Biden yönetimi son dönemde artan kamuoyu baskısı sayesinde Gazze’ye yönelik insani yardım geçişleri için İsrail’e lobi yapmaya başlamıştı. Beyaz Saray, İsrail’in her gün dört saatliğine ‘insani duraklama’ yapmayı kabul ettiğini açıkladı ve bunu Başkan Biden’ın ‘bireysel liderlik ve diplomasisinin’ bir başarısı olarak sundu. Buna karşın Biden İsrail’e bunu kabul ettirmenin ‘umduğundan daha uzun sürdüğünü’ söyledi. Ayrıca kendisinin ‘üç günden daha uzun’ duraklamalar için uğraştığı da basına yansıdı.
Biden yönetimi son dönemde artan kamuoyu baskısı sayesinde Gazze’ye yönelik insani yardım geçişleri için İsrail’e lobi yapmaya başlamıştı. Beyaz Saray, İsrail’in her gün dört saatliğine ‘insani duraklama’ yapmayı kabul ettiğini açıkladı ve bunu Başkan Biden’ın ‘bireysel liderlik ve diplomasisinin’ bir başarısı olarak sundu. Buna karşın Biden İsrail’e bunu kabul ettirmenin ‘umduğundan daha uzun sürdüğünü’ söyledi. Ayrıca kendisinin ‘üç günden daha uzun’ duraklamalar için uğraştığı da basına yansıdı. İsrail tarafından yapılan açıklamalarda ise bu tür duraklamaların belli bölgelerde gerektikçe yapıldığı ve Gazze’nin kuzeyinden güneyine insani geçişlerin zaten sağlandığı belirtildi. Yani Biden Netanyahu’ya insani duraklama gibi çok hafif bir talebini bile tam olarak kabul ettiremedi.
Washington bir yandan ateşkes baskısı yapmayı reddederken bir yandan da Hamas’ın sivilleri ve hastaneleri kalkan olarak kullandığı şeklindeki İsrail tezlerini tekrarlıyor. Bunlar Biden’ın İsrail’e verdiği koşulsuz destek politikasından dönmeye hazır olmadığını gösteriyor. ABD, İsrail’in Gazze’de yaptıklarını savunması yetmezmiş gibi BM’deki vetosunu İsrail lehine kullandı. Bunun üzerine 14 milyar dolarlık yardım vermeye hazırlanan Washington’un gücü Netanyahu’yu insani duraklama için ikna etmeye yetmiyor anlaşılan. Amerika, İsrail’in Gazze’deki etnik temizlik politikasını destekleyerek Rusya ve Çin’e karşı sürekli kullandığı kurallara dayalı uluslararası düzen söyleminin altını oydu. Bu şekilde Washington’un küresel liderlik iddiasına en ciddi darbe Tel Aviv’den gelmiş oldu.
Uluslararası kamuoyu Amerika ve İsrail’in aleyhine dönerken İsrail’e verilen yardım konusunda da Amerikan siyaseti içinden gelen baskılar artıyor. Örneğin, Demokrat Partili 26 senatör (Senato Demokratlarının çoğunluğu) Başkan Biden’a bir mektup yazarak, İsrail’in Hamas’ı yenme stratejisi ve Gazze’de sivillerin korunması için bütün önlemlerin alınıp alınmadığıyla ilgili daha fazla bilgi talep etti. Mektup, Hamas saldırısını kınayarak İsrail’in savunma sistemi ihtiyaçlarının yenilenmesine destek verdiğini belirtiyor ancak çekincelerini kayda geçiren Demokrat siyasetçilerin de artık rahatsızlıklarını gizleyemediğini görüyoruz. Biden’ın Kongre’den talep ettiği 14 milyar dolarlık yardım paketinin geçmesine engel olmasa da düşülen bu şerh Amerikan siyasetçilerin rahatsızlığını yansıtıyor.
Ana akım medya organları, İsrail perspektifine fazlaca yer verseler de onlar bile bazı basit soruları sormadan edemiyor. Örneğin Netanyahu’nun CNN’e verdiği bir mülakatta sürekli Hamas’ın tek sorumlu olduğunu ifade etmesi karşısında muhabir ‘ama siz bir devletsiniz’ demekten kendini alamadı. İsrail’i savunan isimler bilinen klişelerini tekrarlama şansı bulmaya devam ediyor ancak İsrail’in sivillerin korunmasını öncelemediğini açıkça göstermesi karşısında ana akım medyanın gazetecileri dahi şaşkınlıklarını gizleyemiyor. Elbette bütün bunlar Filistin’deki insani dramın durdurulması açısından çok bir anlam ifade etmiyor ancak İsrail’in geleneksel olarak rahat ikna edebildiği Amerikan kamuoyunu yanına almakta hiç olmadığı kadar zorlandığını gösteriyor.
İçeride genç liberal Demokratlar, insan hakları kuruluşları, siyahi ve Arap seçmenler gibi kitlelerin ateşkes çağrılarına kulak vermeyerek siyasi kan kaybına devam eden Biden yönetimi, uluslararası arenada İsrail’e destek uğruna yalnızlaşmayı göze almış görünüyor. BM’de Kanada’yla birlikte İsrail’e destek konusunda izole olan Washington’un Arap ve İslam ülkelerine demokrasi ve insan hakları konusunda üst perdeden konuşması da artık inandırıcı olmayacak. Brezilya ve Güney Afrika gibi küresel güney tabir edilen ülkeleri Rusya ve Çin karşısında yanına çekmek için onca çaba sarf eden Biden’ın bu emekleri de boşa gitmiş olacak. İngiltere’de kabine içi değişikliğe ve Fransa’da Macron’un gelgitli açıklamalarına yol açan İsrail meselesinde Amerika’dan daha İsrail taraftarı kesilen bir tek Alman hükümeti kalıyor sanki.
Biden’ın Amerika’nın ulusal çıkarını İsrail’e açık çek vermek olarak görme yanlışına düşmesinin hem içerde hem dışarda maliyeti çok yüksek hale geldi. Netanyahu’ya yeterince sıkı sarılırsa yönlendirebileceğini düşünmüş olabilir ancak bunun işe yaramadığı ortada zira bu kadar Amerikan desteği ‘insani duraklama’ sağlamaya bile yetmiyor. Bölgede Amerikan askeri tesislerine İran’a yakın milis gruplarının sistematik biçimde artan saldırıları da düşünüldüğünde, Biden’ın mevcut durumu ne kadar sürdürebileceği önemli bir soru işareti. Bir yandan İsrail’i dizginleyip bölgesel savaşa gitmek istemeyen bir yandan da İsrail’i birkaç günlük insani duraklamaya bile ikna edemeyen bir yönetim var Washington’da.
Biden’ın İsrail’e desteğinin ABD liderliğindeki uluslararası sistemin meşruiyetinin ağır biçimde sorgulanması sonucunu doğurduğunu ve aynı zamanda kendi seçmeninin de desteğine mal olduğunu görmesi gerekiyor. Bu gerçekleri görerek yapacağı basit bir hesap, İsrail’e kayıtsız şartsız desteğin kendi siyasi çıkarına olmadığını gösterecektir. Ancak krizin başında verdiği tipik senatör tavrından kısmen pişman olsa da en azından şu aşamada politika değişikliğine gidecek cesarete sahip olmadığını görüyoruz. Kasım 2024 seçimlerine giderken İsrail-Filistin meselesinin gündemde kalması Başkan’ın işine gelmeyeceği için, ya farklı bir krizin gündem değiştirmesi ya da Biden’ın politika değiştirmesi gerekiyor.