Refah Partisi’nin yerel seçimlerde patlama yaptığı yıldı. 1994’te Ankara ve İstanbul’la beraber birçok ili kazanmıştı.
Kayseri’de Doç. Dr. Şükrü Karatepe belediye başkanı seçilmişti. Kamu yönetimi ve siyaset bilimi alanında akademik unvana sahipti. Bu nedenle belediye ve şehir yönetimi konusunda kendisinden daha bilimsel ve kalıcı çalışmalar bekleniyordu.
1997 yılında, Yeni Şafak Gazetesi’nde muhabirken röportaj yaptım kendisiyle.
Refah Parti’nin kendine özgü, farklı, yeni bir belediyecilik anlayışı inşa edip edemeyeceğini sormuştum.
Şükrü Karatepe, henüz 3. yılına girmiş Refah Partisi belediyeciliği için bu soruya cevap vermenin erken olduğunu ama gelecekte Milli Görüş’e ait, milli değerlere ve kendine özgü bir belediyecilik anlayışı geliştireceklerini söylemişti.
AK Parti, Milli Görüş belediyelerinin neredeyse tamamını devraldı. Yani tarihsel akış kesintiye uğramadı.
Denilebilir ki, hizmet, altyapı ve klasik belediyecilik görevleri konusunda Refah ve AK Partili belediyeler yüksek bir performans gösterdiler. Bu konuya o kadar önem verdiler ki, Avrupa’daki Milli Görüş teşkilatları aralarında para toplayıp, iş makinesi alıp belediyelere hediye ediyorlardı.
Klasik belediye hizmetlerinin ötesine geçen, yenilikler, açılımlar ve özgün çalışmalar yapan iki belediye oldu: İstanbul ve Ankara. Erdoğan ve Gökçek, başkanlıklarının ilk yıllarında kültürel, mimari, şehir yönetimi ve estetik anlamda son derece yaratıcı, farklı ve yenilikçi çalışmalar yaptılar. O zaman tüm belediyeler İstanbul ve Ankara’yı örnek alırdı.
Zaman içinde İstanbul, Ankara’yı da geçerek, Türkiye’de yeni belediyecilik konusunda hep liderlik yaptı. Bu da Erdoğan’a siyasetçi ve yönetici olarak çok kuvvetli bir imaj ve değer kattı. Başbakanlık yolu böyle açıldı.
Kişisel kanaatime göre, Erdoğan’ın hapse girmesiyle birlikte İstanbul, belediyecilikte yenilikçi, öncü ve lider pozisyonunu kaybetti. Ondan sonra gelen başkanlar mevcudu sürdürmekten ya da korumaktan öteye geçemediler.
Buna bir etken de Erdoğan’ın Başbakan olmasıyla birlikte, belediyedeki vizyoner ve yaratıcı kadrolarını Ankara’ya taşıması oldu. Yerine gelen kadroların aynı derecede yenilikçi ve yaratıcı olduğu hep tartışıldı.
Bugün 25 yılı geride bırakmış belediye tecrübesiyle, AK Parti’nin Şükrü Karatepe’ye sorduğum soruyu kendisine sorması gerekir: AK Parti, kendine özgü, orijinal, yeni bir belediyecilik anlayışı üretti mi? Örneğin, kamu yönetimi derslerinde, siyaset biliminde “AK Parti modeli” diye bir belediyecilik tarzı ders olarak okutulabilir mi?
Cevabı kendileri verir.
Artık Türkiye’nin birçok yerinde çöp dağları, su kesintisi, kanalizasyon sorunları, bozuk yol meselesi gündem olmuyor. Çünkü belediyeler altyapı sorununu köklü biçimde çözdü.
Zaten bugün seçmenin aradığı, şikayet ettiği konular da değişti. Artık çöp dağlarından değil, betonlaşmadan, trafik sorunundan, mimariden, estetikten, nitelikli kültürel faaliyetlerden şikayet ediyorlar.
Birkaç gündür Yassıada’nın yeniden yapılandırılması konusunda süren tartışmalar, bence dikkate değer. AK Parti camiasının önde gelen isimleri bile, beton yığınına döndürülen adanın son halinden açıkça şikayet ediyorlar. Bu şikayet Fikirtepete’deki akla zarar kentsel dönüşüm başta, İstanbul’un çarpık imar politikasına yönelik de çok artmıştı.
Sanırım en can acıtıcı şikayet ise rüşvet, adam kayırma, torpil gibi konular. Bunlar AK Parti’nin mücadele ederek, iktidar olduğu konulardı. Şimdi bu yönde şikayetler çok arttı belediyelerde. Aslı var mı yok mu, bunu ortaya çıkarmak yargının ve yürütmenin görevi.
Demem o ki, artık şehirli seçmen için yol, su, çöp, kanalizasyon konusunda başarılı olmak, bir belediye başkanını seçmek için yeterli kriterler değil.
Şehirlerinde betonlaşma, trafik, mimari, estetik, sanat, kültür, turizm gibi konularda dünya ile rekabete girecek, öncülük yapacak belediye başkanları istiyor seçmen. Anadolu şehirlerinde durum biraz daha farklı ama metropollerde AK Partili seçmen de dahil, insanlar başka türlü düşünüyor.
Bir belediye başkanının çok bilinir, tanınır ve sevilir olması başkan olması için yeterli mi? Eskiden olsa ‘evet’ derdik. Ancak şimdi öyle değil. Çok tanınan, sevilen ya da teşkilatın, genel merkezin istediği birinin şehri daha iyi yöneteceği, mimariden kültüre, dünya ile rekabete girecek kadar vizyon sahibi olacağı anlamına gelmiyor.
Onlarca örnek verilebilir bu konuda. İyi tanınan, sevilen ve başkan seçilen birinin vasatın ötesine geçemeyen, hatta şehri geri götüren bir başkanlık dönemi geçirdiğine çok şahit olduk. Bu, tüm partilerde var.
Bir başkanın özgeçmişinin, tecrübesinin, vizyonunun ve kendini ispatlayan kariyerinin şehre katacağı çok şey olabilir. Velev ki bu insan tanınmamış, teşkilatlarda görev almamış, popüler olmamış olsun.
Artık Türkiye’de büyük şehirlerin popülizmle, duygusal ve ideolojik söylemlerle yönetilmesi mümkün değildir. Bunu dikkate almak lazım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.