Together? Together!

04:0016/01/2021, Cumartesi
G: 16/01/2021, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Geçen gün sevgili dostum Eyüp Gökhan Özekin o karikatürü paylaşınca “Dünyanın çivisinin tam anlamıyla çıktığı yerdeyiz” dedim kendi kendime. O karikatüre geleceğim elbette ama önce birkaç kelâm etmeliyim.Yanılmıyorsam 2008 yılıydı. Dünyanın önde gelen kredi kartı operatörlerinden birinin CEO’su, küresel ölçekte yankı bulan bir söyleşisinde “Tek hedefimiz kâğıt para” demiş, bu mesele epeyce tartışılmıştı. Altını, gümüşü, hatta bakırı yenen “kâğıt para” yerini kredi kartına bıraksın isteniyordu.Bu

Geçen gün sevgili dostum Eyüp Gökhan Özekin o karikatürü paylaşınca “Dünyanın çivisinin tam anlamıyla çıktığı yerdeyiz” dedim kendi kendime. O karikatüre geleceğim elbette ama önce birkaç kelâm etmeliyim.

Yanılmıyorsam 2008 yılıydı. Dünyanın önde gelen kredi kartı operatörlerinden birinin CEO’su, küresel ölçekte yankı bulan bir söyleşisinde “Tek hedefimiz kâğıt para” demiş, bu mesele epeyce tartışılmıştı. Altını, gümüşü, hatta bakırı yenen “kâğıt para” yerini kredi kartına bıraksın isteniyordu.

Bu isteğin basit bir nedeni vardı bence: Kâğıt para fiziki olarak da “önemli” bulunan ve hem harcarken hem kazanırken “kıymet atfedilen” bir nesne idi ve bu nesne, insanların harcama dürtüleri ile aralarına girebiliyordu. “Sonrası için saklamak”, “Lazım olur” hissiyatı gibi şeyler kağıt parada olan şeylerdi, oysa kredi kartında böyle bir yaklaşım yoktu malum. “Uzatıyorsun ve zahmetsizce alıyorsun” fikri hakimdi kredi kartında. Şimdilerde “kredi kartının fizikiliği” de ortadan kalkıyor yavaş yavaş malum. “Tek tuşla ödeme” çağına geldik.

Bu, burada bir dursun.

“Aile”, bütün arzularımızla aramıza girme potansiyeli olan, bize temel ahlâkî normların öğretildiği bir oluşumdur malum. Bu anlamda artık “altın para” değilse bile en azından “kâğıt para” mesabesinde bir kıymete sahip kalmayı başarabilmişti aile kavramı 20. yüzyılın sonuna kadar. Ne ki kâğıt para kredi kartına ve “tek tuş”a nasıl yenildiyse aile de “özgürlük mitolojisi”ne öylece yenildi.

Akıl almaz bir mitolojidir “özgürlük mitolojisi.” Bir yandan insanın kendisini iyi hissettirebilecek her şeyi sınırsızca yapabileceğine dair bir anlatı oluştururken bir yandan da insanın neyi yapması gerektiğine dair keskin sınırlı kodlamalar oluşturur. LGBT destekçisi iseniz özgür, temel cinsiyet algısını savunuyorsanız yobaz olursunuz. Biden’a oy veriyorsanız kararlarını bütünüyle kendisi alan bir özgür birey, Trump’a oy veriyorsanız “yönlendirilmiş bir ahmak” olursunuz. Bireyi savunuyorsanız özgür, aileyi güçlendirmek istiyorsanız gerici olursunuz.

Mitoloji, kendini bir yandan “sınırsızlık vaadi” diğer yandan “keskin sınırlar” ile gerçekleştirerek modern birey dediğimiz “kutsal varlık”ı alıklaştırıyor, ahmaklaştırıyor, hatta tekdüze bir otomasyon cihazına dönüştürüyor.

İnsanın “ihtiyar melekesi” yani “seçme davranışı” giderek “benim vazettiklerimi seçersen insansın” noktasına ilerletiliyor özgürlük mitolojisi tarafından.

En komiği de bu özgürlük mitolojisi tarafından dolaşıma sokulan görecelilik alt miti. Bu alt mit “kime göre neye göre” yaklaşımını ışık hızıyla yaygınlaştırırken bir yandan da “özgürlük mitolojisi”ni berkitiyor. Bu mitin bireylere “bana göre” diye başlattığı cümleler tam da literal karşılığını buluyor ve “işte tam da bana göre” diyor bize. “Ben ki görecelilik mitiyim, elbette bütün düşüncelerini bana göre hizalamalısın” diyor. Böylelikle “bana göre doğru, bana göre yanlış” diyen her birey aslında “sufle”yi özgürlük mitolojisinin ürettiği retoriklerden alır hale geliyor.

Bu da burada bir dursun.

Eyüp Gökhan Özekin’in paylaştığı karikatürde özgürlük mitolojisi tarafından üretilmiş ve en tepesinde Siyonizm’in olduğu bir “retorikler toplamı”nın karşısında izleyiciye sırtı dönük iki adam var. Biri kuvvetle muhtemel Selahaddin Eyyubi, diğeri de kuvvetle muhtemel Aslan Yürekli Richard. Selahaddin soruyor: “Together? (birlikte mi?)”

Aslan Yürekli de cevap veriyor: “Together! (birlikte)”

Mesele tam da bu işte. Aileyi, temel cinsiyet yaklaşımlarını, seçim yapma hakkımızı, çoluğumuzu-çocuğumuzu korumak için hiç beklemediğimiz yerlerle hiç planlamadığımız ittifaklar yapmak zorunda kalacağız. Zira “özgürlük mitolojisi”, bütün gücüyle, bütün pisliğiyle, tam cepheden insana saldıran bir heyulaya dönüşmüş durumda. Bu korkunç tehditten sıyırmanın yöntemini bulmak için kiminle, hangi usullerle birlikte olacağımıza karar vermezsek yanarız vesselam.

Yanarız ki günün sonunda kendimizi “aşı yaptırmayan Merkel’i öven”, “aşı yaptıran Erdoğan’a çemkiren”, Türk’ten çok Alman’a, Müslüman’dan çok “özgürlük dininin mümini”ne benzeyen vekilimsilere döneriz. Sonunda da kendimizi fikir serdeden insanları tehdit ederken buluruz. Allah muhafaza buyursun.

#Aşı