. Dahası ve belki de en önemlisi Türkiye’nin buralardaki varlığını güçlendirmesinin bölgedeki dengeleri değiştirdiği de genel kabul görmüş bir gerçek. Bu kısmı çok iddialı gelebilir ancak kayda geçmesi açısından söylemekte fayda var. Türkiye süreci öyle bir noktaya getirdi ki, eğer bu Doğu ile Batı arasında bir mücadele ise Türkiye ağırlığını ne tarafa verirse orası kazanacak. Lütfen 15 Temmuz, Doğu Akdeniz gerilimi ve Arap Baharı gibi süreçleri bir de bu açıdan düşünün.
Devam eden ticaret savaşları, Doğu Akdeniz’deki paylaşım, Avrupa Birliği’nin çatırdayan yapısı, Arap Ülkelerindeki sözde bahardan sonra yaşananlar ve yaklaşan din savaşları dünyanın yapısında çok sert bir değişikliğe işaret ediyor. Böyle bir noktada Türkiye’nin kendisinin çıkarlarını korumak, bölgedeki dengeleri gözetmek ve dünyadaki değişime etki etmek açısından süreçlerin içinde olması gerekiyor. Bu bir yandan Avrupa Birliği hedefini ve NATO üyeliğini sürdürmeyi diğer yandan Şangay İşbirliği Örgütü gibi yapıların içinde olmayı gerektiriyor. Dahası Türkiye’nin ekonomik kaynaklarını ve iş birliklerini de salt Batı hattından çıkarak çeşitlendirmesi hayati bir öneme sahip.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.