Bir süreden bu yana Ukrayna ile Rusya arasındaki gerilimin bölgeye ve dünyaya yansımalarını konuşuyoruz. Geçtiğimiz Pazartesi Putin’in yaptığı açıklamalar ile gerilimde yeni bir döneme girildi. Ama ben bugün konunun uluslararası ilişkiler boyutunu ve nedenlerini uzmanlarına bırakarak meselede enerji ve ekonomi boyutu üzerinden yeni bir tartışma açmak istiyorum. Bu tartışmada herhangi bir tarafın “haklı veya haksız” yorumu olmadan mevcut gelişmeler üzerinden bir vakıayı izah etmeye çalışacağım.
Takvimler 1944 yılının Temmuz ayını gösterdiğinde bugünkü yerleşik iktisadi anlayışın en önemli unsurlarından birisi olan Bretton Woods Anlaşması imzalandı. Anlaşmaya da ismini veren Bretton Woods Konferansı’nın ana gündem maddesi II. Dünya Savaşı’nın sonrasında kambiyo rejiminin nasıl olacağıydı. Yapılan müzakereler neticesinde savaşın da kazananı olacağı öngörülen ABD’nin planı hayata geçti ve IMF ile Dünya Bankası’nın kurulması da dahil olmak üzere bir dizi karar alındı.
Alınan kararlarla birlikte anlaşmaya imza atan ülkeler 1 ons altını 35 ABD Doları’na sabitleyerek Dolar karşılığı sabit bir döviz kuru rejimini kabul ettiler. Böylelikle ABD Doları küresel rezerv para olarak kabul görmeye başladı. Her ne kadar 1971’de ABD Başkanı Nixon Dolar rezervlerini altına çevirme zorunluluğunu iptal ettiğini açıklasa da ABD Doları küresel ticarette kullanılan yegane para birimi ve rezerv para olma konumunu çoktan elde etmişti.
SWIFT terimi aslında Dünya Çapında Bankalararası Finansal Telekomünikasyon Derneği’nin (Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication) İngilizcedeki baş harflerinden oluşuyor. SWIFT, dünyadaki bankaların arasında yapılan elektronik fon transferi için standart sağlayan bir sistemdir. 1973’te kurulan ve fiilen 1977’de çalışmaya başlayan bu sistem olmadan bankalar arası uluslararası para transferi mümkün olmamaktadır.
Şimdi yazımın başlığı ile önceki iki bölümde izah ettiğim kavramlar arasındaki ilişkiye gelelim. Bildiğiniz üzere Rusya, Avrupa Birliği için oldukça önemli bir enerji tedarikçisi. Yani Rusya Avrupa Birliği ülkelerine doğalgaz ve petrol satıyor. Bu ticaret neticesinde Rusya’ya yapılacak ödemeler, müşteri olan AB ülkesindeki bir banka hesabından Rusya’daki bir bankanın hesabına SWIFT sistemi ile aktarılıyor. Yani SWIFT sistemi olmadan Rusya ödeme alamaz. (Rusya’nın hali hazırda SPFS adında yeni bir alternatif geliştirdiğini ancak çok yaygın kullanımı olmadığını not edelim.)
Son günlerde artan Rusya-Ukrayna gerilimi ile ABD ve AB’nin Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uygulaması gündeme gelmiş ve bu yaptırımlardan birisinin de Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılması olduğu konuşulmuştu. Tabii ki buradaki temel amaç Rusya’nın tüm gelirleri içinde oldukça önemli bir yeri olan doğalgaz ve petrol satışından doğan alacaklarını tahsil etmesinin önüne geçmek ve Rusya’nın ithal ettiği ürünlerin bedelini ödemesini zorlaştırmak.
Elbette AB’nin enerji talebinin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde AB’nin çıkarlarını gözeterek söz konusu yaptırımdan şimdilik vazgeçilmiş gibi görünse de aslında 1944’de ABD’nin kurduğu sistemin ve sonrasında 1977’de devreye alınan SWIFT mekanizmasının ülke ekonomilerine karşı nasıl bir silah olarak kullanıldığını görüyoruz. Tabi ki bu sadece Rusya’ya has değil. Daha önce ülkelerin ekonomi güvenliğini tehdit eden bu tarz yaptırımlar İran başta olmak üzere pek çok ülkeye uygulanmıştı. Yukarıda da belirttiğim gibi burada Rusya haklı veya haksız tartışması yapmıyorum. Benim esas yapmak istediğim Batı merkezli kurulan küresel finansal sistemin ve onun enstrümanlarının zamanı gelince bir silah gibi kullanılması meselesine dikkat çekmek.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.