Osmanlıca tartışmalarında toplumsal cehaletimiz ve muhakeme kıtlığımız ifşa oluyor. Ne acı ki kendi dilini öğrenmekten korkan bir millet haline gelmişiz. Öğrencilik yıllarımda üniversitede Hititoloji isminde bir bölüm vardı. Hala devam ediyor mu bilmiyorum. Kendi aramızda bu ‘’bölümü bitirenler ne iş yapar’’ diye lakırdı ederdik. Osmanlıca tartışmaları artık bizim Hititoloji gevezeliklerimizi gölgede bıraktı. Öğrenme gerekliliği tartışılan dil sanki milattan önceki asırların, bizi hiç ilgilendirmeyen bir kavmin dili gibi algılanıyor.
Türk Milletinin aziz evlatları diline, dinine, örfüne yabancılaştırılmakla kalmamış bir de düşman kesilmiş. Düşmanın dışarıdan gelmesine hacet yok. Çocuklarımızı devşirmişler. Milletimi parçalayan, medeniyetimi yağmalayan, ülkemi yakıp yıkan düşman, öz çocuklarımızdan neferler edinmişler. Şimdi onlar neye itiraz ettiklerinin ve hangi zihniyetin destekçisi olduklarının farkında değiller. Kendi dillerine o kadar yabancılaşmışlar ki Osmanlıcayı yabancı dil zannediyorlar. Ve bir avuç insan bu dilin Türkçe olduğunu, kendi dilimiz olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Bugün TC. Başbakanlık Osmanlı Arşivi uzmanı arkadaşlarımın bu dilin yabancı dil olmadığını anlatmaya çalışan yazılarını okudum. Yüreğim paramparça oldu. Bu kadar zavallı bir duruma bir millet nasıl düşürüldü. İnsanlık tarihinde eşi benzeri olmayan bir süreçten geçirildik. Bilim kurgu filmlerinden çıkmış gibiyiz. Kimliğimizi, bilincimizi, dilimizi, geçmişimizi tamamen sildiler. Kocaman bir milleti Cengiz Aytmatov’un eserindeki bilinçsiz köleler ‘’mankurt’’ lar sürüsü haline getirdiler. Bunu öz çocuklarımıza kendi ellerimizle yaptırdılar. Kafalarımıza sarılan ıslak deve işkembeleri bazılarımızın güneşe fazla maruz kalmamalarından olsa gerek, sisli hatıralar şeklinde geçmişimizi hatırlamamıza imkan sağlıyor. O sis perdesinin ardında Avrupa’nın korkulu rüyası Müslüman Türk, muzaffer ve onurlu millet, adil ve merhametli düzen yavaşça aydınlanıyor. Ne kadar da azmış mankurt olmaktan kurtulanlarımız.
‘’Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma-yazmanın yaygınlaşmasını sağlamak değildir. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller yeni yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazı ile yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.’’ İsmet İnönü, Hatıralar C.2, sf.223.
Yusuf Kaplan’dan alıntıladığım İnönü’nün bu ifadeleri ‘’büyük iş başarmışsın Milli Şef’’ dedirtti. Büyük bir aferini hakediyorlar gerçekten de. Maksat hasıl olmuş. Artık İngilizce niye zorunlu diye sorgulamak aklımıza bile gelmezken Türkçe öğrenmek niye zorunlu diye sorabilecek kadar mankurtlaşmısız. İngiltere diğer sömürgelerinde yaptığı gibi ülkemde de kendi kimliğimizle bağlarımızı kopartırken, dilini zorunlu olarak bizlere dayattı. Ama bunu kendisi bizzat yapmadı. Gözümüzde yücelttiği sahte kahramanlar eliyle gerçekleştirdi.
Ülkemdeki zorunlu dil İngilizce eleştirilerime açıklık getirmek için şunu sormak istiyorum: Bilim dili olduğu için öğrenmemiz lazım geldiği iddia edilen bu dille; Anaokulunda bebeğiniz hangi bilimi yapıyor? Ve sizler eğitim hayatınız boyunca yıllarınızı harcadığınız yabancı dil eğitiminden sonra evinizin yolunu tarif edebilecek kadar bu dile vakıf olabildiniz mi? Akademik hayata adım atmanın gereği olan o puanları alan hocalarımız kaç tane İngilizce makale okumuş-yazmış, çevirmiş?
Komedi filmi gibiyiz. Önce sekiz yıl çocuklarımıza İngilizce öğretiyoruz. Sonra dört yıl daha. Üniversiteye gelince bu dil için yapılan imtihanlarda öğrencilerimizin binde biri bile muaf olamıyor. Üniversitede bir sene hazırlık okuyorlar. Ama yine de öğrenemiyor. YDS imtihanına girince alınan not ortalaması 30 un altında. Uzaktan halimize bakıp önce kahkahalarla gülüp sonra hıçkırıklarla ağlamamız lazım. İlle de bir dili öğrenmenin veya zor olduğu için öğrenememenin gerekliliği tartışılıyorsa kutsal İngilizcenin tartışılması daha faydalı ve yerinde olur.
Not: Osmanlıca okumayı kendi kendime öğrendim. Dilin sistematiğine vakıf olmak için Arşiv Der’in üçer aylık iki kursuna gittim Rika (el yazısı) eğitimim için de üç ay kurs gördüm. (Kurslar haftada iki gün ikişer saatti.) Arşiv belgeleri okumaya başladım. Bu belgeler hukuk metinleri niteliğinde olup katiplerin el yazıları ile yazıldığından bir eğitim alma ihtiyacı vardır. Yoksa Kur’an okuyabilen herkes matbaa harfleri ile yazılmış Osmanlıca bir metini okuyabilir. Dil de, utanarak söylemek ihtiyacı hissediyorum ki, yabancı dil değil, Türkçedir. Yani okuyabildiğinizde anlarsınız.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.