Latin Amerika’nın kendisine bile anlatamadığı bir dramı vardır. Kristof Kolomp’la 1492’de başlayan, insanlığın gördüğü en acı hikayelerin yaşandığı bir dramdır bu. Hakkında öyle ciltler dolusu kitaplar yazılmadı, onlarca film ya da dizi de yapılmadı.
Eğer yapılsaydı o zaman koca Amerikan kıtasının nasıl bir katliam, acı ve vahşetin üzerine bina olduğu anlaşılırdı. Katliamı yapan, bugünkü beyazların, katliamın acısını çekenler de bugünkü siyahilerin ve yerlilerin atalarıydı. Sahi hikaye devam ediyor değil mi?
Nedense bu hikayeleri dinlemeye bile gücüm yetmiyor. İşin enteresanı bu kıta insanlarından anlatanına denk gelmedim. Sanırım onların da atalarının yaşadığı acıları anlatmaya gücü yetmiyor.
Meksika’dan başlayıp, Şili’ye kadar inin. Uğradığınız her ülkede, gördüğünüz her millette İspanyolların, İngilizlerin, Fransızların, Portekizlerin son olarak da ABD’nin yazdığı hazin bir tarih vardır. Öyle dramatik ki, bağımsızlığına kavuşan ülkeler, tarih kitaplarında atalarından kaç kişinin öldürüldüğünü net olarak yazamazlar.
Latin Amerika bazıları için futbol, bazıları için salsa, bazıları için Latin romantizmi olsa da, ben nedense buraya geldiğimde bu soykırım hikayelerinin hüznünden kurtaramıyorum kendimi.
Küba’da, başkent Havana’nın meşhur Amerikan özentisi El Capitolio binasının karşısında, bir parkta oturmuş bu yazıyı yazarken, purodan, devrimci nostaljisinden, Che hatıralarından bu yüzden bahsedemedim.
Avrupa’dan gelen beyaz adamın renkli gözlü çocukları, Gabon ve Angola’dan getirilmiş kölelerin kara derili çocukları, katliamdan kurtulmuş az sayıdaki Taino ve Ciboney yerlilerinin kısa boylu, tıknaz evlatları… Karma karışık bir nesil bugün ortak bir noktada buluşmuşlar: Mutsuzluk.
Nedense burada Afrikalı ve yerli kölelerin hikayesini okuyorum her yüzde. Sanırım bu yüzden İmany dinliyorum.
İspanyolların katliamla insansızlaştırdığı topraklara, Afrikalı köleleri dolduran, İngiltere olmuş, 1762’den sonra. Uzak Asya’dan, Afrika’dan zincirlere vurulup getirenler, Kolomp’un Asya’dan getirip Küba’ya diktiği şeker kamışı plantasyonlarında çalışmışlar. Bu kölelerin hangi rotadan ve hangi şekilde Afrika’dan ve Asya’dan getirildiği temsili resimleri bir müzede gördüm.
Şeker kamışından yapılan ünlü Küba Rom içkisinin müzesini gezerken, boyunlarına zincir vurulmuş, vahşi hayvanların ısırmasın diye ağzını kapatan tasmadan takılmış kölelerin temsili resimleri vardı bir köşede. Kimse dikkat etmedi bu resme. Herkes şeker kamışından yapılan Rom’un hikayesine odaklanmıştı. Oysa o şeker kamışı tarlalarına, sayıları bilinmeyen Afrikaları ve Asyalı köleler, öldürülüp gömülmüştü. Köle kanıyla sulanmış tarlalarda bugün hala şeker kamışı üretiliyor. Rom içkisi de bundan yapılıyor
Küba, 1762’de İngiliz sömürgesi oluktan sonra, köle ticaretinin ana üslerinden biri oldu. Avrupa’ya, belki de dünyaya köleler buradan dağıtıldı. Afrika’dan Amerika kıtasına 12.5 Milyon köle getirildiği söyleniyor. Küba ana dağıtım merkeziydi. Orta Amerika bu yüzden yoğun zenci nüfusuna sahip. En kara derililer, en kıvırcık saçlılar, en çok acı çekenler Karayip adalarına getirilenler olmuş.
Evet sömürge tarihi, Franz Fanon gibi biri tarafından yeniden yazılmalı. Ne hazin değil mi, Ermeni soykırımı yaptığımızı iddia edenler, milyonlarca yerliyi öldürüp, gasp ettikleri topraklarda yaşıyorlar.
Bugünkü Küba’yı anlatmadım size diye düşünüyorsunuz. Haklısınız. Yarın anlatacağım onu da.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.