İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim saldırılarına verdiği karşılık bütün dünyada infial uyandırmakla kalmadı, Amerikan siyasetinde de yeni bir kırılma yarattı. Daha önceki intifadalarda ve farklı zamanlarda gerçekleştirdiği operasyonlarda İsrail’in Amerikan kamuoyu algısını yönetmesi ve yönlendirmesi görece kolay olmuştu. İsrail, uzun süre Filistinlilerin barış planlarını kabul etmediğini, farklı direniş gruplarının terörist olduğu ve İsrail’in ortadan kaldırılmasını hedefledikleri gibi anlatıları etkin biçimde
İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim saldırılarına verdiği karşılık bütün dünyada infial uyandırmakla kalmadı, Amerikan siyasetinde de yeni bir kırılma yarattı. Daha önceki intifadalarda ve farklı zamanlarda gerçekleştirdiği operasyonlarda İsrail’in Amerikan kamuoyu algısını yönetmesi ve yönlendirmesi görece kolay olmuştu. İsrail, uzun süre Filistinlilerin barış planlarını kabul etmediğini, farklı direniş gruplarının terörist olduğu ve İsrail’in ortadan kaldırılmasını hedefledikleri gibi anlatıları etkin biçimde kullanıyordu. Netanyahu gibi liderler İsrail’in Amerika’nın bölgedeki en büyük müttefiki ve tek demokrasi olduğunu anlatarak İsrail’e desteğin Washington’un hem çıkarlarına uygun olduğunu hem de değerlerine hizmet ettiğini anlattılar. Ancak İsrail’in son iki aydır Gazze’de yaptıklarının Amerikan kamuoyunun gözünden kaçırılması bu sefer mümkün olmadı.
İsrail Başbakanı Netanyahu, Washington siyasetini en iyi bilen uluslararası liderler listesinin başında yer alıyor. Amerikan hassasiyetlerini iyi bilen ve ona göre konuşmalarını profesyonelce hazırlayan Netanyahu, İsrail’in Kongre’deki desteğini yıllarca ustaca kullandı. Bush yönetiminin 11 Eylül saldırıları sonrasında başlattığı terörle savaş bağlamında Irak’ı işgale hazırlandığı sıralarda Kongre’de verdiği ifadede Saddam Hüseyin’in nükleer silah edinmeye çalıştığından hiçbir şüphe olmadığını söylemişti. Netanyahu Saddam’ın ortadan kaldırılmasının bölgede çok pozitif etkilerinin olacağının garanti olduğunu ifade etmişti. İsrail yanlısı lobinin gücünü Bush yönetiminin istediği doğrultuda kullanarak neoconlarla sıkı ilişki kuran Netanyahu’nun ödülü İsrail’in tehdit gördüğü Saddam rejiminin ortadan kaldırılması olmuştu.
Netanyahu’nun Irak sonrasında İran’ın nükleer programıyla ilgili tavrı da benzer olmuştu. İran’ın İsrail’i yok etmek için ihtiyacı olan nükleer silaha ulaşmasına ramak kaldığını ve Washington’un bir an önce İran’a askeri müdahale etmesi gerektiğini savunmuştu. Bu konuda yoğun bir kampanya yapan Netanyahu, İran’la nükleer anlaşma yaparak normalleşmenin önünü açmayı hedefleyen Obama’ya karşı adeta bayrak açmıştı. Obama Kongre’yi yatıştırmak için İsrail’in Demir Kubbe projesine tarihin en büyük yardımlarını yapmış ve askeri yardımları da en yüksek seviyelere çıkarmıştı. Bunlara rağmen yeni yerleşimleri eleştiren Obama’ya karşı tavır alan Netanyahu, Cumhuriyetçi Parti’yle ilişkilerini geliştirerek Obama’nın ikinci başkanlık seçimindeki rakibi Mitt Romney’ye destek vermişti. Netanyahu, Obama yönetiminin davet etmemesine karşın Kongre’ye kendini davet ettirerek İran’la anlaşmaya karşı sert bir konuşma yaparak dakikalarca ayakta alkışlanmıştı.
Netanyahu, Obama’nın İran’la anlaşmayı ancak ikinci döneminde yapabilmesine yol açarak Kongre’nin muhalefeti yüzünden ABD’yle İran arasında devletler arası bir anlaşma yapılmasını da engellemişti. Netanyahu İran’a karşı Amerika’nın askeri operasyon yapmasını sağlayamadı ancak nükleer anlaşmaya Suudilerle birlikte ciddi muhalefet göstererek Trump’ın anlaşmayı iptal etmesine zemin hazırladı. İsrail’in eski istihbarat şeflerinin dahi nükleer anlaşmanın iptalini tehlikeli görmesine karşın, Netanyahu Trump’ın İran’a tam baskı politikası geliştirmesinde etkili oldu. Trump’ın çok ileri giderek Kasım Süleymani’ye suikast emri vermesi bölgede yeni bir savaş endişesi doğurmuştu ancak İran ciddi bir karşılık vermektense beklemeye karar verdi. Netanyahu’nun Obama’ya muhalefetinin mükafatı nükleer anlaşmanın iptali ve Kudüs’ün Trump tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınması oldu.
Netanyahu, Washington dengelerini iyi bildiği ve Amerikan kamuoyunu manipüle edebildiği için Irak, İran ve Filistin konularındaki temel tezlerini büyük oranda kabul ettirebiliyordu. Filistinlilerin barış istemedikleri, Irak ve İran’ın nükleer silah peşinde oldukları, İsrail’in bölgede ABD için hem stratejik önemi hem de demokratik değerleriyle en önemli varlık olduğu gibi tezleri rahatlıkla pazarlayabiliyordu. Ancak 7 Ekim sonrasında Netanyahu’nun aşırı sağcılarla girdiği koalisyon hükümetinin dünya kamuoyu veya Washington’un tavrı gibi bir kaygısı yoktu. Filistinlilere hiç görülmemiş bir bedel ödetme güdüsüyle hareket eden ve savaş suçu işleyeceğini alenen ilan eden İsrail ordusunun yaptıklarının gizlenmesi mümkün değildi. ABD ve Batı medyası ilk günlerde Hamas’ın aldığı esirlere odaklansa da İsrail’in bombardımanının boyutları inanılmaz seviyelere çıktı. İsrail ne kadar karartma uygulasa da sosyal medya çağında sahadan gelen görüntüler ve insani dramın büyüklüğü dünya kamuoyuyla birlikte Amerika’nın gençlerini
ve muhaliflerini
harekete geçirdi.
Başkan Biden’ın Netanyahu’nun politikasını desteklemesi kendi tabanıyla ters düşmesine yol açtı. Genç aktivistlerin büyük yürüyüşler organize etmesi, kampüslerdeki aktivizmleri ve sosyal medya paylaşımları Netanyahu’nun klasik anlatımlarının ne kadar etkisiz kaldığını gösteriyordu. O kadar ki Amerika’daki ve hatta İsrail’deki birçok Yahudi grup da ateşkes yanlısı gösteriler yaparak Netanyahu’nun terörle mücadele iddialarına inanmadığını gösterdi. Netanyahu’nun koalisyon partnerlerinin baskısına dayanamayarak bir an önce harekete geçme güdüsüyle hareket etmesi ilk başlarda Biden’ın ve Kongre’nin desteğinde büyük sorunlara yol açmadı. Ancak kamuoyu baskısı siyasetçileri de etkilemeye başlayınca şimdilerde İsrail’e
verilecek yardıma şartlar koyulması tartışılır oldu.
Son zamanlarda İsrail yanlısı lobi gruplar büyük bir yükselişe geçen antisemitizmle mücadeleyi öne çıkararak Filistin yanlısı aktivizmin kamuoyu üzerindeki etkisini kırmaya çalışıyor. Ancak bu stratejinin pek etkili olduğunu söylemek mümkün değil zira kamuoyu İsrail’i eleştirmenin antisemitizme tekabül ettiği tezini kabullenmiyor. Netanyahu’nun Amerikan siyasetini iyi bilmesine ve kamuoyunu geçmişte ustaca yönlendirmiş olmasına karşın Gazze konusunda baltayı taşa vurduğunu söylemek abartı olmayacaktır.