Tam olarak ne yapmak istiyoruz?
Siyaset ve iletişim bu soruyu sorarak başlar işe. Ardından bir strateji ve planlama yapar. Buna yol haritası, strateji, oyun planı vb. denir. Başarı da bu stratejiyi uygulamaktan geçer.
'Ne yapmak istiyoruz' sorusunu sormak için, önce durum tespiti yapılır. Tüm iddialarla beraber durumumuzu tespit edelim:
Yüze yakın insanımızı Ankara'da katlettiler. 7 Haziran'dan bu yana 145 güvenlik görevlisi şehit oldu, 235 sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. Toplam (Ankara dahil) 380 canımızı yitirdik. Ülkenin istikrarı sarsıldı, iç huzurumuz bozuldu, toplumsal fay hatları tahrik edildi. Belli ki büyük bir saldırı altıdayız.
Peki kim saldırıyor? PKK, IŞİD, DHKP-C yani dünyanın en tehlikeli örgütleri. Bu ilk görünen perde.
Bu örgütlerin uluslararası bağlantıları var mı? Evet. Kimler? Rusya, İran, Suriye, İsrail, Almanya doğrudan; ABD, İngiltere, Çin'in dolaylı olarak bu örgütlerle ilişkili olduğu iddia ediliyor.
Ne yapmak istiyor bu ülkeler? Erdoğan'sız/AK Parti'siz bir Türkiye, güçsüz bir Türkiye, Ortadoğu'ya karışmayan bir Türkiye, içine kapanmış bir Türkiye istiyorlar. Bizi Mısır'a, Suriye'ye, Ukrayna'ya, Irak'a çevirmek istiyorlar.
Bunu gerçekleştirmek için örgütlerle, medya ile, iş adamlarıyla, sermayeyle, cemaatlerle, sivil toplum kuruluşları ile ilişki kuruyorlar, ortak hareket ediyorlar.
Bir üst akıl var, kumpas planlıyor, oyun kuruyor, iç savaş planlıyor. Öyle mi?
Diyelim ki bunlar komplocu yaklaşım, abartılı geldi size. Şöyle söyleyelim: Bizi birbirimize düşürmek istiyorlar, kardeş kavgası çıkarmak istiyorlar, nefret ve kutuplaşma yaratmak istiyorlar. Alevileri, Sünnileri, Kürtleri, Türkleri, Arapları birbirine düşürmek istiyorlar... Bu tespitleri AK Parti, MHP, CHP, HDP ve diğer tüm siyasi kesimlerden de duyduk mu? Evet duyduk.
Üst akla karşı bir oyun planımız var mı?
Diyelim ki söylenenlerin hepsi doğru.
Avantajlı durumdayız demektir, zira üst aklın, ülke düşmanlarının oyun planını biliyoruz. Oyun planını biliyorsak, karşı koymak daha kolay. Peki bize ağır bedeller öteden bu saldırılara karşı, bir oyun planımız var mı? Burada duralım.
Şöyle örneklendireyim:
Ankara saldırısını yapan teröristi bulmak kriminal bir uğraştır. Onun arkasındaki yabancı unsurları bulmak istihbarat çalışmasıdır. Burada ortaya çıkan uluslararası güçlerle mücadele etmek diplomasi, ekonomik, siyasi ve askeri planlamadır. Tüm bunlarla ilgili kısa, orta ve uzun vadeli global bir stratejimiz ve planlamamız var mı?
O zaman başa dönüyor ve tekrar soruyoruz: Tam olarak ne yapmak istiyoruz? Türkiye'nin toprak bütünlüğünü, milletin birliğini, ekonomik değerlerimizi ve bölgesel gücümüzü korumak istiyoruz. Sanırım bunda muhalefet de dahil herkes hem fikirdir. İşte herkesin ittifak ettiği bu hedefi, planlamak ve uygulamak kalıyor geriye.
Biz neden bir üst akıl kurmuyoruz?
Kim yapacak bunu? Elbette devlet aygıtını yönetenler yapacak. Herkes ondan bekliyor, onun görevi diye düşünüyor. Şu anda bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan, bir hükümet, bir MGK ve devletin çok önemli organları var. Bu strateji, bu oyun planını onlar kuracak, toplumun tüm katmanlarını da içine alacak şekilde bir uygulama modeli geliştirecek. Doğru muyum?
Uluslararası bir üst akıldan, çok zeki ve çok güçlü bir üst akıldan bahsediyorsanız, karşılığında siz de bir üst akıl kurmalısınız. Bir üst akıl planlamasından ve saldırısından bahsediyorsanız, siz de bir planlama ve savunma modeli geliştirmelisiniz. Bize saldırı varsa yapılacak şey, elimizde avucumuzda kim varsa, ne varsa hepsiyle birlik olup, savunmaya geçmek, hatta hücuma geçmektir.
Ancak ortada bir tuhaflık var. Bu bayrağa, bu toprağa, bu ülkeye inandığını söyleyen insanlar, ülkenin savunmasına katılmıyor, birliğin içinde olmuyor. PKK'dan, IŞİD'den, DHKP-C'den, Paralel Örgüt'ten bahsetmiyorum. Bunlar haricinde de, hükümeti, devleti eleştirenler var, suçlayanlar var. Bunların hepsi “hain” diyerek sorunun üstünü örtebilirsiniz. Ancak öyle değil, doğru davranış da bu değil.
Düşünün ki yabancılardan oluşan bir üst akıl, bu ülkede yıllarca beraber yaşadığınız Alevileri, Kürtleri, dindarları, liberalleri, solcuları kullanıyorsa ve siz bu vatandaşlarınızı geri kazanamıyorsanız, sorun biraz da sizdedir. Nasıl olur da İran, Suriye, Almanya, İsrail, ABD... bizim vatandaşlarımızı kandırabilir ki? Bizden daha mı akıllı, bizden daha mı güçlüler, bizden daha mı yakınlar insanlarımıza?
Yeni bir milada ihtiyacımız var
İhanetin bir gerekçesi vardır. Onu bile ortadan kaldırmak mümkün. 'Üst akıl var, algı operasyonu var, ihanet var'
demekle kalınırsa sorun çözülmez. Retorik dönemi sona erdi çünkü. Artık en az 'üst akıl' dediğiniz insanlar kadar akıllı davranmak, birliğimizi, düzenimizi korumak için stratejiler geliştirmek zorundayız. Onların oyunlarını boşa çıkartacak, insanlarımızı onların ağından kurtaracak zeki stratejiler geliştirmeliyiz.
Bu ülkede herkes, “biz” dediğimiz kavramın içinde yer almalı, almaları için çaba göstermeliyiz. Devletin sahibi Ak Parti değildir, CHP değildir, MHP değildir, Ordu değildir, MGK değildir... devletin sahibi Türkiye'ye inanan herkestir. O zaman onların da devletlerine sahip çıkmasına engel olan ne varsa, onu ortadan kaldıracak bir diskur geliştirmek zorundayız.
Bizim yeni bir milada ihtiyacımız var özetle. Ölen 380 kardeşimizin kanı yerde kalmasın, birliğimizin, dirliğimizin oluşması için vesile olsun. Ankara'da insanlar barış demişse, kardeşlik demişse bunun bedelini ödemişse, bu kıymetli bir şeydir, bunun gereğini yapmak gerekir.
Yeni bir milat yeni bir söylemle, iletişimle, dil ile başlar. Yarın bu konuyu tartışalım.