Yetim Murat

04:0019/08/2018, Sunday
G: 19/08/2018, Sunday
İsmail Kılıçarslan

Yetimliği orada öylece duruyor ve canını acıtacak kadar çok sızlıyordu. “Şurada yatar kalkarsın, gelen malları raflara yerleştirirsin, biten mal olursa liste yaparsın, hadi kolay gele” deyip kapıyı da üzerine kilitleyip gitmişlerdi. 13 yaşındaydı.Sadece dört günde üç bin yüz çeşit değişik ürün bulunan bu yedek parça deposunun sayımını tamamlamış, Rıfat’ın önüne inci gibi yazısıyla liste yaptığı bir tomar kâğıdı bırakmıştı.Rıfat inanmamıştı tabii. “Uydurup uydurup yazdı m’ola acep” diyerek depoya


Yetimliği orada öylece duruyor ve canını acıtacak kadar çok sızlıyordu. “Şurada yatar kalkarsın, gelen malları raflara yerleştirirsin, biten mal olursa liste yaparsın, hadi kolay gele” deyip kapıyı da üzerine kilitleyip gitmişlerdi. 13 yaşındaydı.

Sadece dört günde üç bin yüz çeşit değişik ürün bulunan bu yedek parça deposunun sayımını tamamlamış, Rıfat’ın önüne inci gibi yazısıyla liste yaptığı bir tomar kâğıdı bırakmıştı.

Rıfat inanmamıştı tabii. “Uydurup uydurup yazdı m’ola acep” diyerek depoya gelip yüz kadar ürünü rastgele saymış, rakamların birebir tuttuğunu görünce de “aferin lan Murat, yaman oğlan çıktın” deyip başını okşamıştı bu garip yetimin.

Murat 15 yaşına geldiğinde sadece deponun değil, bütün sistemin anahtarını elinde tutan eleman olmuştu. Hititler döneminde yaşayan bir kâhin gibi hangi parçanın hangi gün biteceğini biliyor, hangi parçadan kaç tane sipariş edileceğine o karar veriyor, kampanya oranlarını o hesaplıyordu. “Bak Rıfat abi” diye söze başlıyor, bazen far ampulünü ikisi beşe satmak yerine altısı on ikiye satmanın nasıl karlı bir operasyon olduğunu anlatıyor, bazen yeni nişanlı Seher’in kasadan nasıl para tırtıkladığını ispat ediyor, bazen hangi markanın hangi parçalarını almak gerektiğine dair uzun listeler okuyordu.

17’sinde Rıfat abisi “çeker çevirirsin” diyerek ona bir daire tutmuş, kendi haşmetli patron masasının yanına da bir masa koydurtmuştu Murat için. Depo günleri böylece son bulmuştu işte.

Rıfat, söz temsili “ben yengeni de alıp bağ evine gidiyom koca herif, sen çeki seneti beşirirsin. İstanbul’dan müşir gelecekti iki koli, onları da kaydettiriver” diyerek dükkândan çıkıp çıkıp gitmeye, her bir işi Murat’a yıkmaya da başlamıştı zamanla.

Ölüm gibi dürüst, zehir gibi zeki, karınca gibi çalışkandı. Hava dediğin Murat’taydı ki sorma. “Hele bir cıvıklı söyleyin de karnımız bayram etsin” diye seslendiğinde kasadaki çençen kızlar sözünü ikiletsin de görsünlerdi bakalım günlerini.

“Ben bi yol İstanbul’a da gideyim Rıfat abi” diyerek mal almaya da gitmeye başlamıştı. İşlerini çabucak tamamlayıp şoför Ali’yle Eminönü’ne geçiyor, teknelerden balık ekmek yiyor, akşamüzeri Galata kulesinin dibindeki kahvelerden birine oturup kızlara bakıyordu.

Murat’ın her düzenlemesi, her İstanbul’a gidişi Rıfat’ın zenginliğine zenginlik kattı. Gelsin arabalar, gitsin benzin istasyonları derken Rıfat abisi inceden siyasete de atıldı. Eh, o kadar parası olan adam siyasete atılmasın da ne yapsın?

Tadı kaçmasın hikâyenin. İşte böyle böyle yedi yılda vazgeçilmez, yeri doldurulmaz bir adam olup çıktı Murat. Yukarda Allah var, Rıfat abisi de yağdırdı Murat’a. İlk çıktığı gün sıfır tempra çekti Murat’ın altına diyeyim de anlayın.

Murat’ı Manisa’daki birliğine “şu askerliği aradan çıkart da dönüşte everelim seni” diyerek teslim etti Rıfat.

Askerlik dediğin sayılı gün… Bir an önce işin başına dönmek için izinsiz mizinsiz yedi vazifeyi.

Murat’ın askerden döndüğü günle, Rıfat’ın partinin genel merkezinden beklediği haberi aldığı gün aynı gün oldu. Rıfat vekil adayıydı. Seçilmesi kesindi.

Murat, askerde çok düşünmüştü. Çayları içtikten sonra sesini kontrol ede ede “abi, sen bana bir baba oldun. Allah razı olsun. Eğer sen de uygun görürsen bana buradan az ortaklık verir misin, kendi işim olunca daha da dört elle sarılırım” dedi Rıfat’a.

Aradan geçen on beş yılın sonunda hatırlı müşterilerden biri “seninkini kesin ihraç talebiyle vermişler parti kuruluna” dediğinde aklına geldi o son konuşmaları. Tamı tamına şöyle demişti Rıfat: “Ulan it, seni yetimken yanımıza alıp adam ettik diye kendini bir halt mı belledin? Malıma ortak olmak ne demek? Birlikte mi kazandık ulan? Baban mıyım, atan mıyım? Önüne attığımla doyuyorsun diye kendini adam listesine mi yazdın?”

Rıfat’ın bu lafları niçin ettiğini yıllarca düşündü Murat. Hem de yıllarca. Dört yedek parça dükkanını, resmi araç servislerini, benzinlikleri, alışveriş merkezini falan da o yıllar içerisinde açtı. Evlendi, çoluk çoluğa da karıştı tabii. Fakat yıllarca, ama yıllarca bulamadı Rıfat’ın o sözleri niçin ettiğini. Yine de Rıfat abisi, hadi şunun adını doğru düzgün koyalım, Rıfat babası şimdi ofisinden içeri girip “n’aptın koca herif?” dese koşup ellerine sarılırdı.

Murat, masasında az doğruldu. Gözlerinin dolduğunu müşterisinin gördüğünü fark etti. “Hayırlısı olsun abi, hayırlısı olsun inşallah” deyip lafı değiştirdi: “Öyle işte abi. İstanbul’dan alıp duracağımıza şehrimize bunun fabrikasını yapalım dedik. Fena mı ettik?”

Kendini kontrol etti. Yetimliği, orada öylece duruyor ve canını acıtacak kadar çok sızlıyordu hala.

#Yetim Murat