Kurban Bayramı’nda gördüğüm manzara beni çok mutlu etti. Onlarca sivil toplum örgütü dünyada insanların adını unuttuğu ülkelere kurban eti götürmek için yarış içindeydiler. Ellerinde kurban eti, yüzlerinde gülümseme, Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da kimsenin gitmediği, gitmek istemediği ve hatta ismini bilmediği yerlerde yardım dağıttılar.
Bazen yabancı meslektaşlarım bana sorardı, “gerçekten Arakan için göz yaşı döküyor mu sizin insanlarız?” Nasıl bir yürekse bizimkisi, mazlum olan herkes için göz yaşı döker insanımız. Hem de hiçbir ayrım yapmadan. İşte bu duygudur bizi dünyada en çok yardım yapan ülkeler sıralamasında birinci yapan.
Türkiye ekonomisi ne kadar sorunlu olursa olsun, devletin ya da sivil toplum örgütlerinin yaptığı yardımlara asla itiraz etmez bizim milletimiz. Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve diğer devlet yetkilileri, şu anda Bangladeş’te Arakanlı mazlumlara yardım dağıtıyor. Buna karşı çıkmayı bırakın, herkes alkışlıyor.
Milletin gönlündeki bu coşkun yardım ve merhamet duygusu sayesinde Türkiye’de belki de binlerce yardım kuruluşu doğmuştur. Hepsi bu yardımları organize etmek, veren elin merhametini, alan elin ihtiyacına ulaştırmak için çaba sarf ediyor. Bu Kurban gördüğümüz manzara yılladır süren bu geleneğin son ve en güzel örneklerindedir.
Önceki yıllara oranla devlete ait yardım kuruluşları da çok aktifti. Kızılay, AFAD, Diyanet Vakfı, TİKA gibi devlet destekli kurumlar, bir STK gibi proaktif yardım faaliyetleri yaptılar. Özel yardım kuruluşları da onlarla yarıştı.
Geçen yıl sivil toplum kuruluşlarına yapılan yardımlarda ciddi bir düşüş vardı. Bunun sebebi de FETÖ’ye ait yardım kuruluşlarının, yardım paralarını mağdurlara değil de örgüte harcadığı yönündeki haberlerdi. Bu da halkın yardımlarını, devlet destekli yardım kuruluşlarına yönlendirmesine neden oldu. Hatta Kızılay kapasitesi dolduğu için yardımların bir kısmını kabul etmedi.
Bir de devlet büyüklerinin, bağışlarını ve kurbanlarını Kızılay gibi devlet kurumlarına yapmaları da etkili oldu. Örnek teşkil ettiler.
Bu yıl sorun kısmen azalsa da yine de devlet ile yardım kuruluşları arasındaki ilişkide çeşitli problemler yaşanmaya devam ediyor. Bu sorunlar Arakan kriziyle bir kez daha gündeme geldi.
Burada çok dikkatli olunması gereken hususlar var. Bunlara hem devletin hem STK’ların hem de halkın dikkat etmesi gerekir.
Bir kere sivil toplum örgütleri, devletten bağımsız olarak hareket eden, devletin yapmadığı ya da kanuni kısıtlamalardan dolayı yapamadığı yardımları yapar. Örneğin Suriye’de, Kızılay uluslararası hukuk açısından yardım faaliyetleri yapamaz. Bu yüzden de İHH, Sadaka Taşı ve İyilik Der gibi sivil yardım kuruluşları hayati rol oynadılar. AFAD ve Kızılay bu kuruluşlarla iş birliği yaparak yardımların Suriye, Irak içlerine ulaşmasını sağladı. Sadece insani yardım değil, birçok konuda bazen devletler, sivil toplum örgütlerine ihtiyaç duyarlar. Bu çok önemli bir yumuşak güçtür (soft power) aslında.
Devlet, kendi yardım kuruluşlarını desteklerken, bunu sivil yardım kuruluşlarının önünü kesecek şekilde yaparsa, bunda büyük bir hata var demektir. AK Parti iktidarları öncesinde buna çok şahit olundu.
Şimdi birçoğu AK Parti tabanıyla aynı yerden gelen sivil toplum örgütlerinin benzer sorunlar yaşamaması için düzenleme yapılması, koordinasyon sağlanması gerekir. Bu koordinasyon denetimin haricinde ayrıca, yardımların maksimum fayda ile kullanılmasını da sağlar.
Burada sivil toplum kuruluşlarına düşen şeyler de var. Sivil toplum örgütü İngilizce NGO (None Govermental Organisation) yani hükümet dışı organizasyonlar olarak tanımlanır. Bence güzel bir tanımlama. Bizim sivil toplum örgütleri son yıllarda iktidarla ilişkilerinin iyi dengeleyemedikleri için, sanki devletin organizasyonları gibi hareket ediyor. Bu STK’ların kuruluş ve çalışma mantığına çok terstir.
Yeni kurulan vakıflar, dernekler ve yardım kuruluşları nedense kendilerinin iktidarın bir parçası gibi görüyorlar. O nedenle de iktidardan bir destek ya da işaret almadan hareket edemiyorlar. Çok yanlış ve tehlikeli bir durum.
Demek ki, devlet-STK ilişkilerinde yeni organizasyon modellerine, koordinasyon sistemlerine, sağlıklı denetim mekanizmalarına ihtiyaç var. Aynı zamanda STK’ların da kendilerini toparlaması ve yeniden gerçek fonksiyonlarına dönmesi gerekir. Böylece gurur duyduğumuz “hayırda yarışmak” özelliğimizi sürdürebiliriz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.