Bakmayın depremle anıldığına, şehirlerin en güzelidir aslında. Yeşilin her tonu asıl Sakarya'da vardır. Toprağı mümbittir, her yandan asma üzüm, ayva, erik, incir çıkardı çocukluğumuzda. Doyamazdık yemeye, “Huysuz Hüsam” amcanın bahçesine dadanırdık bir de. Aşırdığımız kirazın ardından sopayı yerdik tabi. Siz bakmayın, yumuşaktır insanı Sakarya'nın, göçmenler yumuşak huylu olur.
Sakarya Osmanlı Milletler topluluğudur
72 millet asıl Sakarya'da yaşar. Yoldan geçeni çevirin, bir Osmanlı toprağından göçüp gelmiştir buraya. Ben en çok mahallemizdeki Gafur Dede'yi severdim. Arnavut göçmeniydi ve Türkçeyi zor konuşurdu. Kızıp da konuşmayınca da çok tatlı oluyordu. Abazalar, Çerkezler, Arnavutlar, Boşnaklar, Kürtler, Lazlar, Manavlar... Sakarya, Osmanlı Milletler topluluğudur.
Aday adayı olmadan önce şehrin her kesimiyle, her köşesiyle tanışmamıştım. Meğer cevherler orada gizliymiş, meğer hazineyi asıl oraya saklamışlar. 16 ilçesinde, yüzlerce insanla konuştum. En sevdiğim şey şu oluyordu: “Ya bırakın şimdi siyaseti, o bizim ikinci işimiz. İslam dünyasının hali perişan, onu konuşalım” dediğimde, gözlerde aniden ışık yanardı. Sandalyeyi şöyle bir düzeltip, siyaseti unutup, Suriye'de, Irak'ta, Filistin'de ne oluyor gerçekten demeye başlarlardı. Öyle üniversite ortamından bahsetmiyorum, Karapürçek'in köyündeki Reçberlerden bahsediyorum.
Sakarya'dan çok şey öğrendim
Çiftçilik yapan, ilk okul mezunu, yaşlı bir köylünün İslam dünyasında ne olduğunu takip etmesi ve Gazze'yi anlatınca göz yaşı dökmesi kadar öğretici bir şey olabilir mi? Hendek'te, Akyazı'da, Arifiye'de, Söğütlü'de, Serdivan'da, AK Parti teşkilatının neredeyse tamamı, siyaset değil de İslam dünyasını konuşurken canlanıyor, tepki veriyor, iç geçiriyor. Bu bilinç, bu duyarlılık sanki Osmanlı topraklarından göçerken, yanlarında getirdikleri kardeşlik ruhunun yansıması.
Esnafını ziyaret ederseniz eğer şaşırırsınız. Uzun Çarşı'da, Belediye Pasajında, Eski Reji sokağında, mütevekkil ve kanaatkar insanların ticaret yaptığını görürsünüz. Ağzı dualı, gönlü geniş, ekmeğinin peşinde esnaf, sabahları dükkanın önünde oturup çay içer, gazetesini okur. Ara sıra “Allah” diye iç geçirirken görürseniz, bilin ki memleketin bir derdiyle ilgili haber okumuştur.
Toplumun asıl gücü kadınları tanımak
Ben Sakarya'da en çok kadınlardan bir şey öğrendim. Bana toplumun asıl gücünün, teşkilatın asıl enerjisinin ve ümmetin asıl sahiplerinin kadınlar olduğunu öğrettiler.
Bu nasıl bir duyarlılıktır ki, Sakarya'nın kadınları, Rabia meydanında olanların, Gazze'deki çocukların, Suriye'deki göçmenlerin, fakirin, fukaranın acısını yanında taşıyor. Daha söze başlarken döküyorlar gözlerinden acıları. Çocukları yanlarında, kocalarına yemekleri akşamdan yapıp, yollara dökülmüşler. “Bu seçim farklı seçim” deyip, başlıyorlar koşmaya. Her seçim böyleler aslında, her seçimde bir ana gibi, bir kız kardeş gibi, bir yol arkadaşı gibi erkekleri sürükleyen onlar.
Dostları, dostlukları, yol arkadaşlarını keşfetmek
Siyasetin kılcal damarlarını öğrendim Sakarya'da. O damarlarda akan temiz kanı, berrak, şeffaf kanı gördüm. İstanbul'da, Ankara'da bizlerin unuttuğu, dava derdi olanları tanıdım o kılcal damarlarda. Samimi, karşılıksız, hesapsız, menfaatsiz insanları bildim. Ankara'da, İstanbul'da duyduğu kötü şeylerin yalan olduğunu söylemem için yalvaran gözler gördüm.
Herkesin nasıl bana yardıma koştuğuna şaşırdım. Bir kuaför tanıdım fikir kulübü kurmuş, orada beni tanıtıyor. Bir eczacı kalfası tanıdım, elinde broşürüm komşularına beni anlatıyor. Bir telefon bayii kırılan telefonumu tamir ettiriyor, bir matbaacı broşür basıyor... şaşkınlıkla izledim hepsini. Arabasını tahsis edenler, kafeteryasında sürekli yemek ısmarlayanlar, web sitesi tasarlayanlar, gece gündüz yanımdan ayrılmayanlar, öğrenciler, yerel köşe yazarları, çocukluk arkadaşlarım... hepsi Allah rızası için el verdiler, omuz verdiler, destek oldular.
Sakarya bana çok şey öğretti. Dostun dost gibi, adamın adam gibi, kadının kadın gibi, gencin genç gibi olduğunu gördüm. Elbette küçük hesap yapanları, fitneye meyledenleri, menfaat peşinde olanı da gördüm. Ama onlar büyük Sakarya hikayesinde bir yer tutmayacak kadar küçük kaldı. Biz şehrin toprağında yetişmiş çok yiğit gördük orada, hepsi gelecek için umut verdi bana.
Gazze'nin, Rabia meydanının, Suriye'nin adayı
Anadolu Ajansı'nda İslam coğrafyasının sesini dünyaya duyurduğumuz için sivil toplum örgütlerinden, üniversiteye, esnaftan çiftçiye kadar çok insandan dua aldım. Ancak Sakarya'da genç bir üniversite öğrencisi öyle bir yazı yazdı ki bir yerel sitede, günlerce onun etkisinde kaldım. Genç yazar Duygu Demir şöyle diyor: “Kemal Öztürk bir şehrin adayı değil, Gazze'nin adayıdır. Kemal Öztürk Rabia Meydanındakilerin adayıdır, Suriye'de zulüm ve açlık ile mücadele edenlerin adayıdır.”
Sanırım hayatımın en anlamlı vekilliği bu olsa gerek. En anlamlı ve en ağır sorumluluğu olan vekillik. Bu genç insanın gözünde böyle bir yer edinmişsem ne mutlu bana. Allah bize ömür verdiği sürece, ümmetin dertlerini duyurmaya, çare bulmaya devam edeceğiz. Biz siyaseti davamıza hizmet etsin diye yaparız. Siyaset yoksa, davamız için çalışmaya devam edeceğiz elbet.
Bize gönlünü açan, evini, işyerini açan, gözyaşı döken ve dostluğunu hissettiren Sakarya'nın güzel insanlarına teşekkür ederim. Bana çok şey öğrettiniz. Hamdolsun çocuklarıma anlatacak bir Sakarya hikayem oldu. Orada gençlere ve kadınlara söz verdiğim gibi, ne olursa olsun Sakarya'ya, ülkeme, ümmetime hizmet etmeye devam edeceğim.
İlgilisine not:
Üç gündür haber sitelerinde, sosyal medyada aday gösterilmediğim için yüzlerce mesaj atan, haber yapan, hakaret eden, fitne çıkarmaya çalışan, tahrik eden, alay edenlere bir sözüm var: Biz Allah'ın bir hesabı olduğuna inanırız. Kimsenin değil, başımız dik, alnımız ak bir davanın adamıyız. Boşuna uğraşmayın, bu kapıdan ne vefasız, ne hain çıkar, başka kapıya.
Twitter.com/kemalozturk2020