"İradesi ile kendisi vergilendiren halk, millettir"

00:0021/02/2009, Cumartesi
G: 3/09/2019, Salı
Kürşat Bumin

“Vergi”den (de) anlamam. Tek bildiğim vergi türü (dolaysızları saymazsak) her yıl belediye gişelerine ödediğim emlak vergisidir.Bir de, bir zamanlar vergi dairelerinin cephesine asılmış şu özdeyiş aklımdan hiç çıkmaz:“İradesi ile kendini vergilendiren halk, millettir”.Epeydir karşılaşmadığım -çünkü yerini yeni özdeyişler aldı- bu özlü söz - Atatürk''e ait olmasın!- doğru değildi tabii ki. “Kendini vergilendirmek” ve “millet olabilmek” arasında kurulan bu bağ ile hiçbir millet tanımında karşılaşmamıştık.

“Vergi”den (de) anlamam. Tek bildiğim vergi türü (dolaysızları saymazsak) her yıl belediye gişelerine ödediğim emlak vergisidir.

Bir de, bir zamanlar vergi dairelerinin cephesine asılmış şu özdeyiş aklımdan hiç çıkmaz:

“İradesi ile kendini vergilendiren halk, millettir”.

Epeydir karşılaşmadığım -çünkü yerini yeni özdeyişler aldı- bu özlü söz - Atatürk''e ait olmasın!- doğru değildi tabii ki. “Kendini vergilendirmek” ve “millet olabilmek” arasında kurulan bu bağ ile hiçbir millet tanımında karşılaşmamıştık. Ne eskilerden Renan, ne Ziya Gökalp, ne de Stalin bu hususa dikkat çekiyordu. Ayrıca aklımızda eskiden kalma “vergi veren halka reaya denir” tanımı da vardı.

Her neyse de söylediğim gibi “vergi” işinden anlamam. Bu memleketin bir vergi kaçırma cenneti olduğunun tabii ki ben de farkındayım. Üretiminin yarısına yakının “kayıt dışı” denilen kesimde gerçekleştiğini bildiğimiz bir ülkede “vergi adaleti”nden söz etmenin de anlamı yoktur herhalde.

Peki bu durumda Doğan Grubu şirketlerine çıkarılan (küsuratsız yazıyorum) 132 milyonu “asli”, 693 milyonu “ziyai” vergi borcunu nasıl anlamak gerekir?

“Asli” ve “ziyai” arasındaki farka dikkat ettiniz mi?

Bu fark bana ister istemez, önceki gün kaybettiğimiz çok değerli bir sanatçının -sahnede ve televizyon ekranında bize dertlerimizi unutturan bir sanatçının- başından geçen (daha doğrusu başına düşen) vergi hikâyesini hatırlatıyor. Gazanfer Özcan, verdiği son röportajda bu hikâyeyi şöyle özetlemişti:

“2002 senesinde Gönül Ülkü hastalandı. Üç yıl onun tedavisi için büyük harcamalar yaptık. Ben by-pass ameliyatı geçirdim O dönemde vergimizi ödeyemedik. 30-40 bin YTL''lik vergi borcu, faizle katlanarak birkaç yıl içinde 500 bin küsur YTL oldu. 78 yaşındayım ve 500 bin YTL bu hayatta ödeyebileceğim bir meblağ değil. Geçen yıl 110 bin YTL ödedik. Bu anaparadan düşmedi.”

İşte size bir “halk”ın “millet” olma yolundaki acı hikayesi…

Doğan Grubu''na çıkarılan borca dönecek olursak:

Biliyorsunuz, “halk”ı ya da “millet”i bilemem ama medya ikiye bölünmüş durumda.

Bir tarafta Doğan Grubu içinde yer alanlar başta olmak üzere çıkarılan bu hesabı büyük bir “vicdansızlık” olarak niteleyip, bu “cezalandırma”nın nedenini hükümete muhalif tutumlarının eseri olduğunu ileri sürenler yer alıyor. Diğer yanda ise, bu hesabın tamamen vergi mevzuatının gereği olduğunu savunanlar.

Söz konusu mevzuat hakkında bilgi sahibi olmadığım için, konuyu bu mevzuat açısından değerlendirenlerin yazı ve açıklamalarını ben de takip ediyorum. İsterseniz birbirinden tamamen farkı bu görüşlerden iki örnekle söz edeyim:

Şükrü Kızılot''u tanıyorsunuzdur muhakkak. Kendisi vergi konusunda uzman bir profesör. Aynı zamanda Hürriyet yazarı.

Kızılot''u bir Hürriyet yazarı olarak değil, bir uzman kişi olarak değerlendirerek okudum tabii ki.

Aksini düşünmek bile istemedim, çünkü bu ikinci yolu seçtiğimizde durmak imkânsız! (İçinizden bazıları, “Ama 367 vs meselesinde anayasa profesörlerini eleştiriyordun” diye sitemde bulunuyor ise cevabım şöyledir: Anayasa, hatta bir ölçüde anayasa hukuku “vergi mevzuatı”na benzemez. Anayasalar her vatandaşın anlayabileceği metinlerdir. Toplumun anayasasına sahip çıkmak ya da çıkmamak hakkı olsun diye bu böyledir)

(Telaşlanmayın!) Kızılot''un yazısını şerh edecek değilim. Yazının sadece ara başlıklarını versem yeter herhalde: “Hisse satışında KDV”, “Hisse alımında finansman gideri”, “Kurumlar vergisi istisnası”, “İstisna ne zaman uygulanır”, “2006''de satışla 2007''nin farkı”. Ara başlıkları görüyorsunuz; isteyen bu bilgi verici yazıya ulaşabilir.

Bu çerçevede adını anacağım ikinci kişi bir dönem gazetemiz yazarları arasında da yer alan AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli. Kızılot gibi Canikli de değerli bir vergi uzmanı. Tahmin ettiğiniz gibi, Canikli''nin konuya ilişkin görüşü tamamen farklı. “Basında yer alan bilgiler çerçevesinde söylüyorum. Orada ileri sürülen hususların hiçbirisi, satışın 2007''de yapıldığını göstermez. Ama ilgili mükellef tarafından bilgi ve belgeler açıklanırsa, daha kesine yakın değerlendirme yapılabilir” diyor.

Canikli''nin bir muhabirin sorusuna cevaben yaptığı bir açıklama da dikkat çekici. Muhabir, Aydın Doğan''ın bugüne kadar kaç kere vergi rekortmeni olduğunu hatırlatarak soruyor sorusunu. Canikli: “Çok yüksek vergi ödeyen vergi kaçırmaz, diye bir şey yok.” Güzel cevap doğrusu…

Canikli, söz konusu cezanın kesilmesini “hükümet baskısı”na bağlayanlarının iddialarını da “haksız, hukuki, etik değildir” sözleriyle değerlendiriyor.

“Kime, Kızılot''a mı yoksa Canikli''ye mi hak verdin” diye soruyorsanız, cevabım yok, çünkü tartışma tanımadığım bir alanda yaşanıyor. Ancak Canikli''ye hatırlatılan şu konu-sorunun alanına girebilirim sanıyorum:

“Doğan Grubu 24 bin kişinin çalıştığı bir grup.1.5 katrilyon lira vergisi var. Krizin yaşandığı bir dönemde, 3-4 bin kişinin işten çıkarılması tehlikesi var.” Belli ki, muhabir, “Şimdi sırası mı?” demek istiyor.

Canikli''nin bu hatırlatmaya cevabı: “Ne kadar insan çalıştırırsa çalıştırsın, herkes vergi ödeme mükellefiyetini yerine getirecek.”

Bu sözler yanlış değil. Ancak itiraf edeyim ki, “Şimdi sırası mı?” imasının yol açtığı sorgulamayı ortadan kaldıran sözler değil bunlar. Her gün şu kadar yüz-bin kişinin işsiz kaldığı şu büyük kriz ortamında tatmin edici bir cevap değil bu.

Yazıyı bitirmeden, Başbakan''ın Samsun konuşmasında yer alan şu sözleri de aktarayım: “Bunların yandaş medyası niye rahatsız oluyor biliyor musunuz? Hortumları kesildi onun için. Bunlarda her türlü suistimal var. En sonunda bana onları da açıklattıracaklar. Tamam da beni o noktaya doğru sevk edersen bunu da söylerim ve bundan da rahatsız olmam.”

Önemli sözler bunlar…

“Acaba” diyor insan, “Konuştuğumuz konu da bu suistimallardan birisi miydi?”

Yazıyı şöyle bağlayalım en iyisi:

132 milyon lira vergi borcunun üzerine iki yılda 693 milyon lira “vergi ziyai” cezasının kesilebildiği bir sistem (bilenler cevap versin) doğru bir sistem midir? Dünyada da bu oran-orantısızlık böyle midir? Devletin vergi alacağını tahsil etmek için vergi mükelleflerini iflasa sürüklemesi mantıklı bir seçim midir?

“Halkı millete dönüştürebilmek için gereklidir” diyorsanız, sözüm yok.