Ülkenin "mizah" denilen erdemi "Gezi" ile keşfettiğini söylemenin yanlış bir tespit olacağı muhakkak. Ama sanki "Gezi", toplumu bu erdemin bambaşka ve tabii ki en doğru biçimiyle tanıştırdı.Bu "mizah" anlayışının ülkenin yazılı/görüntülü "mizah sektörü" üzerinde de olumlu anlamda büyük etkisinin olacağını sanıyorum.Şu düşüncem kimseyi kızdırmaz inşallah: Bu ülkede "mizah" (humour) denilince aslında "ironi" anlaşılıyor. Bu iki kavramın ne anlama geldiğini ve aralarındaki farkı Andre Comte-Sponville,
Ülkenin "mizah" denilen erdemi "Gezi" ile keşfettiğini söylemenin yanlış bir tespit olacağı muhakkak. Ama sanki "Gezi", toplumu bu erdemin bambaşka ve tabii ki en doğru biçimiyle tanıştırdı.
Bu "mizah" anlayışının ülkenin yazılı/görüntülü "mizah sektörü" üzerinde de olumlu anlamda büyük etkisinin olacağını sanıyorum.
Şu düşüncem kimseyi kızdırmaz inşallah: Bu ülkede "mizah" (humour) denilince aslında "ironi" anlaşılıyor. Bu iki kavramın ne anlama geldiğini ve aralarındaki farkı Andre Comte-Sponville, "Büyük Erdemler Risalesi" başlıklı kitabının "Mizah" bölümünde şöyle açıklıyor: "Zekâ, Alain"le birlikte tekrar edelim, her şeyle alay eder. Nefret ettiği ya da aşağıladığı şeyle alay ettiğinde, bu ironidir.
Sevdiği ya da değer verdiği şeyle alay ettiğinde bu mizahtır."
Sponville"den konuya ilişkin birkaç cümle daha aktaralım: "Mizah, sevgidir; ironi, küçümseme."/ "İroni yaralar; mizah tedavi eder. İroni öldürebilir; mizah yaşamaya yardım eder. İroni tahakküm kurmak ister; mizah özgür bırakır. İroni acımasızdır; mizah bağışlayıcıdır. İroni aşağılayıcıdır; mizah mütevazi."/ "İroni şudur: Kendini ciddiye alan bir gülme, alay eden bir gülme, ama asla kendiyle alay etmez…" / "İroni, ötekine güler; mizah kendine güler, ya da başkasına da kendi gibi güler ve inşa ettiği ya da ortaya çıkardığı anlamsızlığın içine kendini, her koşulda, her zaman dahil eder."
Şimdi sorabiliriz herhalde: Bu ülke "Gezi"ye kadar mizahla uğraşırken ortaya çıkan şey daha çok hangisine yakındı? "Mizah"a mı yoksa "ironi"ye mi? (Ben kendi adıma ikinci seçeneği işaretliyorum.) Bu ülkenin mizahı ezici çoğunluğuyla bugüne kadar "kendini içine dahil etmeden" hep başkasına gülmedi mi, kendini "ciddiye" almadı mı?
Kanat Atkaya"nın dünkü yazısı ("Yok anne biz arkalardayız zaten", Hürriyet) bu yeni mizahla, daha doğrusu doğrudan "mizah"la karşılaşmanın sevincini yansıtıyordu.
Şu satırlarda mesela: "Gümüşsuyu"nda barikatta gaz olmuş, su basmış haldeyken "Ben bu haldeyim ama sen bir de Toma"yı görecektin" yazmayı başarana "Yoğun stres altında yaratıcılık" ödülü vermek ve elini sıkmak isterim."
" "3 gündür yıkanamıyoruz, Toma gönderin" yazanın yanağından ayrıca makas almak isterim."
"Çarşı"nın 155 Polis İmdat"ı arayıp "nerede kaldınız, merak ettik" başta olmak üzere bu direnişe armağan ettiği her espriyi, her sloganı ve elbette her jesti, (…) unutmayacağım."
Atkaya"nın gözlemlerini ve çıkardığı sonuçları ben de paylaşıyorum. Bu gerçekten bambaşka bir mizah. Bugüne kadar böyle bir şeyle karşılaşmamıştık.
O zaman soralım: Bu mizah niçin bugün çıktı ortaya, niçin "Gezi"yi bekledi? Soruyu (sorumu!) şöyle yanıtlayacağım: Çünkü bugüne kadar İstanbul, "Gezi"nin özelliklerini taşıyan bir politik eyleme sahne olmamıştı. Taksim"de tabii ki yüz binlerin katılımıyla onlarca parti mitingi, bir o kadar 1 Mayıs mitingi gerçekleşmişti. Ama bu bir araya gelmeler "mizah"a yer açmayan, izin vermeyen türdendi. Farklı açılardan oluşturulmuş "ironi" tabii ki meydandaydı ama "mizah" yoktu. Bu karşılaştırmayı "Gezi" ve eskileri önemli/önemsiz gibi bir sınıflandırmaya tabi tutmak için yapmıyorum. Yaptığım eski paradigmanın Taksim"leri ile yeni paradigmanın "Gezi"sinin pek çok yönden olduğu gibi "politik" açıdan da farklı olmasına işaret etmekten ibaret. "Mustafa Keser"in askerleriyiz" gibi bir sloganın akla gelebilmesi büyük ölçüde bu yeni kuşağın yeni politikayla tanışmasının sonucudur.
Sadece o değil, "Yeter artık yaaa polis çağıracam!"/ "Hiçbir şey Garanti değildir" / "Al sana gündem!" ve benzeri sloganların akla gelebilmesi de tabii ki. Karşılaştığımda beni de gülümseten şu sloganı da bilmeyenlerin bilgisine sunmak isterim: "Sayın Arınç, neden mizah?" Çok güzel değil mi? "Mizah"ı da mizaha konu yapan böyle bir mizah dili ile bugüne kadar karşılaşmamıştık doğrusu…
Akla hemen Paris 68"ini getiren bu sloganları kaleme alanların bir taraftan da içinde her cinsten küfür bulunan sloganları silmeye/kazımaya çalıştıklarını da unutmayalım.
"Sınıf bilinci" olmayan bir "sınıf" oluşturan bu gençler "bireysel" alanlarını korumaya kararlı ama "bireyci" değiller; "hazcı" ama aynı zamanda fedakârlar; şiddet karşıtı ama aynı zamanda kararlılar… Gezi protestocularının bu ana çekirdeğine biraz daha yakından bakmayı bir sonraki yazıya bırakalım.