Türkçe okuyan ve dinleyebilenlerin kafası ortaya saçılan akla hayale gelmeyecek türden "komplo" senaryolarıyla hepten karıştığı için yazının başlığına birçoğumuz açısından gülümsetici etkisi olacağını düşündüğüm olayı çıkardım.
Gazetedeki haber başlığı şöyle: "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan"ın, geçen hafta İstanbul Kazlıçeşme mitinginde başlattığı Türk bayrağı asma kampanyasına uyan Hasan Naim, Gaziantep"in Nizip İlçesi"nde ki evini 96 metrekarelik dev Türk bayrağıyla kapladı."
Görüyorsunuz, sözünü ettiğim senaryolar sonunda Nizipli vatandaşımızı da bu çılgın projeyi gerçekleştirmeye sürüklemiş. "96 metrekare dev Türk bayrağı" ile kaplanmış evin birkaç açıdan çekilmiş fotoğraflarını da yayımlamış gazete. Önümüze gelen görüntüyü kolaylıkla tahmin edebilirsiniz: İki katlı olduğu anlaşılan evin bir metre karesi bile bayraktan taşmamış. Mükemmel bir kaplama işlemi yani.
Bu olay için biraz önce "gülümsetici" demiş olsam da, aslına bakacak olursanız iyiden iyiye üzücü, hüzünlendirici bir "enstalasyon" (yerleştirme) ile karşı karşıya olduğumu muhakkak. Ne oldu, neler oluyor da Nizip"te bir ev bayrakla kaplanıyor? Sıcakların bastırdığı şu günlerde evin içindekileri havasızlıktan kıvrandırmanın nasıl bir amacı olabilir ki? Bu "çılgın yerleştirme"yi "Gezi"den hareketle geliştirilen senaryolara milletin bir tepkisi olarak övünçle sayfaya taşıyanlar "Çılgın Türkler" formülünün çok değil yakın bir zamana kadar iyi şeyler çağrıştırmayan bir icat olduğunu hatırlamıyorlar mı?
İstanbul"da yaşayanlar hatırlayacaktır: Şişli Belediye Başkanı her 19 Mayıs"ta olduğu gibi bu yıl da onlarca yapıyı bayrakla kaplamıştı. 7-8 katlı yapıların ön yüzleri yine bayraktan geçilmiyordu. Ve aynı Nizip"deki ev için söylediğim gibi bu yapıların içinde yaşayanlar iki hafta kadar süren bu "çılgın proje" kapsamında güneşten ve havadan mahrum kalarak bayrak kokusu solumuşlardı. Aynı belediye başkanının birkaç yıl önce ülkeye "dünyanın en büyük bayrağı"nı hediye etmiş olduğunu da hatırlayalım! Her yıl olduğu gibi bu yıl da karşılaştığım bu manzara karşısında şunu düşündüm: "Büyüyelim artık, cumhuriyet neredeyse dalya diyecek ama biz hâlâ farkında değiliz!"
Söylediğim gibi, "Gezi"den türetilen komplo senaryoları -gerçekten- çılgınca çoğalmakta. Bu senaryoları kaleme alanların bu son derece ciddi toplumsal olaylara sosyolojik açıdan yaklaşımları "saçma sapan yorumlar" olarak niteledikleri de gözlüyoruz. Hatta –belki inanmayacaksınız ama gerçek- "Gezi"nin arkasında" yer alan kukla oynatıcıların bu protestolarla "içeride Erdoğan"ı, dışarıda Obama"yı hedefe koyanlar" olduğunu ileri sürenlere bile rastlanıyor artık. Şaşırtıcı değil mi? Erdoğan ve Obama"ya karşı açılmış bir savaş! Peki bu savaşı yürütenler kimler acaba? Konuya ilişkin açıklama şöyle: Avrupa (Alman, İngiliz, Fransız) Gladyosu, neo-con"lar (CIA, Pentagon, silah ve petrol lobileri), İsrail sağı, bir de tabii ki saydıklarımızın güdümündeki Türkiye"deki lobiler…
Tamam itirazımız yok, elbette "Gezi" olaylarını kendi amaçları, kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek isteyen, buna çaba gösteren yerel, bölgesel ve küresel güçler vardır. Ama bu "Gezi" olaylarıyla açığa çıkan toplumsal tepkiyi açıklamaya yetiyor mu gerçekten? Sokağa çıkan, tencere tava çalan, hiç olmadı gidip bir yerlerde duran insanların hepsinin, "yabancı" ya da "yabancı"larla ittifak içinde olmadığını teslim ederiz sanırım. Peki bu insanları birilerinin komplosunun kurbanı olarak görmek, yani gaza geldiklerini (gerçi mecazi olamayan bir şekilde gazlandı çoğu, doğrudur, gaza geldiler), birilerinin peşinde sürüklendiklerini, koyunlar gibi güdüldüklerini düşünmek ne kadar gerçekçi? Bu çok kolaycı bir bakış açısı olmuyor mu? İnsanların iradesini hiçe sayan bir yaklaşım değil mi?
Şu ve benzeri türden "yorumları" döktürenler içinde -özellikle de siyasal müktesebat söz konusu olduğunda "temiz kağıdı" temiz olmayanlar- kimileri "sermaye destekli, içeride-dışarıda planlanan sivil darbe denemesi bir gerçeği ortaya çıkardı ki…" diyerek söze başlayıp okurlarını "Gezi"nin iş başındaki hükümeti basbayağı devirmeyi amaçlayan bir dalga olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Kerameti kendinden menkul bu yorumlar karşısında şu basit soruya cevap aramanın zihnimizi açacağını sanıyorum: Bu ülkede TSK"nın başını çekmediği bir "darbe" ile karşılaştık mı bugüne kadar? Karşılaşmadığımıza göre "darbe"den halk tarafından seçilmiş meşru siyasal iktidarın yerinden edilmek istendiğinden dem vurmanın amacı nedir acaba? Yoksa son denemde TSK içinde bir takım hareketler var da biz mi farkında değiliz? Yoksa hükümetin meşruiyeti bir zamanlar hakkında bazı çevreler tarafından askerin gücünü dengelemesi yönünde hayaller kurulan ülkenin ikinci silahlı kuvveti olan polis teşkilatı içinde mi sorgulanmaya başlandı? Ülkede güç dengeleri çoktan değişmiş de biz mi dünyadan habersiz durumdayız? Olanca yaratıcılığıyla geliştirilen bu senaryolar karşısında insan şunu da düşünmeden edemiyor: Yoksa ülkede –hem de sıra "barış süreci"nin ikinci aşamasına gelince- önümüzdeki yılın iki seçimine ilişkin seçmen hesapları yapılırken yeni bir "milliyetçi cephe" oluşumunun önünün daha açık olacağına mı karar verildi? Bugüne kadar hiçbir yayında "Hükümet meşruiyetini yitirmiştir" benzeri bir slogan ya da pankartla karşılaşmadığımıza göre, nedir bu "sivil darbe" tekrarlarının amacı?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.