Siyasetin iletişimle imtihanı

04:0024/06/2015, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Kemal Öztürk

2011 yılında Başbakanlık Basın Danışmanlığı görevinden ayrılınca, aklımda kitaplar, akademi ve iletişim dünyasında kalıcı şeyler yapmak vardı. Özellikle iletişim ile siyasetin kesiştiği, siyasal iletişim alanında uzun soluklu çalışmalar yapmak istiyordum. Bu amaçla, Türkiye'de yayınlanmış, siyasal iletişim, propaganda konularında ne kadar kitap varsa hepsini topladım. Hatta önemli bazı doktora ve doçentlik tezlerini bile buldum. Bir odaya kapanıp tamamını okudum, notlar aldım ve tek cümle kurarak

2011 yılında Başbakanlık Basın Danışmanlığı görevinden ayrılınca, aklımda kitaplar, akademi ve iletişim dünyasında kalıcı şeyler yapmak vardı. Özellikle iletişim ile siyasetin kesiştiği, siyasal iletişim alanında uzun soluklu çalışmalar yapmak istiyordum. Bu amaçla, Türkiye'de yayınlanmış, siyasal iletişim, propaganda konularında ne kadar kitap varsa hepsini topladım. Hatta önemli bazı doktora ve doçentlik tezlerini bile buldum. Bir odaya kapanıp tamamını okudum, notlar aldım ve tek cümle kurarak o odadan çıktım:

“Türkiye'de Angolo Sakson iletişim kuramlarının sonu gelmiş”.

Erdoğan iletişimin kurallarını değiştirdi

İki değerli iletişimci arkadaşım, Ali Saydam ve Prof. Ali Murat Vural ile buluşup, nefes almadan saatlerce tezimi tartıştım. Mesele şuydu: Türkiye'de siyasal iletişim alanında yayınlanan bütün telif eserler, üniversitelerde okutulan kitaplar, hatta doktora ve doçentlik tezlerinin neredeyse tamamı Batı'dan, özellikle de Amerika'dan çeviriydi. Bunlar Anglo Sakson kültürünün ve toplum yapısının özelliklerine göre kurgulanmış iletişim teorileriydi ve asla bize uymuyordu. Bu nedenle Türkiye'de karşılığı yoktu aslında.

Özellikle R. Tayyip Erdoğan'ın siyasal iletişim tarzı, tüm Anglo Sakson kuramlarına tersti. Onların kurallarına göre, Erdoğan yaptıklarıyla asla ikinci kez seçilemezdi. Oysa Erdoğan ve partisi girdiği tüm seçimleri kazanmış ve o kuramların geçersizliğini ilan etmişti bir anlamda. Çok az sayıda olsa da, siyasal iletişimciler bu gerçeği görmedi ve Türkiye'ye özgü siyasal iletişim teorileri üretmeye çalışmadı. Batı kaynaklarını tercüme edip, onları Türkiye'de uygulamak için zorlamaya devam ettiler.

Oysa siyasal iletişim Türkiye'de son derece canlı, değişken, hareketli ve özgün bir şeydir. Erdoğan'a rağmen, son seçimde AK Parti'nin oy kaybetmesi bile bu canlılık ve değişim dinamiğinin en çarpıcı örneğidir. Bu açıdan Türkiye üniversitelerin akademik çalışmaları için tam bir cennettir.

Siyasiler ve üniversiteler siyasal iletişimi önemsemedi

Siyasal iletişim konusunu o kadar çok önemsiyordum ki, YÖK Başkanı başta, tanıştığım tüm rektörlere, dekanlara siyasal iletişim bölümleri, mastır, doktora programları açmasını söylerdim. Maalesef ABD'de siyasal iletişim fakülteleri olmasına rağmen, Türkiye'deki fakültelerde bir bölüm olarak bile açılamadı. Sadece Marmara ve İstanbul üniversitelerinde bir mastır programı konuldu sanırım.

Siyaset cephesi de bundan çok farklı değildi. Siyaset, iletişim konusunu hep hafife aldı. Ak Parti iktidarları kendinden önceki hükümetlere oranla bu konuya çok önem veren iktidarlardı, ancak bence yine de yeterli değildi.

2003 yılında TBMM'de göreve başladığımda, 'Basın Müşaviri' unvanının anlamını yitirdiğini düşündüm, bu nedenle 'İletişim Danışmanı' unvanını kullandım. Meğer Ankara'daki basın ve siyaset çevresi, Avrupa'da, İstanbul'da yaygın olarak kullanılan bu kavramı ilk defa duymuş. AK Parti muhalifi bir gazete, birinci sayfadan koca bir haber yaptı, “basın müşavirliğini beğenmeyip, kendine iletişim danışmanı dedirten Kemal Öztürk...” Danışmanı olduğum Bülent Arınç bu habere çok güldü ve yıllarca, “iletişim danışmanı” diye espri yaparak keyfini çıkardı.

Siyasal iletişim, üretilmiş siyasetin, politikaların kamuoyuna en iyi nasıl anlatılacağını, nasıl kurgulanacağı belirliyor. Her geçen gün dünyada daha bilimsel ve akademik çalışmaların yapıldığı, daha çok uzmanlık isteyen bir alan olmaya devam ederken, nedense Türkiye'de ve özellikle Ankara'da bir türlü dikiş tutturamıyor. Bu nedenle de siyasi krizlerin çoğu iletişim kazalarından çıkar Ankara'da.

Reza Zerrap olayı bir iletişim krizidir

Büyük bir proje, büyük bir siyasi değişim gerçekleşmeden önce onun iletişimini planlamak, bir konsept oluşturmak ve ona göre hareket etmek nedense bizim siyasilere anlamlı gelmiyor.

Oysa profesyonel siyasal iletişim, siyasetçinin çalışmalarını kolaylaştıran, sorunları önleyen çalışmalardır. Mesela son günlerin tartışılan konusu, Reza Zarrap'a ödül verilmesi ve sonrasında yapılan açıklamalar tam anlamıyla bir siyasal iletişim krizidir. Oysa çok basit bir şekilde önlenebilirdi. Buna benzer, iletişimi iyi planlanmadığı için yaşanan onlarca kriz örneği sayabilirim.

Son seçim bile, siyasal iletişim açsından günlerce konuşulacak, onlarca makale yazılacak ya da akademik çalışma yapılacak malzemeyle doludur. Özellikle yanlış iletişim dili yüzünden çok ciddi siyasi kayıplar yaşandığını hepimiz gördük. Şu andaki koalisyon görüşmeleri öncesindeki açıklamalar da aynı şekilde iletişim sorunlarıyla dolu.

Artık Türkiye içindeki iletişim krizlerini ve sorunlarını geçelim, bizim dünya ölçeğinde siyasal iletişim çalışmaları yapmamız gerekiyor. Dünyada etkin bir ülke olmak için, uluslararası iletişim neredeyse birinci sıraya oturdu. Sosyal medyanın, internetin ve basının bu denli yaygın olduğu bir dünyada iletişime profesyonel yaklaşmayan hiçbir ülke etkin olamaz.


#iletişim
#siyaset
#sosyal medya