Değinmeler...

00:0023/06/2013, Pazar
G: 9/09/2019, Pazartesi
Kürşat Bumin

Başbakan açıkladı: Seçilme yaşı 18"e indirilecek.Gençleri memnun edecek bir teklif midir bu acaba? 18"ini tamamlamış gençler bu düzenlemeyi getirenlere şükranlarını sunar (ve onları destekler) mı acaba? Söz konu düzenleme yapıldığında mostralık kabilinden 18"inde bir iki milletvekilinin Meclis"te yer alması sayıları yüzbinleri (milyonları?) bulan 18"ini tamamlayanlara "İşte nihayet biz de milli iradenin temsilcileri olabiliyoruz" dedirttir mi acaba?Hiç sanmıyorum. Bana sorarsanız, "Gençleri 18"inde

Başbakan açıkladı: Seçilme yaşı 18"e indirilecek.

Gençleri memnun edecek bir teklif midir bu acaba? 18"ini tamamlamış gençler bu düzenlemeyi getirenlere şükranlarını sunar (ve onları destekler) mı acaba? Söz konu düzenleme yapıldığında mostralık kabilinden 18"inde bir iki milletvekilinin Meclis"te yer alması sayıları yüzbinleri (milyonları?) bulan 18"ini tamamlayanlara "İşte nihayet biz de milli iradenin temsilcileri olabiliyoruz" dedirttir mi acaba?

Hiç sanmıyorum. Bana sorarsanız, "Gençleri 18"inde Meclis"e sokmak onların yararına değil zararınadır" derim. Hayal edin: 18"inde bir genç "Salı toplantıları"nda kim bilir ne kadar sıkılır; parti yönetimlerinin direktifiyle el kaldıran milletvekilleri arasında bulunmaktan kim bilir nasıl bunalır; koyu renk takım elbise içinde Meclis lokantasında "Türk mutfağı" ile beslenmek kimbilir canını ne kadar sıkar.

18"inde bir gencin dört yılını Meclis çatısı altında geçirmesi onun her türden formasyonu açısından -muhakkak ki- yarardan çok zarar getirir. Yüksek öğretimden vazgeçmiş olarak büyük ihtimalle kendisini küçük ismiyle çağıran "meslekdaşlar"ın genel kurul ve kulislerde anlattıkları hikayeleri dinlemekten bıkmış bir 18 yaş milletvekili!

Dolayısıyla bir eğitimci olarak gençlere tavsiyem şudur: Sakın ha sakın! 18"inizde (yani şairin dediği gibi "en güzel yaşınızda") Meclis"te vakit geçirmeyi aklınızdan sakın ha geçirmeyin...

???

Üçünçü Köprü"nün adını Cumhurbaşkanı açıkladığı için gazeteciler tabii olarak malum soruyu ona da yöneltmişler. "Yavuz Selim Sultan" adı incitici-yaralayıcı-öfkelendirici olmadı mı? Cumhurbaşkanı"nın cevabı da köprü açılışında yer alan protokolun diğer üyelerinin cevabından farksız. Bu cevap özetle şöyle: Ne münasebet! İsim babalarının aklından Alevileri incitmek asla geçmemiştir! İnsan bu cevap karşısında sormadan edemiyor tabii ki: "Ne yani, siz ki tarihe ve sosyolojiye bu derece hakimsiniz, bu kadarcığı da mı aklınıza gelmedi?" Gelmemiş....

Cumhurbaşkanı niyetlerinin kötü olmadığını belirtirken şöyle bir açıklamada daha bulunmuş: "Büyük bir devlet projesine, Pir Sultan Abdal veya Hacı Bektaş-ı Veli"nin ismi verilebilir. Bu şekilde hepimizin kaynaşması sağlanabilir."

Bana sorarsanız Yavuz isminin seçilmesi gibi bu "telafi" önerisi de yersizdir. "Büyük bir devlet projesi" denilince akla gelen otoyol, baraj, köprü, kanal, demiryolu vb gibi yatırımlar olduğuna göre, Pir Sultan Abdal veya Hacı Bektaş-ı Veli gibi "büyük devlet projeleri" ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bu tarihi kişiliklerin adlarının bu projelere verilmesi de aynı derecede yersiz ve anlamsız kaçmaz mı? Düşünün "Hacı Bektaş Veli Barajı"nın açılış töreninde..." gibi bir haber cümlesinde bir tuhaflık yok mu?

Demek ki "büyük devlet projeleri"ne ad ararken kültür tarihimizin düşünürleri, şairleri, yazarları gibi padişahları akla getirmemeliyiz. Yani ne "Yavuz Köprüsü", ne de "Pir Sultan Abdal Kanalı"(!) "Sivil" adları tercih etmeliyiz; ne bileyim mesela söz konusu "projeler"in içinde yer aldığı köy, kasaba, dağ, ova adları filan...

Oysa biz diğer yolu tercih ettiğimizden pek çok adı, adlarıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan yerlere uygun gördük. Bu çerçevede yirmi yıl önce kaleme aldığım bir örneği hatırlatmak isterim: İzmir"de bir anayol üzerine yapılan üstgeçite Mehmet Akif Ersoy ismi uygun bulunmuştu. İsim babası belli ki "muhafazakar" biriydi ve sevdiği şairi böylece şereflendirmek istiyordu. Konuya ilişkin o dönem yaptığım eleştiri şöyle bir şeydi: "Tamam Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı"nda "Düşün altında binlerce kefensiz yatanı" şeklinde bir dizeyi kaleme almıştı; ama şairin "Düşün bu üstgeçitin altında binlerce kefensiz yatanı" şeklinde bir dizesi yoktu!"

???

Birkaç gün önce bu köşede ("Gezi"den bahisle) gençlerin "Salı toplantıları" gibi "Okul"dan da çok sıkıldıklarını söylememe bazı okurlardan itiraz geldi. "Okul"u bu şekilde can sıkıcı bir kurum olarak takdim etmek doğru muydu?

Ben yine sözümün arkasındayım; ülkedeki "Okul" gerçekten de haddinden fazla "can sıkıcı" ve büyük bir ihtimalle gençleri "Gezi" protestocuları arasına sokan etkili bir faktördür.

Bu tesbitime inanmak istemeyenlere bu çerçevede yakın tarihten bir örnek vermek isterim. İki hafta önce gerçekleşen SBS"nin şu sorusuna bakın lütfen. Unutmuyoruz bu sınava giren adaylar 15 yaşlarında; yani "can sıkıntısı"nı üst seviyeden yaşayan adaylar bunlar.

Soru 10: "Atatürkçülük insanların ortak değerlerini kapsayan bir düşünce sistemedir" diyen bir kişi, Atatürk"ün düşünce sisteminin hangi niteliğini vurgulamış olur?

Evrensel b) Bilimsel c) Yenilikçi d) Akılcı

Evet doğru bildiniz, doğru cevap "b" seçeneği! Ama mecburen "b" seçeneği, çünkü "hiçbiri" seçeneğine yer verilmemiş...

Şimdi düşünelim: SBS sorularının (Türkçe ve Sosyal"den söz ediyoruz) "Ayşe teyze"li "Mehmet amca"lı bu ve benzer soruları adaylar acısından son derece "can sıkıcı", hatta "isyan ettirici" değil midir? Yani özetle bazı okurlarımın itiraz ettiği tesbitim yanlış değil. Bu zamanda bu "Okul" yakın gelecekte daha çok "Gezici" çıkarır. Hele bir de "Tablet"lerin dağıtımının tamamlandığını düşünün!