"Türkiye barışını arıyor" da bakalım bulabilecek mi?

00:0025/04/2008, Friday
G: 2/09/2019, Monday
Koray Düzgören

23 Nisan''da, ''Ulusal Eğemenlik ve Çocuk Bayramı'' olarak adlandırılmakla birlikte, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi''nin kuruluş yıldönümü olarak kutlanan günde, 1 Mayıs''a doğru giden Türkiye''nin haline bakıyoruz.AKP''ye açılan kapatma davasının yarattığı ''darbe süreci'' nin huzursuzluğu ve belirsizliği devam ediyor.Bu belirsizlikten nasıl çıkılacağını işbaşındaki AKP Hükümeti dahil hâlâ kimse bilmiyor.Bayramlaşma töreninde ''devletin zirvesi'' birbiriyle kavgalı.Başbakan herkesin elini

23 Nisan''da, ''Ulusal Eğemenlik ve Çocuk Bayramı'' olarak adlandırılmakla birlikte, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi''nin kuruluş yıldönümü olarak kutlanan günde, 1 Mayıs''a doğru giden Türkiye''nin haline bakıyoruz.

AKP''ye açılan kapatma davasının yarattığı ''darbe süreci'' nin huzursuzluğu ve belirsizliği devam ediyor.

Bu belirsizlikten nasıl çıkılacağını işbaşındaki AKP Hükümeti dahil hâlâ kimse bilmiyor.

Bayramlaşma töreninde ''devletin zirvesi'' birbiriyle kavgalı.

Başbakan herkesin elini sıkıyor, selamlıyor. Bir tek Kürtlerin bir bölümünün temsilcisi durumundaki partinin, DTP''nin Meclis Grup Başkan Vekili''nin elini sıkmıyor.

Bu anlamda Kürt kökenli vatandaşların önemli bir bölümünü de adam yerine koymamış oluyor.

Ana muhalefet partisi lideri Baykal ise neredeyse herkesle kavgalı. Cumhurbaşkanı''nın 23 Nisan yemeğini protesto ederek katılmıyor. Her konuşması adeta savaş deklarasyonu gibi.

Cumhurbaşkanı da aşağı yukarı aynı havada.

O da bir süre önce düzenlediği yemeğe, tek sandalyeye sahip siyasi partiler dahil olmak üzere bütün partileri çağırdığı halde, Meclis''te grubu olan DTP''yi bunun dışında tuttu.

İktidarla yargı bürokrasisi arasında da saklanması imkansız bir gerginlik olduğunu herkes biliyor.

Güneydoğu''dan, sınır boylarından ve sınırın ötesinden savaş haberleri geliyor. Ülkenin gençleri ölmeye devam ediyor. Ocaklar sönüyor, aileler kahroluyor.

İşçiler 1 Mayıs''ı kutlamaya hazırlanırken hükümet, meydanları yasaklayan mülki idare amirlerine, zaten gergin olan ortamı bir çatışma sürecine dönüştürmeleri için prim veriyor.

Başbakan işçilere yasal haklarını kullanmak istedikleri için kızıyor, ''ayak takımı'' imasında bulunarak kutlamalara getirilen yasakları savunuyor. Böylece işçilerin 1 Mayıs''ı Taksim''de kutlama konusundaki kararlılıklarının daha da pekişmesine yol açan tehlikeli bir süreç başlamış oluyor.

Bu süreç maalesef, İstanbul Valiliği makamını işgal eden mülki amirin olanca sorumsuzluğuna ve "Gerekirse İstanbul''u geçen yıl yaptığımız gibi tümüyle yasak bir kente dönüştürürüz" tehditlerine rağmen, faturası hükümete çıkacak bir kaosu işaret ediyor.

Düşünün, ülke bir darbe sürecinde. Siyasi partiler arasında neredeyse düşmanca ilişkiler yaşanıyor. Savaş devam ediyor, sürekli kan dökülüyor.

1 Mayıs''te ülkeyi yeni bir gerginlik, hatta kaos bekliyor.

Ülkenin acil olarak barışa ihtiyacı olduğu kesin.

Herkesin barışa ihtiyacı var. Savaşa son verilmesi memleketin en acil meselesi olmak zorunda. Ülkenin barışmaya, hoşgörüye hiç bu kadar ihtiyacı olmamıştı.

Barışa ihtiyaç olduğu kesin ama, herkes de neredeyse barışın lafından dahi kaçıyor.

Böyle bir ortamda barıştan söz edenlerin işleri ne kadar zor düşünün.

Buna rağmen bazı insanlar yılmadan uğraşıyor.

13-14 Ocak 2007''de yapılan "Türkiye barışını arıyor" toplantısı sonucunda Türkiye Barış Meclisi''nin kurulduğunu biliyoruz.

Kuruluş bildirisinin girişinde şu cümler yer alıyordu:

"Uğruna verilen onca mücadeleye rağmen barış, insanlığın temel özlemi olmaya devam ediyor.

Yeni paylaşım arayışlarının ortaya çıkardığı sorunların, çatışmaların, eşitsizlikler ve yönlendirilebilir ekonomik krizlerin, barış için sürekli tehditler yarattığı bir dünyada yaşıyoruz.

Ülkemiz, uzun yıllardır süregelen ve gittikçe ciddi bir iç savaş biçimi alma eğilimi gösteren bir çatışma ve şiddet ortamında yaşıyor.

Bugün, dünyada, savaşın olduğu kadar barışın da merkezi bölgemizdir. Emperyalist saldırının yarattığı tüm düğümler buradadır, çözüm de buradadır.

"Türkiye''nin barışı", bölge ve hatta belki de dünya barışının gerçekleştirilebilmesi mücadelesinde öncelikli bir öneme sahiptir."

Türkiye Barış Meclisi bu yaklaşımla yola çıktı, birbuçuk yıldır savaş ve gerginliğin eksik olmadığı bir ülkede barış için çalışıyor.

Militarizm ve otoriterliğin eğemenliğine karşı kuşkusuz işi kolay değil.

Benzer, hatta paralel bir örgütlenme şimdi Avrupa''da da gerçekleşiyor.

Avrupa''da yaşayan Türkiyeliler tarafından oluşturulan Avrupa Barış Meclisi yarın Almanya''nın Düsseldorf kentinde yapılacak kuruluş toplantısıyla çalışmalarına başlamış olacak.

Avrupa Barış Meclisi, Türkiye Barış Meclisi örneğinde oldugu gibi, Kürt sorununa barışcıl bir çözüm bulunması, demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve sosyal adaletin ayrımsız herkes için gerçekleştirilmesi uğrunda çalışmayı amaçlıyor.

Avrupa''da yaşayan, çeşitli meslek dallarından, etnik kökenleri, dinleri, mezhepleri, ait oldukları gruplar ve topluluklar farklı çok sayıda Türkiyeli, geldikleri ülkede barışın sağlanabilmesi ve insanların daha özgür ve müreffeh bir hayata kavuşabilmesi için yapılacak mücadelelere katkı sunacaklarını ifade ettiler.

Yapacakları belki de ''iğneyle kuyu kazmak'' olacak.

Ama olsun. Barış için çalışmak susmaktan daha iyidir.