Bugün 15 Temmuz. FETÖ’nün hain ve kanlı darbe girişiminin beşinci yıldönümü. 15 Temmuz ve !5 Temmuz’a giden süreçte yaşananlar ile ilgili pek çok şey yazıldı. Ancak çoğu zaman konunun ekonomi boyutu ya gözlerden kaçtı ya da gündemde yeteri kadar yer bulamadı. Oysa her darbenin arkasında ekonomik nedenler de vardır. Hatta bazen ekonomik bağımsızlığın elde edilmesinin önüne darbelerle geçilir.
15 Temmuz’a giden süreçte hükümeti yıkıp Erdoğan’ı devirmek için kademeli olarak dozu artan darbe girişimlerine şahit olduk. Elbette demokratik toplumlarda bir hükümeti beğenmemek ve seçim sandığına gidildiğinde diğer siyasi oluşumlara oy vermek bir hak. Ancak söz konusu halkın iradesi ile iş başı yapmış bir hükümeti demokrasi dışı girişimlerle al aşağı etmekse bunun adı her yerde her zaman darbe girişimidir. Buna ekonomiyi maksatlı bir şekilde maniple edip çıkmaza sokacak şekilde istikrarsızlaştıran saldırılarda bulunarak seçimlere etki etmek de dahil.
İstikrarlı bir ekonomi ile seçmen davranışları arasında doğru orantı olduğu biliyoruz. Konu ile ilgili yapılan analizlerin pek çoğunda ekonomik büyüme ile iktidar partisinin oy oranları arasında bir korelasyon olduğunu görüyoruz. Bu durum uzunca bir süre Türkiye için de geçerli oldu. 2002’den bu yana da çoğu kez söz konusu korelasyonun çalıştığını gördük. Bu bakımdan Türkiye ekonomisine kalıcı hasar vereceğine ya da seçmenin davranışlarını olumsuz bir şekilde etkileyeceğine inanılan ekonomik saldırılar da bir enstrüman olarak sıklıkla kullanıldı.
Elbette gelişmekte olan ekonomi olduğu için Türkiye’nin belirli alanlarda çözmesi gereken sorunları olduğu aşikar. Ben buradaki yapısal konuları değil söz konusu yapısal konuları sert kırılmalara itecek maksatlı girişimleri kastediyorum. Mesela ortada hiçbir teknik neden yokken bir gece yarısı başlayan 2018 Ağustos’undaki kur saldırısı gibi.
Türkiye’nin “ekonomide tam bağımsız olma” hedefinin önünde pek çok engel var. Bu engellerin doğru stratejiler ve projelerle aşılacağını biliyoruz. Öte yandan bu alanda atılan her türlü adımın da engellenmesine yönelik kural dışı girişimler de var. İşte bu da ekonominin daha dayanıklı olmasını ve bunun için de ekonomi güvenliğini önceleyen politikaların izlenmesini gerektiriyor. Bu noktada son kabine toplantısının ardından Erdoğan’ın yaptığı açıklama konuyu daha iyi anlamak açısından önemli. Erdoğan şöyle diyor: “Türk ekonomisini sadece döviz kuru, faiz, enflasyon parantezine hapsetmeye çalışanların gerideki yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme temelli asıl fotoğrafı gözlerden kaçırma çabaları boşunadır.”
Özetle Türkiye, üretime, ihracata, istihdama ve büyümeye devam etmelidir. Ekonomiyi durduracak seviyede tavsiye edilen yüksek faiz oranları her ne kadar kısa vadede işe yarıyor gibi görünse de uzun vadede ekonominin potansiyelinin çok altında faaliyet göstermesine, kalmasına neden olmaktadır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.