Tarih dinamiktir. Yaşadığımız her an yeniden yazılır. Tarihe tanıklığımız madi varlığımızdan maneviyatımıza kadar bize şekil verir. Büründüğümüz kalıpta, doğduğumuz coğrafyanın belirleyiciliğinden kopamamanın, taraf olmanın, tarafsız durmaya çabalamanın yorgunlarıyız. İnsanoğlunun şüphesiz daha kötü zamanları da olmuştur. Bugün yaşadıklarımız bizim kuşağın sanırım en kötü, en yaralı, en savrulmuş, en sancılı günleri. İçimiz bölük pörçük. Her zulmün yüreklerimizde ayrı ayrı yansımaları var. Çaresizlikle kuşatılmış statiğimizi hangi talihsiz vaka dinamize edecek diye ölüm sessizliğinde bekliyoruz.
Bu kargaşanın üzerine Ramazan kapımızı çaldı. Her sene ruhumuza değen Ramazan'a methiye düzmek lazımdır. Bir aylık moladır hayata. Bir aylık içe yolculuk. Bir aylık alışkanlıklara başkaldırıdır. Hakeder methiyeyi. Herşeyimizi bir aylığına değiştiririz. Zorluk değil bahsetmek istediğim. Farklılık. Düz bir çizgide giderken, vazgeçemediklerimiz varken, terkedemediklerimizle birlikte, bir ay boyunca ara vereriz onlara. Bir ay sonra tekrar kavuşacağımızı bilerek vazgeçeriz. Vazgeçtiklerimizi özleriz. Özlemimizi söylemeye utanırız. Sigarayı, kahveyi, günün ortasında aklına düşen daha nicelerini... Çoğumuz vakit buldukça uyur. Unutmak istediğimiz bir derdimiz var da örtünün altına saklanarak korunacakmışız gibi. Uykuya teslim olunca özlemlerimiz azalacakmış gibi. Saatler azalmasa da zaman kısalacakmış gibi.
Uyuturuz kendimizi. Avuturuz. Şekilleri eda etmenin rahatlığına bürünürüz. İyi hissederiz. Yermemiz gereken ''ben''i farkında olmadan besleriz. Ona günün belli saatlerinde aç-susuz kalmakla cennete gideceğini fısıldarız. Ruhunda Allah'tan bir parça barındırdığını, bu yönüyle bir miktar İlah olduğunu daha bir hatırlatırız. Onu besleriz. Öldürmemiz gerekeni itinayla besleriz. Bütün besinler aslında elimizin altındadır. Maddi- manevi yasaklar. Saati gelince bedene onları sunarız. Büyük bir şölenle yaparız bunu. İftar sofralarında yediklerimiz diğer zamanlardan daha fazla olsa gerek artı kilolarla çıkarız Ramazan-ı şeriften.
İtikaf, ruhban sınıfının ayrıcakları kadar uzaktır bize. Bizim dışımızda birileri yapmaktadır. Çoğu görmeyiz, kimdir onlar. Birileri. Allah'ın sevgili kulları. Bize kapalıdır o sınıf. Kendimizi mükellef ve muhatap görmeyiz. Biz başkayızdır. Yapılacak işlerimiz, terkedilemeyecek bir hayatımız vardır. Orucu oralara bir yerlere sıkıştırırız. Resmi, gayri-resmi sahte abartılarımız vardır. Emeğimizin geçmediği sofralara otururuz. Kendimiz hazırlamış gibi payeleniriz. Eğlencelerimiz vardır. Çocuklar bile eğlenmezlerken marifetmiş gibi her sene bıkmadan aynılarını yaparız. Geniş bir ticaret hacmine hükmeden bir sektör oluştururuz her sene bir aylığına. Ramazan bütçelerimiz vardır fakire fukaraya akmayan. Hoca kisvesinde nemalananları bol. Sanat adı altında sanatın çok uzağında. Sınıf ve zümre farkı gözettiğimiz davetlerimiz. Herkese değerine göre ikramda bulunduğumuz. Dünyevi ihtiyaçlarımızı besleyen amaçlarımıza hizmet eden iftarlarımız vardır. Müslüman kimliklerimizin tek belirleyici olmadığı, belki de hiç belirleyici olmadığı davetlere katılırız. Davetler veririrz.
İçimizdeki ilahı besledikçe besleriz. Ramazanda daha bir yücelir. Hiç canı yanmaz. Gardı düşmez. Akıl yoksunlukla yoğrulup allak bullak olmalı ki gönül sesini duyurabilsin. Sesini duyurmak şöyle dursun bedene varlığını bile hissettiremez. Akıl gündelik işlerinden azade olmayınca gönlün farkına varamaz. İçimizdeki nuru açığa çıkarmak için vesile olacakken engelleriz Ramazanı. Kur'an'la, namazla, zikirle başbaşa bırakmayız. Pırıltısının bizi kuşatıp başkalaştırması için sakin bırakmayız. Uzlete çekilmeyiz. Kalabalıklar arasında boğarız onu. Ruhun nuru ortaya çıkacağına İlah kısmı daha bir güçlenir. Gayretlerimiz hep onu beslemeye yöneliktir. Adet haline getirdiğimiz her şey İlah boyutumuzu besler. Terkettiklerimiz, başkalarına hasrettiklerimiz, zaman değiştiği için imkansız kıldıklarımız ruhumuzu aydınlatacak olanlardır. Lakin bu devirde onları yapamayız. İşe güce devam edip, tatilimizi denize saklayacağız ki beden dinlenebilsin. Oysa ruhu acıyanın bedeni dinlenemez. Hiç bilmeyiz.