Doları düşürmek…

04:008/09/2018, Cumartesi
G: 8/09/2018, Cumartesi
Levent Yılmaz

Türkiye oldukça kritik bir dönemecin eşiğinde. Bir yandan içeride “spekülatif ataklar” neticesinde yükselen kur ve onun etkilediği diğer makro ekonomik dengeler ile uğraşırken diğer yandan hemen yanı başında başlaması muhtemel bir “küresel kaosu” engellemeye çalışıyor.Tüm bunları yaparken de bir yandan FETÖ temizliği yapmaya çalışıyor diğer yandan kırmızı listedeki PKK’lıları bir bir etkisiz hale getiriyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi müttefikinin(!) “uluslararası hukuka aykırı” yaptırım tehditlerine

Türkiye oldukça kritik bir dönemecin eşiğinde. Bir yandan içeride “spekülatif ataklar” neticesinde yükselen kur ve onun etkilediği diğer makro ekonomik dengeler ile uğraşırken diğer yandan hemen yanı başında başlaması muhtemel bir “küresel kaosu” engellemeye çalışıyor.



Tüm bunları yaparken de bir yandan FETÖ temizliği yapmaya çalışıyor diğer yandan kırmızı listedeki PKK’lıları bir bir etkisiz hale getiriyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi müttefikinin(!) “uluslararası hukuka aykırı” yaptırım tehditlerine boyun eğmeden yine müttefikinin(!) ağır silahlarla donattığı bölgede terör temizliği yaparak güvenliğini sağlamaya çalışıyor. Dahası zaten yavaşlama eğiliminde olan küresel ekonominin gelişmekte olan ülkelere etkileri ile mücadele ederken diğer yandan küresel eşitsizliğin ve tetiklenen çatışmaların bir sonucu olan mazlumlara kucak açıyor, yardım eli uzatıyor.

NELER YAŞADIK?

Elbette gelişmekte olan bir ekonomi olarak Türkiye’nin yapması gereken çok şey ve gidermesi gereken bazı eksiklikleri var. Ancak Türkiye’nin sadece son birkaç aydır “finansal saldırı” altında olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zira Türkiye 2013 Mayıs’ından bu yana yoğunluğu ve yöntemi değişen bir finansal saldırı fırtınası ile karşı karşıya. Esasen saldırı Gezi Olayları ile başladı. Ardından 17-25 Aralık darbe girişimi, 6-7 Ekim olayları, 7 Haziran koalisyon dayatması, 15 Temmuz gibi olaylar geldi. Tüm bunlardan önce bugün çokça tartışılan rakamlar neydi peki? Dolar kuru 1,84, Merkez Bankası Politika faizi yüzde 4,50 ve risk pirimi olarak adlandırılan CDS de sadece 118’di. Bugün Dolar kuru 6,60’larda, CDS 572 ve politika faizi yüzde 17,75 olmuş.

TAYLOR KURALINDAN MEDET UMMAK

Son günlerde başta sosyal medya olmak üzere çeşitli mecralarda Merkez Bankası’nın ne yapması gerektiğine yönelik olarak Taylor Kuralı’na atıf yapıldığını görüyorum. Peki nedir bu Taylor Kuralı? Çok detaya girmeden kabaca izah edelim. Taylor Kuralı, merkez bankalarının kısa dönem borç verme faiz oranlarını, gerçekleşen ve potansiyel GSYH arasındaki fark ile gerçekleşen ve hedeflenen enflasyon oranı arasındaki sapmalara göre belirlemesini öneren bir modeldir. Bu kural her ne kadar başka ülkeler için göz önünde bulundurulsa da esasen ABD için geliştirilmiştir. Bu kurala göre kabaca “enflasyon yükseliyorsa faizi artır, büyüme düşüyorsa faizi indir” şeklinde hareket edilir ve oran da şu şekilde ifade edilmiştir; enflasyon oranı yüzde 1 arttığında nominal faiz oranı yüzde 1’den daha fazla artırılmalıdır. Şimdi gelelim mevzuya. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu tarihi yaklaşırken faiz artışı hesabı yapanların sayısı da artmaya başladı. Örneğin JP Morgan Taylor Kuralına göre 500 baz puan yani yüzde 5’lik bir faiz artışı hesaplamış. Türkiye’de yerleşik bir iktisatçımız aynı kurala göre yüzde 10 bir diğeri de yüzde 8,5 hesaplayıp görüşünü sosyal medyada paylaşmış. Örnek çok ancak benim esas sormak istediğim şu: Peki Türkiye’nin gerçekleri ne olacak?

Taylor Kuralı hem enflasyon hem de üretim istikrarına yani büyümeye yönelen merkez bankaları için uygulanabilir bir para politikası kuralıdır ancak bizim Merkez Bankamızın 1211 sayılı kanuna göre tek görevinin “fiyat istikrarı” yani enflasyon olduğunu hatırlatmakta yarar var. Ayrıca her ne kadar model enflasyon üzerinden bina edilse de bizde bu önerileri yapanların esas derdi kur, enflasyon umurlarında değil. Peki tüm bir ekonominin dengesini sadece kuru düşürmek için faiz artırımına bağlamaya çalışmanın kime ne faydası var? Hali hazırda Hazine ve Maliye Bakanlığı ekonomik dengelenme için her türlü önlemi alırken, gerekli teknik tüm adımları atarken, yurt içinde ve yurt dışında temaslara devam ederken tüm bu teknik çalışmaları yok sayıp ABD için kurulan model bile revize edilirken Türkiye için Taylor Kuralından medet ummak ne kadar gerçekçi? Peki bu kuralın görünüşteki amacının enflasyonu düşürmek ama gerçekteki amacının sıcak parayı ikna etmek(!) olduğunu ifade etmeye gerek var mı?

TÜRKİYE DOLARI ZATEN DÜŞÜRÜYOR

Son dönemde ABD’nin uluslararası hukuka aykırı olarak Türkiye’ye karşı uyguladığı yaptırımlar ve maksatlı açıklamalarla ortaya çıkan spekülatif kur atakları Dolar’ın nasıl “silah” olarak kullanıldığını tüm dünyaya göstermiş oldu. Hal böyle olunca ciddi pek çok ülkenin yetkilileri seslerini yükseltmeye başladı ve Dolar’a olan güvenin ortadan kalktığına yönelik açıklamalar ardı ardına geldi. Ülkeler birbirleri ile olan ticaretlerini Dolar yerine yerel paralarla yapmak istediklerini her platformda ifade etmeye başladılar. Dahası bu konuda adımlar da atılmaya başlandı. Ülkeler arası swap (para takası) anlaşmaları hız kazandı. Elbette hemen olmayacak ancak birileri “Dolar’ın seviyesi” üzerinden tartışırken Türkiye “Dolar’ın değerini” düşürecek küresel uyanışının fitilini ateşledi bile.

#Dolar
#Döviz