Hafta başında TÜİK, Kasım ayı enflasyon oranlarını açıkladı. TÜİK’in ölçümlerine göre Kasım ayında TÜFE bir önceki aya göre %3,28 ve yıllık bazda ise %61,98 artış göstermiş durumda. Diğer yandan Yurtiçi Üretici Fiyatları’ndaki artış da Kasım’da aylık %2,81 ve yıllık %42,25 oldu. Kasım ayı verisi enflasyon gelişmeleri açısından son derece önemliydi. Zira 2 Kasım’da açıklanan yılın son Enflasyon Raporu toplantısındaki konuşmasında Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Kasım ayı için önemli bir
Hafta başında TÜİK, Kasım ayı enflasyon oranlarını açıkladı. TÜİK’in ölçümlerine göre Kasım ayında TÜFE bir önceki aya göre %3,28 ve yıllık bazda ise %61,98 artış göstermiş durumda. Diğer yandan Yurtiçi Üretici Fiyatları’ndaki artış da Kasım’da aylık %2,81 ve yıllık %42,25 oldu.
Kasım ayı verisi enflasyon gelişmeleri açısından son derece önemliydi. Zira 2 Kasım’da açıklanan yılın son Enflasyon Raporu toplantısındaki konuşmasında Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Kasım ayı için önemli bir detay vermişti. Erkan konuşmasında, “…kasım ayında doğal gaz tüketiminin artmasıyla birlikte, hanelerin, bedelsiz kullanım sınırını aşacağını öngörüyoruz. Bu durum, enflasyonda yukarı yönlü mekanik bir etki oluşturarak, aylık enflasyonun kasım ayında geçici olarak yükselmesine sebep olacaktır.” demişti. Bu açıklananın ardında gözler Kasım ayı enflasyon verisine çevrilmişti.
Enflasyon oranları açıklandığında ağırlıklı olarak doğalgaz tüketimi kaynaklı olmak TÜFE ana harcama gruplarında en yüksek artışın aylık bazda %11,17 ile “konut” grubunda olduğunu gördük. Aylık enflasyon verisinin beklentilerin altında gelmesi üzerine TÜİK’e yönelik yeni bazı eleştiriler gündeme geldi.
Ancak verilerin detayına baktığımızda bu eleştirilerin yerinde olmadığını söylemek mümkün. Öncelikle çekirdek enflasyon tarafındaki gelişmeler aylık enflasyon gerçekleşmesinin beklentilerin altında kalmasını büyük oranda açıklıyor. Dahası enflasyon verisindeki hareket Merkez Bankası’nın beklentileri ile de uyumlu bir görünüm sergiliyor. Ayrıca TÜFE’de Mayıs ayında oluşan -2,35 puanlık etkinin yarıya yakını Ekim ve Kasım ayında geri gelmiş durumda. Ekim’de doğalgazın aylık TÜFE etkisi +0,22 olmuştu. Bu ay ise yaklaşık +1 puanlık bir etki var. Yani Mayıs’ta uluslararası standartlar gereğince zorunlu yapılan yöntem değişikliği neticesinde oluşan düşüşün yarısı Kasım itibariyle artış şeklinde yansımış durumda.
Bu detay tartışmayı bir kenara bırakarak TÜFE’deki genel beklentilere bir göz atalım. Aralık ayında enflasyonun aylık bazda %3 civarında olmasını bekliyoruz. Bu veri ile beraber yıllık enflasyonun TCMB’nin tahmini ile uyumlu olarak
%65’i yakınsayacağını öngörüyoruz.
Diğer yandan önümüzdeki yıla ücret artışları ve vergi düzenlemelerinin etkisi ile gireceğiz. Enflasyon çok yüksek seyrettiği ve belirli ölçüde baz etkisine rağmen yıl ortasına kadar yükselişin devam etmesini beklediğimiz için ben ücret artışlarının enflasyon üzerindeki etkisinin oldukça sınırlı olacağını değerlendiriyorum. Esas etki vergi düzenlemeleri kaynaklı gelecektir. Ayrıca döviz kuru geçişkenliği de halen çok yüksek olduğu için kurdaki artışlar da enflasyon tarafındaki güçlü etkisini bir süre daha sürdürecektir. Bu bakımdan 2024’ün ilk iki çeyreğinde fiyatlama davranışlarını ve bu davranışlar kaynaklı yüksek enflasyonu konuşmaya devam edeceğiz.
Peki bu enflasyonist süreçte Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) ne yapacak? Genel beklenti PPK’nın Aralık ayındaki toplantısında 500 baz puandan daha düşük bir faiz artışı yaparak Ocak ayındaki etkileri bekleyip göreceği yönünde. Yani PPK bugüne kadarki sınırlı iletişimi çerçevesinde hareket edecekse Aralık ayındaki faiz artışı son olmayabilir. Ayrıca Hafize Gaye Erkan’ın İSO Meclis toplantısındaki şu ifadesini de not edelim: “Biz üzerimize düşeni yaparken şu ya da bu sebeple ‘algı, kabul, itibar’ üçlüsü devreye girmiyorsa, enflasyonu daha yüksek bir maliyetle de olsa bu patikaya oturtmaya kararlıyız.” Elbette bu maliyetten en çok istihdam piyasası ve finansman maliyeti sorunu yaşayan KOBİ’ler etkilenecektir. Evvelki yazılarımda bu konuyu detaylandırmış ve faiz artışlarının reel sektör ve istihdam piyasası üzerindeki olumsuz etkilerini değerlendirmiştim.