İsrail’in Hizbullah ve Hamas liderlerine karşı suikast operasyonları, Netanyahu’nun ABD gezisinin hemen sonrasında gerçekleşti. Netanyahu’nun Kongre konuşmasından birkaç gün önce Biden’ın adaylıktan çekilmesi, Kasım seçimlerinin kaderini değiştirebilecek nitelikteydi. Netanyahu Kongre’de İran, Hizbullah ve Hamas’a karşı sert mesajlar verdikten sonra Biden, Harris ve Trump’la ayrı ayrı görüştü. Washington’ın başkanlık seçimine üç ay kala işinin başından aşkın olduğunu gören Netanyahu, bu zamanlamanın
İsrail’in Hizbullah ve Hamas liderlerine karşı suikast operasyonları, Netanyahu’nun ABD gezisinin hemen sonrasında gerçekleşti. Netanyahu’nun Kongre konuşmasından birkaç gün önce Biden’ın adaylıktan çekilmesi, Kasım seçimlerinin kaderini değiştirebilecek nitelikteydi. Netanyahu Kongre’de İran, Hizbullah ve Hamas’a karşı sert mesajlar verdikten sonra Biden, Harris ve Trump’la ayrı ayrı görüştü. Washington’ın başkanlık seçimine üç ay kala işinin başından aşkın olduğunu gören Netanyahu, bu zamanlamanın avantajını kullanmaya karar vermiş anlaşılan. Biden’ın Gazze’de yaşananlara rağmen İsrail’e tam destek vermesi, Harris’in Gazze’deki ‘insani krize sessiz kalamayız’ mesajıyla yetinmesi ve Trump’ın da haddinden fazla İsrail taraftarı desteğine devam etmesi Netanyahu’yu bölgede tansiyonu yükseltme konusunda cesaretlendirdi. Üzerindeki rehinelerin geri döndürülmesi baskısına rağmen koalisyonun sonunu getirmesi muhtemel bir ateşkese niyeti olmadığı açık olan Netanyahu, Lübnan ve İran’daki saldırılarla İran’ı daha açık bir savaşın içine çekerek Amerika’nın elini de zorlamaya çalışıyor.
İsrail’in operasyonlarına Dışişleri Bakanı Blinken’ın verdiği tepkiye bakılırsa, Washington’ın önceden haberdar olmadığı görüntüsü var. İsrail, sıklıkla Amerikan yönetimlerini zor durumda bırakacak eylemleri gerçekleştirip geç veya sonradan haber vermesiyle meşhur. Ancak İran’ın içinde gerçekleştirilen bu kadar yüksek profilli bir operasyondan Amerika’nın hiç haberi olmadığını düşünmek zor. Bundan daha önemlisi, Netanyahu’nun operasyon kararını alırken Biden yönetiminin tepkisinden çekinmemiş olması. Ateşkes görüşmeleri devam ederken ateşkesi sağlayacak siyasi bir lideri ortadan kaldırmanın süreci baltalama çabası olduğu açık. Netanyahu’nun ateşkese niyeti olmadığı aylardır biliniyordu ve Biden yönetimi ateşkes sağlamak için gerekli baskıyı kur(a)madı. 7 Ekim sonrası süreçte Biden’ın verdiği tam desteğin Netanyahu’nun istediği gibi oyun kurmasına izin verme noktasına gelmesi, Amerikan politikasının iflas ettiğini gösterdi.
Ortadoğu’da uzun yıllardır devam eden bölgesel savaş 7 Ekim sonrasında yeni bir evreye girdi. Netanyahu 2000’li yıllardan beri Washington’ı İran’a saldırmaya ikna etmeye çalışıyordu. Bush yönetiminin Irak’ı işgalinde özellikle Kongre üzerinde önemli rol oynayan Netanyahu, sıranın İran’a da gelmesi için çok çalıştı. Obama’yı İran’ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak için askeri operasyona ikna için de çok uğraştı ama başarılı olamadı. Trump’ın İran’a tam baskı politikası uygulaması ve Kasım Süleymani’ye suikast düzenlemesi, Netanyahu açısından başarıydı. Obama döneminde İran’ın nükleer kapasitesine karşı ABD’yle ortak operasyonlar da düzenleyen İsrail, Trump’ın İran’a bölgesel abluka uygulamasının avantajıyla Arap ülkeleriyle normalleşme sürecine girdi. İsrail Suudilerle Amerika’nın vereceği güvenlik garantileri sayesinde normalleşerek İran’ı izole etmeyi umuyordu. Filistin meselesinin rafa kalktığı, Araplarla normalleştiği ve İran’ın yalnızlaştığı bir ortamda İsrail İran’a karşı bölgesel savaşı bir üst seviyeye taşıyabilecekti.
7 Ekim sonrasında İsrail ile İran arasındaki adı konulmamış bölgesel savaş bu ülkelerin birbirlerini doğrudan hedef alabildiği bir aşamaya geçti. Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de gerek İsrail gerekse ABD İran’la zaman zaman şiddeti artan düşük yoğunluklu bir çatışma yürütüyor. Bu çatışmanın kontrollü gitmesi Washington ve Tahran açısından önemli zira topyekûn bir savaş iki ülkenin de çıkarına değil. Ancak Netanyahu liderliğindeki İsrail, bu ortamı bir daha bulamayacağını hesap ederek bu bölgesel savaşta sürekli el yükseltmeye çalışıyor. İran’ın rejim güvenliğini tehlikeye atacak askeri bir mücadeleye girmeyeceğini hesap eden İsrail, bölgedeki ve İran içindeki operasyonlarıyla Tahran’ın elini zorlamaya devam ediyor. Netanyahu İran’ın ciddi bir karşılık veremeyeceği varsayımından hareket ediyor ancak topyekûn savaş riskinin olmadığını söyleyemeyiz. Ateşkes veya barış durumunda iktidarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacak olan Netanyahu’nun kontrollü bölgesel savaş senaryosunu tercih ettiğini söyleyebiliriz. Bu şekilde, istediği zaman İran’ın bölgedeki müttefiklerine veya İran içine operasyonlar düzenleyebilen İsrail, çok zora düşerse Nisan ayında olduğu gibi Amerika’nın kendine yardıma geleceğinden emin.
İsrail’in bölgede sürekli tansiyonu tırmandırmaya çalışmasına ve Washington’ı İran’la çatışmanın içine çekme çabasına direnecek bir Amerikan yönetimi yok ortada. Kasım seçimleri sonrasında da İsrail’in politikasının arkasını toplamayı reddederek kalıcı bir çözüm için kendi politikasını üretecek bir yönetim gelmeyecek muhtemelen. Trump gelirse İsrail merkezli Ortadoğu politikasına geri dönülerek İran’a baskı uygulanacak. Harris gelirse de Filistin meselesi büyük oranda insani yardım sorununa indirgenerek İran’la çatışma ihtimaline direnilecek. Trump’ın veya Harris’in Netanyahu’ya kalıcı barış için tam baskı uygulaması gerekiyor ancak bunu yapmaya niyetleri olduğuna dair güçlü işaret yok. Trump Ortadoğu barışını getiren lider olarak tarihe geçmek isteyecektir ancak bunu İsrail’in bütün istediklerini yapmadan gerçekleştirmesi mümkün değil. O durumda da gerçek ve kalıcı bir barışın olmayacağını biliyoruz.