Petrol, hukuk ve tehdit

04:0025/04/2019, Perşembe
G: 25/04/2019, Perşembe
Levent Yılmaz

Dünya pek çok açıdan ilginç bir sürecin içinden geçiyor. Artık “yeni normal” diye algıladığımız şey “anormallikler”. ABD’nin çok taraflı serbest ticaret anlaşmalarını ortadan kaldırmaya başladığı, ticaret savaşlarının yoğunlaştığı, terör örgütlerine devletler ve siyasiler tarafından aleni destek verilen, ülkelerin birbirini tehdit ettiği, ibadethanelerde bombaların patladığı, uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı ve ekonomik çıkarlar uğruna insan hayatının hiçe sayıldığı bir dönem. Sanırım

Dünya pek çok açıdan ilginç bir sürecin içinden geçiyor. Artık “yeni normal” diye algıladığımız şey “anormallikler”. ABD’nin çok taraflı serbest ticaret anlaşmalarını ortadan kaldırmaya başladığı, ticaret savaşlarının yoğunlaştığı, terör örgütlerine devletler ve siyasiler tarafından aleni destek verilen, ülkelerin birbirini tehdit ettiği, ibadethanelerde bombaların patladığı, uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı ve ekonomik çıkarlar uğruna insan hayatının hiçe sayıldığı bir dönem. Sanırım bunun bir üst seviye kötüsü en son 2. Dünya Savaşı’nda yaşanmıştı. Açıkçası o dönemle bu dönem arasındaki tek fark, ülkelerin doğrudan sıcak çatışmaya girmemesi.



“MÜTTEFİK TEHDİDİ”

Müttefik kelimesinin iki anlamı var; birincisi “Aralarında anlaşma ya da sözleşme sağlanmış olan (kimse ya da topluluk), bağlaşık.” İkincisi ise “Aynı düşüncede olan”. Haliyle herhangi bir konuda aynı fikirde olan devletlerin de uluslararası hukuk çerçevesinde anlaşma yaparak ortaya koydukları bir metin var. Bizi başkaca ülkelerle “müttefik” yapan metinlerden ikisi NATO ve BM sözleşmeleri. Daha önceki yazılarımda, müttefiklerin birbirlerine ne yapıp ne yapamayacağını NATO ve BM sözleşmeleri kapsamındaki maddelerle anlatmış ve müttefiklerin birbirlerini bırakın yaptırım uygulamayı yaptırımda bulunma tehdidinde dahi bulunamayacağını belirtmiştim.

Konunun yeniden gündeme gelmesinin sebebi yine ABD yani kadim müttefikimiz(!). Hatırlayacağınız üzere, ABD hükümeti Kasım ayında aldığı bir kararla İran’a yaptırımlar uygulamaya başlamıştı. Bunlardan bir tanesi de İran’ın petrol ihracatına yönelikti. Ancak bu kapsamda, Türkiye, Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan, İtalya ve Yunanistan’ın altı ay boyunca herhangi bir yaptırıma uğramadan İran’dan petrol ihraç etmesine izin verilmişti. Ancak önümüzdeki hafta itibariyle söz konusu yaptırımlara bu ülkeler de tabi olacak.

Elbette bu yaptırımlar tek taraflı. Dolayısıyla uluslararası hukuk kapsamında bağlayıcılığı yok. Ancak ABD’nin son dönemdeki tavırlarını ve politikalarını inceleyince bu yaşananların ve sürecin geldiği noktada müttefikimizin(!) aldığı bu kararların bizim enerji ve ekonomi güvenliğimiz açısından kritik öneme sahip İran ile enerji ticaretimiz için ne kadar büyük bir tehdit olduğu ortada.

PETROL FİYATLARI ARTIYOR VE ARTACAK

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) verilerine göre, yaptırımlar öncesinde İran günlük 3,8 milyon varil petrol üretiyor ve 2,3 milyon varil ihracat yapıyordu. 8 ülkeye tanınan muafiyet petrol fiyatlarında sert hareketlere neden olmamıştı ancak fiyatlar yükseliş trendine girmişti. Ardından gelen süreçte OPEC ülkeleri de fiyatların yükselmesine yönelik politikalar da başlatmıştı. Ancak bugün geldiğimiz noktada içinde Çin ve Hindistan’ın bulunduğu ülkelerin de bu yaptırımlara dahil edilmesinin petrol fiyatlarını daha hızlı yükseltebileceğini öngörmek gerekiyor.

Eğer söz konusu ülkeler alınan bu tek taraflı karara uyarsa İran’ın günlük petrol ihracatı 1 milyon varilin altına inecek. Bakalım diğer OPEC ülkeleri oluşacak olan bu açığı kapatacak mı?

#ABD
#NATO
#BM
#OPEC
#Petrol