Türkiye’nin algısı için seferberlik zamanı

04:0026/08/2015, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Kerem Alkin

2013 yılının mayıs ayı sonundan beri, Türkiye gibi cari açık sorunu olan ve dünyadan sermaye çeken ekonomiler için, olumlu ve olumsuz yönde raporların biri gidiyor, diğeri geliyor. Bu dönemde, önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin çoğu üç temel küresel başlık üzerinden değerlendirilmekte; bunlardan ilki, ABD Merkez Bankası'nın (FED) parasal sıkılaştırmaya ne zaman başlayacağı ve 8 yıldan beri ilk kez ne zaman faiz artıracağı; ikinci başlık küresel vasat büyüme ve Çin ekonomisinin yakın

2013 yılının mayıs ayı sonundan beri, Türkiye gibi cari açık sorunu olan ve dünyadan sermaye çeken ekonomiler için, olumlu ve olumsuz yönde raporların biri gidiyor, diğeri geliyor. Bu dönemde, önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin çoğu üç temel küresel başlık üzerinden değerlendirilmekte; bunlardan ilki, ABD Merkez Bankası'nın (FED) parasal sıkılaştırmaya ne zaman başlayacağı ve 8 yıldan beri ilk kez ne zaman faiz artıracağı; ikinci başlık küresel vasat büyüme ve Çin ekonomisinin yakın geleceği; üçüncü başlık ise küresel ve bölgesel boyutta siyasi gelişmeler, terör gerginliği olarak özetlenebilir. Türkiye, bu başlıklardan etkilenmesinin yanı sıra, yurt içinde genel seçim gerginliğinin yanı sıra, enflasyon ve büyüme ile ilgili de tartışmalara

da sahne oldu.

70 yıllık bir çok partili sistem deneyimi olan Türkiye, düşe kalka, demokrasi deneyimi ve kalitesini derinleştirmeye çalışıyor. 7 Haziran genel seçimlerinden tek parti iktidarı çıkmayınca, AK Parti ve CHP bir koalisyon olasılığını denemek üzere adım attılar. Ancak, Ramazan Bayramı'nın hemen sonrasında, katliam gibi bir Suruç terör saldırısı ve ardı ardına gelen şehit haberleriyle, terör operasyonlarıyla, gündemimiz daha da zorlu bir sürecin içine girdi. Türkiye, terörle mücadeleyi, Suriyeli mültecilerin dramını konuşurken, yurt dışında Çin›in devalüasyon yapması, Çin ekonomisi ile ilgili endişelerin daha da artması ve FED'in ne yapacağının belli olmaması, dış ve iç belirsizliği daha da arttırdı ve dış basında Türkiye ilgili haberlerin tümü sürekli olumsuz gelişmelerden söz eder hale geldi. Burada kritik olan en önemli nokta, Türkiye'nin iş dünyasını temsil eden sivil toplum kuruluşlarının eskisinden daha da geniş kapsamlı bir seferberlik ilan etmesidir.

Tüm STK'lar Türkiye'nin algısına odaklanmalı

Uluslararası ekonomi medyasında, Türkiye'nin küresel algısına yönelik bu derece negatif, bu derece niyeti tartışmalı yayın gündeme ardı ardına gelirken, dönem Türkiye'deki tüm önde gelen iş dünyası sivil toplum kuruluşlarının (STK) seferberlik ilan ederek, Türkiye'nin uluslararası algısını belirli bir düzeyde tutabilmek için çalışmaları yoğunlaştırmasıdır. TOBB, TİM, DEİK, MÜSİAD, TÜGİAD, TÜGİK gibi uluslararası düzeyde yurt dışı ofisleri de olan tüm sivil toplum kuruluşlarımızın Türkiye'nin algısına odaklanmaları gereken bir dönemdeyiz. Söz konusu kuruluşlarımız başkanları ile, yönetim kurulu üyeleri, üye işadamları ve profesyonel kadrolarıyla, uluslararası medyaya röportaj vererek, uluslararası fuarlarda işbirliği için çalışmaları yoğunlaştırarak, G-20 gibi önemli uluslararası zirvelerde muhataplarıyla yoğun görüşmeler gerçekleştirerek, Türkiye aleyhine oluşturulmaya çalışılan 'negatif' algıyı önleyici, bertaraf edici çabaları yoğunlaştırmaları gerekir.

Dönem, kendi aramızda konuşup, serzenişte bulunup, Türkiye'nin bozulan, bozulmaya çalışan algısına karşı, moral bozukluğu ile, kös kös oturacağımız dönem değildir. Türkiye'nin üretkenliğini, imalat sanayindeki mücadelesi, uluslararası fuarlardaki becerisini, Türk ekonomisinin kurumsal yönetiminde aldığımız mesafeyi, kamu mali disiplini için kat ettiğimiz mesafeyi, Türk bankacılık sektörünün mali yapısını sağlam tutmak için ortaya koyduğumuz çabayı perçinleme dönemidir. Elbette, bu çabayı ortaya koymak üzere seferberlik ilan etmiş iken, eğer Türk bankaları, reel sektördeki muhataplarını temsil eden kuruluşlarla, TOBB'la, İTO ve İSO gibi Türkiye'nin önde gelen ticaret ve sanayi odaları ile, TİM›le diyalogu yoğunlaştırmaları gerekirken, yine kredilerin maliyetlerini arttırma telaşına girerler ise, kredileri yine vadesinden önce geri talep etmeye başlarlar ise, kendi topuğumuza kurşun sıkmış, bindiğimiz dalı kesmiş oluruz. Bu nedenle, bankalarımızın reel sektörle aralarındaki ilişkiyi gözden geçirmelerinde yarar var.

Çin'in adımı tansiyonu azalttı

Son bir haftadır, küresel piyasaları çalkantıya sokan en önemli gelişme, Çin ekonomisi ile ilgili ciddi endişeler oldu. Çin›in, yüzde 7›nin altına inen büyümesini bir risk olarak görüp, yeterince büyümeyen, hareketlenmeyen dünya ekonomisi ve küresel ticarete yönelik önlem amacıyla, aynı hafta üç kez devalüasyon adımı atması, parasının değerini düşürmesi, Çin malları ile ihracat rekabetinin nasıl yürüyeceğine dair endişeler, Çin›e ihracat yaparak ayakta duran ekonomilerin durumu ve ABD Merkez Bankası FED›in tüm bu küresel gelişmelere rağmen, faiz artırımı için adım atıp atmayacağı yönündeki belirsizlik, dünyanın önde gelen pek çok gelişmekte olan ekonomisinden sermaye çıkışına, paraların ciddi oranda değer kaybetmesine ve ABD gibi önde gelen ekonomilerin borsalarında çöküşe sebep oldu. Türk yatırım araçları da bu tablodan nasibini aldı.

Dün, bu satırları kaleme almazdan bir kaç saat önce, Çin Merkez Bankası, küresel piyasalarca umut edilen müdahaleyi yaptı ve faizlerde 25 baz puanlık indirime gitti. Çin Merkez Bankası 2014 yılının kasım ayından bu yana, faizleri beşinci kez indirmiş oldu ve Çin'in bu adımı sonrasında, hisse senedi piyasalarındaki düşüşün yavaşlaması veya durması ve ekonomik yavaşlamayı frenleme çabalarının daha da hızlanması bekleniyor. Çin bir yıllık gösterge kredi faizi oranını 25 baz puan düşürerek yüzde 4.6'ya düşürdü. Geçen hafta, absürd ve son derece sığ bir işlem hacmi ile 3 TL'yi gören dolar-TL ise, şimdilik, 2,96-2,92 TL bandına geri döndü. Umut edelim ki, piyasalardaki sakinleşme ile dolar-TL 2,92-2,88 TL bandına geri dönsün.
#Çin Merkez Bankası
#küresel piyasalarc
#faiz