Hatem’in atı

04:0011/11/2018, Pazar
G: 11/11/2018, Pazar
İsmail Kılıçarslan

Bileni çoktur, anlatanı dahi çoktur. Biz dahi anlatalım isteriz. Anlatalım ki mertliğin ve cömertliğin ne olduğu biline.Hatem’i bilir misiniz? Hatem-i Tai de derler. Görenin “erkek güzeli” dediği, birinin cömertliğini anlatmak için “Hatem-i Tai kadar cömerttir” denilen, mertliği dillere destan bir adamcık. Cömertliğini anlatmaya kâğıt da yetmez mürekkep de…Bir konağı var, epeyce de toprağı… Sofrasından kimse eksik değil. Âliminden berduşuna, zengininden çulsuzuna kapısına geleni boş çevirdiği geçmemiş

Bileni çoktur, anlatanı dahi çoktur. Biz dahi anlatalım isteriz. Anlatalım ki mertliğin ve cömertliğin ne olduğu biline.



Hatem’i bilir misiniz? Hatem-i Tai de derler. Görenin “erkek güzeli” dediği, birinin cömertliğini anlatmak için “Hatem-i Tai kadar cömerttir” denilen, mertliği dillere destan bir adamcık. Cömertliğini anlatmaya kâğıt da yetmez mürekkep de…

Bir konağı var, epeyce de toprağı… Sofrasından kimse eksik değil. Âliminden berduşuna, zengininden çulsuzuna kapısına geleni boş çevirdiği geçmemiş kayıtlara. Hatem öyle bir Hatem yani.

Bir de atı var Hatem’in. Tövbeler olsun. “At” dedim de kusur işledim. Ona öylesine öyle alelade ‘at’ denmez. Yelesiyle fil taşır. Üzerine zırhlarıyla üç süvari binse yarışta diğer atlar nal toplar anca. Hele rengi. Rengini anlatmak mümkün müdür? Gecenin karanlığı da öyle değil bir siyah ki o siyah yelesinin ve kuyruğunun arasına karışmış kızıl kıllarla tamam olur. Bir de dört bileğinde bembeyaz çatkılar var ki hani at değil de insan olsa karşısına geçenin eline bıçak verilmez.

İnsan Hatem olur da kıskananı, haset edeni olmaz mı? Elbette olur. Hatem’i hem de şehzadeler, sultanlar kıskanır da haset edermiş. Kolay mı? Hint’ten Frenk ellerine kadar her meclisin konusu Hatem’in cömertliği ve dillere destan atı imiş. Meclislerde kendisinin lakırdısı yerine Hatem’den söz edildiğini gören, duyan sultanı-şehzadesi Hatem’e haset etmesin de ne etsin?

Rivayet muhteliftir. Rum kralı diyen de vardır, Bizans prensi diyen de vardır, hatta -Allah muhafaza buyursun- Gazne’nin şehzadesi yahut Yemen’in sultanı diyen de… Biz de diyelim ki Hatem’in atı ve cömertliği anlatılınca sultanlardan bir sultanın içine bir haset ateşi düşmüş ki ne düşmek. Derhal işten anlar bir vezirini çağırtıp “bana memleketin en namlı hırsızını bulasın” demiş. Vezir aramış taramış, adına Tarvus denir bir hırsızı çıkartmış sultanın karşısına.

Tarvus, sarayın büyük salonunda icra-ı sanat eyleyip hırsızlık konusundaki maharetlerini sergilemiş ki hani Köroğlu’nun atını çalmaya giden Ayvaz’ın yetenekleri de öyle değil. “Âlâ” demiş sultan olacak sefil, “bana Hatem’in atını çalacaksın. Çalabilirsen bin altın, on cariye ve bir konak veririm sana. Çalamazsan kellenin bedeninden ayrıldığı gündür.”

Altının, cariyenin, konağın hayalini kuran Tarvus derhal düşmüş yola. Şuradandı, buradandı derken 10 gün yürüyüp ulaşmış Hatem’in konağının olduğu vadiye ki vay aman. Bir boran, bir fırtına ki gözün gözü görmesi mümkünsüz… Vaziyet gayetle vahim… “Amandır, dönsem” demiş Tarvus ama dönmenin de imkânı yok. Kurda kuşa yem olur da öldüğüyle kalır insan.

Çaresiz, vadideki tek sığınılacak yer olan Hatem’in konağına atmış kendini güç belâ. Rüzgâr savurmasın diye çite ağaca tutuna tutuna vurmuş kapıyı. Tabii hizmetçiler hemen içeri almış Tarvus’u. O sıra Hatem yetişmiş. Bakmış ki kardan rüzgârdan ölmeye durmuş bu garip yolcu, hemen dışarıdan kar getirip kendi elleriyle ovmuş Tarvus’un bedenini. Ateşi yavaş yavaş harlatmış hizmetçilere.

Tarvus az dinlenip de kendine gelince “hele canımızı bir kurtaralım da sabah olunca atı da çalar kaçarım” diye düşünerek azıcık kestirmiş kaz tüyünden doldurma misafir yatağında.

Ne kadar uyumuş bilinmez. Bir vakit sonra bir cariye kapı arkasından “Hatem efendimiz sizi yemeğe bekliyor” diye ünlemiş.

Tarvus sofraya oturmuş ki aman ne sofra. Kuşun sütü de eksik değil. Hele ortada bir kebap var ki rengi nar, kokusu misk-i amber. Tarvus, kurdun kuzuya saldırdığı gibi saldırmış yemeklere. Hele kebabı yedikçe yüzüne kan, ruhsarına renk gelmiş.

O gece Hatem, Tarvus’a türlü çeşitli ikramlarda bulunmuş. Altın vermiş, elbise vermiş, hançer vermiş. Tarvus, hiçbir karşılık beklemeden kendisine izzeti ikram gösteren bu adama hayran olmuş. “Sonu kelleyi vermek de olsa bu adamın atı çalınmaz” demiş. Sonunda cesaretini toplayıp “bağışla beni cömert Hatem” diyerek girmiş söze, “ben namlı bir hırsızım. Buraya da kötü niyetle gelmiştim. Dillere destan olan atını çalıp sultana götürmekle görevliydim. Lakin bana öyle iyi davrandın ki sana bu kötülüğü etmek içimden gelmedi. Bağışla beni. Yarın sabah sultanın huzuruna çıkıp kellemi teslim ederim senin gibi cömert biri için.”

Hatem çok üzülmüş Tarvus’un sözlerine. “Ah, asil dostum” demiş, “niyetinin bu olduğunu bilseydim vallahi atımı kestirip kebap yaptırmazdım. Sana hediye ederdim de sultana verip canını kurtarırdın.”

“Anlamadım” demiş Tarvus. Hatem cevap vermiş: “Bu akşam hava bozuk olunca misafir gelmeyeceğini tahmin etmiştik. Dolayısıyla yemekten yana bir hazırlığımız yoktu. Fakat sen Tanrı misafiri olarak çıkıp gelince bir hazırlık yapmamız icap etti. Ahırlarımız konağa uzaktır. Burada da sadece benim atım vardı. Misafirimize layıkıyla ikram edelim diye atı kestim de kebap ettim. Asıl sen beni bağışla. Dileğinin atımı almak olduğunu bilseydim sana onu hediye etmekten memnun olurdum. Yarın sabah ben sana atımın biricik tayını vereyim. Sen de tayı sultana götürüp de ki ‘at ölmüş, ama ben sana tayını çaldım.’ Umulur ki başını kurtarırsın.”

Şol rivayet bundan ibaret böylece. Ben kıssayı anlattım, siz hisseyi elbet bulursunuz.

#Hatem-i Tai
#Cömertlik