Kardeşim çarşamba gününden yazlığına gidiyor.
Annem ve yeğenlerim de.
Arkadaşlarım tatile çıktı.
Büyük halam öldükten sonra ailem bayramlarda bir araya toplanamaz oldu.
Bayram sofraları evimde hep özel olmuştur. Misafirlerin ağırlandığı, yeme-içmenin abartıldığı, tatlılı, börekli kahvaltı sofraları hazırlarım. Çocuklarımı, babaları Bayram namazından camiden gelmeden evvel, başlarına birkaç defa gitmek pahasına da olsa yataklarından kaldırırım. Kıyafetini ihmal eden olursa hepimiz itiraz eder zorla-şerle onu bayramlık kılığa sokarız. Çay erkenden demlenmiştir. Sabah bayramlaşma telefonları başlamış, kahvaltıya gelecek misafirlerle ''nerede kaldınız, sucuklu yumurtayı soğutmayın'' muhabbetine girmişizdir. Son yıllarda bayram sofralarım gittikçe tenhalaşıyor.
Bayramın bize daha az uğramasına dair kendimi uzun uzun muhasebeye çekerken kafamı kaldırıp etrafıma bakındım. Böyle talepleri olmayan yeni bir nesil yetiştirdiğimizin farkına vardım. Nazarlarımı kendi kuşağıma çevirdim, meğer fikrin de yalnızı kalmışım. Üzüntüme şaşkınlık ekledim. Büyük halamı hatırladım burnumun direği sızlayarak. Bayramları o yapıyormuş meğer. Aramızdan ayrıldığından beri aileme de bayram gelmiyor.
Çocukluğumun bayramları hep telaşlıydı. Bayramın birinci günü ailemizin en büyüğü olan halamın evi türbeye dönüşürdü. Sokak kapısı bayram boyu kapatılmazdı. Halamın elleriyle yaptığı meşhur kadayıf tatlısının o özel lezzeti, hepimizde, ikram edileceğinden emin olduğumuz bir beklentiye sebebiyet verirdi. Yediden yetmişe kimsenin bir bahanesi olamaz, bütün aile, tanıdık, uzak-yakın akrabalar halama gelirlerdi. Kızlar mutfakta günboyu ayaktaydı. Ben gelene gidene kapı açmak vazifesiyle görevlendirilirdim hep. İçlerinde yaşça küçük olanlardandım. Biraz da zayıf ve çelimsiz olduğum için halam hep kayırırdı beni. Ayakta fazla kalsam ikaz eder, ''kızım otursana yorulacaksın'' derdi. O ölene kadar yanında hep çocuk kaldım. Gidişiyle benim yorulacağımı düşünen, nazlayan, kayıran kalbini de götürdü. Ben de birden daimi yetişkin sınıfına girdim. Artık kimsenin yanında bir daha çocuk olamayacağım.
Halamın evinde bayram seremonisi şöyledir: Kapı çalınca ben açarım. Halam hemen arkamda ayakta karşılar misafirleri. Herkese terlik verilir. Antrede bir hoşgeldin, kucaklaşma merasiminden sonra misafirler salona alınır. Yer gösterilir. Herkes oturunca benim için şu anda bile hatırladığımda gülmekten kendimi alamadığım bir merasim başlar. Gelen en büyük hanımdan başlayarak herkese sıra ile ''nasılsınız, iyi misiniz?'' diye sorulur. Önce halam başlar sormaya. Sonra evdeki hazirun teker teker sorar. Ve herkes defalarca ''teşekkür ederim, iyiyim, siz nasılsınız?'' diye cevaplar. Halam bıkıp usanmadan ''teşekkür ederim, şükürler olsun iyiyiz.'' der. Ben onun bu soruya her defasında niye mütemadiyen aynı cevabı verdiğini, herkesin de iyi olduğunu ilk misafire söylerken duyduğu halde neden tekrar tekrar sorduğunu bugün dahi anlayamadım. Merasim bu kadarla bitmez. Hazirun vazifeyi tamamlayınca misafirler başlar sormaya büyükten küçüklere doğru ''daha daha nasılsınız?'' muhabbeti yapılır. Bir çocuk için komedi gibi olmasına rağmen çok da can sıkıcı bir durumdur. Herkesin ne soracağı ve ne cevap vereceği bellidir. Ama yine de yapılır. Ufak bir sessizlik olsa ''Ayşe Hanım sizler nasılsınız?'' diye salonda dönen yeni bir muhabbet açılır.
Bayram ikramları, önce kolonya, bayram şekeri, -ki halamın bayram şekerleri renkli parlak kağıtlara sarılı çikolataların aralarına serpiştirilmiş beyaz badem şekerlerinden müteşekkildir- arkasından kahveler. Herkese nasıl istedikleri daha evvel görev paylaşımda bulunulmuş kuzenler tarafından sorulur. Bayramdan evvel bin bir titizlikle alınmış, taze çekilmiş Türk kahvesi herkesin arzusuna göre özenle pişirilir. Antika, ince İngiliz porselenden fincanlarda, kristal bardaklara konulmuş su eşliğinde ikram edilir. İlk yudumdan sonra kahvelerin istedikleri gibi olup olmadığı sorulup yeni bir muhabbet açılır. Genelde herkes beğenir kahvelerini.
Misafirler eğer yakın akraba değilse bu seremoniden bayram tatlılarını yerler. Sonra da izin isteyip ayrılırlar. Gidilip ziyaret edilecek çok yer vardır. Yakın akrabalar asla gitmezler. Kahveden sonra gelecek bayram ikramları başlar ki, hiç bitmez. Gelenlerin ardı arkası da. Dokuz kardeşin hepsi çoluk çocuğuyla, evlenen yeğenler varsa eşleriyle bayramın birinci günü mutlaka halamda olmak zorundadır.
Halam bu dünyadan göçünce bayramlarımızı da beraberinde götürdü. Artık kimsenin evinde toplanamıyoruz. Kuzenlerin çocukları birbirlerini tanımıyor. Bayram sabahları öksüz kaldı. Ucuna günler ekleyerek resmi resmi uzattık bayram tatillerimizi. Üç gün on gün olunca herkes tatile çıkıyor. Bayram da haliyle gelemiyor evlerimize. Gelmek istediğini biliyorum. Onu özlediğim gibi o da özlüyor evlerimizi. Ah bir de kapılarımız kapalı olmasa...