Nasıl olacak, nasıl olmalı?

04:0031/03/2020, Salı
G: 31/03/2020, Salı
İsmail Kılıçarslan

Yazıyı yazdığım saatlerde İstanbul’da hava oldukça güzeldi. Uzun, güzel bir kahvaltı yaptım. Balkonda havanın tadını çıkara çıkara bir çay da içtim. Her şey yolunda benim açımdan. Yazıyı bitirip, yazmayı sürdürdüğüm kitaba da biraz çalışıp markete gitmeyi planlıyorum. Eşimin verdiği listeye ek olarak kızıma abur cubur kabilinden şeyler de alırım büyük ihtimalle. “Bir de bunu mu denesek” dediğim şeylerden de atarım sepete.Bu yazıyı 2013 yılının yaz aylarında yazıyor olsaydım… Ya da şöyle: Karantina

Yazıyı yazdığım saatlerde İstanbul’da hava oldukça güzeldi. Uzun, güzel bir kahvaltı yaptım. Balkonda havanın tadını çıkara çıkara bir çay da içtim. Her şey yolunda benim açımdan. Yazıyı bitirip, yazmayı sürdürdüğüm kitaba da biraz çalışıp markete gitmeyi planlıyorum. Eşimin verdiği listeye ek olarak kızıma abur cubur kabilinden şeyler de alırım büyük ihtimalle. “Bir de bunu mu denesek” dediğim şeylerden de atarım sepete.

Bu yazıyı 2013 yılının yaz aylarında yazıyor olsaydım… Ya da şöyle: Karantina 2013 yılının yaz aylarına denk geliyor olsaydı işler çok değişik olurdu benim açımdan. Kötü giden işlerimiz yüzünden iki ortak gümbür gümbür batmıştık zira. Cebimizde ofisten eve, evden ofise ulaşımımızı sağlayacak para olduğunda kendimizi dünyanın en bahtiyar insanları addediyorduk. Değil marketten dilediğim gibi alışveriş yapabilmek, domatesi bir kilo değil de yarım kilo almanın hesabını yapıyor olurdum. O durumda karantina, “evde kalmak” ya da “kendi olağanüstü halini uygulamak” benim için ne derece mümkün olurdu, bilemiyorum.

“Yapmayın, bu ahlaki değil” desek de, devlet kimi destekleme tedbirleri almış olsa da korona yüzünden kapatılan işyerlerinden bilhassa asgari ücret ile çalışanların birer ikişer işten çıkarıldığını duyuyoruz. Zaten pek çoğu ayı ayına, günü gününe yaşayan asgari ücretlilerin işsiz kalmaları demek “yarın ne yiyeceğiz?” sorusunun da gelip kapıya dayanması demek.

Bu karantinanın asgari ücretle çalışanların yanı sıra ürettiği bir başka “mağdur” kesim var. Onlar da “paralarını yevmiye usulü kazanan” insanlar. Berberler, taksiciler, çiçekçiler, simitçiler…

Tabii, “küçük esnaf” tabir ettiğimiz kitlenin de bu süreçte mağdur olduğunu unutmayalım. Küçücük dükkanında o gün ne kazanıyorsa akşama evine onu götüren on binlerce insan…

Ve tabii, zaten her şeyi pamuk ipliğine bağlı durumda olan, kayıt dışı çalışan, kayıt dışı yaşayan mülteci kardeşlerimiz.

“Burada yapılması gereken nedir?” sorusunun cevabını vermesi gereken iki yer var. İlki devlet, ikincisi de sen.

Devletten başlayalım. Açıklanan destek paketi güzel ama açık konuşmak gerekirse uygulamada sıkıntılar var. Kredi sicili bir şekilde kötü olan esnafa kredi çıkmıyor mesela. Bunun “olağanüstü bir hal” olduğu hesaba katılmıyor. Borçların ötelenmesi iyi tabii de, esnafa “bugün ayakta kalabileceği” parayı bir şekilde temin etmek gerekiyor. Vergi yapılandırmasının bir an önce düzenlenmesi gerekiyor öte yandan. Birçok esnaf vergisini hemen yapılandırır, kredisini rahatça alır ve en azından bu süreci atlatmanın yoluna bakar. Aksi takdirde içinden çıkılabilecek bir zemini kalmayacak pek çoğunun.

İşyerlerine “siz yeter ki işten insan çıkarmayın, biz asgari ücretin dörtte üçünü size verelim” diyor devlet. Bu da çok iyi bir destek. Ancak sürecin nasıl işleyeceğinden tutun da, ödemelerin nasıl olacağına dair bazı müphemlikler söz konusu hâlâ. Umarım tez vakitte bu mesele de bir çözüme kavuşur.

Tabii bunlar, “kayıtlı kuyutlu çalışanlar” için bir çeşit can simidi vazifesi görürler. Ancak asıl sorun kazançları “gündelik” olan kesimde. Devlet, ne yapıp edip bu kesimin mağduriyetine bir geçici çözüm yolu bulmalı.

Nisanın girmesiyle birlikte kiralar, sair giderler vd. kapıya dayanacak bu insanlar için. Ne yapıp etmeli, bir çözüm yolu bulmalı yetkililerimiz.

Ve ikincisine gelelim. Yani sana. Devlet “beklenmedik kriz” yaşayan insanlara çözüm üretmeyi vazife olarak üstlensin, sen de “toplumun en altında” oluşan bu beklenmedik fakirliğin üstesinden gelmeye çalış vereceğin destekle. Komşundan, tanıdığından, sokağından, semtinden başlayarak bu fakirliği ortadan kaldırabilecek “dayanışma zeminini” kurmaya çabala. Kızılay, IHH, Sadakataşı ve birçok sivil toplum kuruluşu yardım çağrıları yapıyor, kampanyalar düzenliyor. İster bu kampanyalara destek ol, ister gücün nispetinde bir tanıdığına omuz ver.

Nasılsa geçecek bu günler. Bu günleri “iyi bir şey yapmış olarak, bir insanın, bir ailenin hayatına dokunmuş olarak” anımsamak senin elinde. Gün bugündür.

#Devlet
#İHH
#Para