22 Mayıs 2013'de, ABD Merkez Bankası'nın (FED) o zamanki başkanı Ben Bernanke “artık para politikasını sıkılaştırmaya başlayacağımız dönem kapıya dayandı” dediğinden bu yana, neredeyse küresel piyasalar ve doğal olarak yurtiçi piyasalar her gün FED'i konuşmakta.
Bu yılın, yani 2015'in başında, FED yetkilileri yıl bitene kadar bir faiz artışının artık kaçınılmaz olduğuna dair sinyalleri yoğunlaştırmışlardı. Sinyaller yoğunlaşınca, 'FED haziran ayında faizi arttıracak' beklentisi güçlendi; hatırlayın, euro dolar karşısında 1,05 doların dahi altına kadar geriledi; petrol ve altın fiyatları adeta çöktü.
Ancak, faiz artırımının 'olması gerekenden daha erken' yapılması halinde, zaten zar zor toparlanan ABD ekonomisi tekrar 'patinaj'a girer görüşü ağırlık kazanmaya başlanınca, FED'in olası faiz artışı kararı için piyasa beklentisi 'eylül'e kaydı.
FED yetkilerinin son 15 gündür 'ser verip, sır vermeyen' tutumları nedeniyle, eylül ortasına kadar piyasa adrenalinli bir heyecanla, toplantıdan çıkan kararı bekleyecek.
Ancak, ABD finans dünyasının içinde olan ve ABD hane halkının orta gelir düzeyindeki kesimini temsil eden tanıdığımız insanlarla olan sohbetlerimiz şunu gösteriyor ki,
ABD toplumunun tasarruflarının önemli bir kısmının yönelmiş olduğu hisse senetleri ve bu hisse senetlerinin işlem gördüğü borsalarda 'fırtınalar' eserken, hisse senedi fiyatları ciddi geriler ve ABD halkı tasarrufları veya emeklilik fonlarındaki birikimleri eriyor diye ciddi telaş gösterirken, FED yetkililerinin 'baka baka' faiz arttırması hayli zor.
Bu nedenle, ABD borsaları ve bu borsalarda işlem gören ABD şirketlerinin hisse senedi fiyatları toparlanana ve FED'in faiz artırım kararından hisse senetlerinin etkilenmeyeceği netlik kazanana kadar,
ABD orta sınıfı, FED'in kolay kolay faiz artıramayacağına inanıyor.
Çin küresel ekonomiyi telaşlandırıyor
Geçen cumartesi günkü yazımın bir nevi devamı niteliğinde, yeni girdiğimiz hafta itibariyle açıklanan Çin makro ekonomik verileri, geçen hafta Çin Hükümeti ve Merkez Bankası'nın Çin ekonomisini desteklemek amacıyla attığı ve piyasalara moral getirmiş olan adımların pozitif etkisini adeta söndürdü.
Pazartesi ve dün açıklanan yeni Çin ekonomik verileri, Çin ekonomisinde yavaşlama işaretlerinin devam ettiğine işaret edince, Çin borsalarından başlayan satış dalgası, ABD borsalarına kadar uzandı.
Çin'in imalat sanayi göstergeleri, Çin'deki iç talep ve ihracat bağlantılarının seyri açısından önemli bir gösterge ve son açıklanan veriler, Çin'de sanayi üretiminin son üç yılın en düşük seviyesine gerilediğine işaret etti. FED'in olası faiz artırım adımı ve hisse senetlerine yönelik duyulan endişe nedeniyle,
ABD hazine tahvillerine yönelik 'güvenli liman' algısı ile yoğunlaşan alımlar
, esasen FED'i de telaşlandırıyor. Çünkü, büyümesini hızlandırması gereken ABD ekonomisinde, faizlerin cazibesinin artması, ABD halkını tüketmek yerine, tasarruf etmeye yönlendirir ise, ABD ekonomisinin içine gireceği durgunluk, küresel ve yerel boyutta, işleri yeniden bozacak.
Çin ekonomisiyle ilgili her olumsuz ekonomik veri, Çin›le çok ciddi boyutlarda ticaret hacmi olan ABD ekonomisi ile ilgili endişeleri de arttırıyor. Çünkü, Çin'in ekonomisini büyütmek için ABD'ye ciddi boyutlarda ihracat yapmaya (ABD dünyanın en büyük ithalatçısı konumunda), ABD'nin de Çin ekonomisi iyi para kazandıkça kendi lüks ve teknoloji ağırlıklı mallarını ve tahvillerini Çin'e satmaya ihtiyacı var. Bu nedenle, Çin ekonomisiyle ilgili beklentiler olumsuzlaştıkça, aynı durum ABD ekonomisiyle ilgili beklentilere de sirayet ediyor; ABD borsalarını da doğal olarak olumsuz yönde etkiliyor.
Son 4-5 hafta içerisinde, küresel ölçekte, dünya borsalarında alım satımı yapılan hisse senetlerinin değerinde 5.7 trilyon dolarlık bir erime gerçekleşti
. Bu arada, sadece Çin değil, Fransa, Norveç ve Rusya'nın imalat sanayi verilerinin de gerilediğini; Tayland'da tüketici fiyatlarının düştüğünü ve Endonezya'da enflasyonun yavaşladığını unutmayalım.
Yani, küresel ekonomi ile ilgili 'vasat büyüme' endişeleri aynı hızla devam ediyor ve ABD'nin imalat sanayi verisinin kötü gelmesi bekleniyor.
IMF'in 'çifte standardına' ağır eleştiri
Bu arada, Yunanistan'a uluslararası kurumlar tarafından gösterilen tolerans da ağır eleştiri almaya başladı. 1980'lerden bu yana geçen 35 yılda, Latin Amerika ülkeleri ve Türkiye, IMF'le yürüttükleri programlar nedeniyle ciddi ekonomik ve toplumsal bedeller ödediler.
Bugün itibariyle, Yunanistan 25 milyar dolarla Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) en büyük kredi müşterisi
. Almanya'nın Kiel kentindeki Dünya Ekonomisi Araştırma Enstitüsü'nün küresel ekonomi uzmanı Rolf Langhammer, IMF'in Yunanistan'daki mali angajmanının köprüleri atmaya imkan tanımadığını ve Fon'un alacaklarından vazgeçemeyeceğini; ancak,
IMF'e üye 188 ülkenin de Yunanistan'a bu kadar fazla kredi açılmasından memnun olmadığını belirtmiş.
Rolf Langhammer, IMF'in vakti zamanında verdiği kredi karşılığında sert politikasını tavizsiz bir şekilde kalkınma halindeki ülkelere zorla uygulatırken, şimdi o bedelleri ödemiş olan ülkelerin, Yunanistan OECD üyesi ve zengin bir Avrupa ülkesi iken, neden bu kadar toleranslı destek aldığını anlamakta zorlandıklarına işaret ediyor.
Dolayısı ile, Türkiye›nin de içinde yer aldığı gelişmekte olan ülkelerde, içten içe bir kızgınlık ifadesi söz konusu. Bir kalkınma politikası kuruluşunun genel koordinatörlüğünü yapan Jürgen Kaiser ise,
IMF Başkanı Lagarde'ın Avrupalı alacaklılardan fedakarlık beklerken sesini yükseltmesinin arkasında “Tek taraflı borç affı istiyorsan, öyleyse neden peki 2012 yılında yardım programına ortak oldun?' diye kendisini soru sorulmasından çekinmesinin yattığını belirtmiş. Ne hakkaniyetli dünya değil mi?!