Çorlu’dan Marşandiz’e hesap sorulabilir olmak!

04:0015/12/2018, Cumartesi
G: 15/12/2018, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Bizimki gibi memleketlerde “kazaların kaderi” şudur: Akıl almaz bir kaza olur. Bu kaza karşısında bir toplumsal infial olur. Kazaya sebebiyet veren kurumun yöneticilerinden hiç kimse istifa etmez.O kurumdan birkaç alt düzey sorumlu da çıkarıldıkları mahkeme tarafından salıverilirler. Toplum kazayı unutuverir hemen. Ardından bir akıl almaz kaza daha olur. Bu kaza karşısında bir toplumsal infial olur… Çember böyle ilerler Türkiye’de.Hadi şunu açık yüreklilikle konuşalım mı? 8 Temmuz günü Çorlu’da

Bizimki gibi memleketlerde “kazaların kaderi” şudur: Akıl almaz bir kaza olur. Bu kaza karşısında bir toplumsal infial olur. Kazaya sebebiyet veren kurumun yöneticilerinden hiç kimse istifa etmez.


O kurumdan birkaç alt düzey sorumlu da çıkarıldıkları mahkeme tarafından salıverilirler. Toplum kazayı unutuverir hemen. Ardından bir akıl almaz kaza daha olur. Bu kaza karşısında bir toplumsal infial olur… Çember böyle ilerler Türkiye’de.

Hadi şunu açık yüreklilikle konuşalım mı? 8 Temmuz günü Çorlu’da meydana gelen ve 25 kişinin ölümüyle sonuçlanan o vahim kazanın sorumlusu oldukları iddiasıyla tutuklanan ve mahkemeye çıkarılan 4 “alt düzey” TCDD çalışanı 10 Ekim günü adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar. Türkiye’deki yargının olağan çalışma hızını hesaba katarak düşünecek olursak “gayet hızlı” şekilde çözülmüş oldu mesele.

Mahkeme kararının ardından iki ay geçti ve bu kez de 9 kişinin hayatını kaybettiği tren kazası haberi Ankara Marşandiz durağından geldi.

Devletimiz sağ olsun her zamanki gibi “geniş kapsamlı bir soruşturma” başlattı. “Sorumluların ivedilikle bulunması için gereken çalışmaların başlatıldığı”nı duyurdu. Lakin elimizde Ankara’daki tren kazası olayında da Çorlu’daki tren kazası olayına reva görülen hukuki sürecin işletilmeyeceğine dair tek bir karine yok işte.

Şurada bir duralım. Ankara’daki tren kazasının hemen ardından devletin yetkili kurumlarının peş peşe yaptığı “kaza nedeni” açıklamalarının birbirini tutmamış olması “kriz yönetimi” konusunda yine sınıfta kaldığımızın resmidir elbette ama ben işin orasını çok tuhaf bulmuyorum. Mesela TCDD Genel Müdürü’nün olayın hemen ardından sosyal medya hesaplarını kapatarak “tedbir almasını” daha tuhaf buluyorum. Hâlbuki bence asıl tedbir sayın genel müdürün “tedbiren istifa” etmesiydi, sosyal medya hesabını kapatması değil. Modern dünyada böyle oluyor malum bu işler.

Dün gün boyu, tren kazası meselesini takip ettim doğal olarak. Kazanın kaza değil, bir sabotaj olduğuna dair geliştirilen argümanları da okumuş oldum böylelikle. “Tam da Türkiye’nin Suriye’ye sınır ötesi bir operasyon başlatacağı haberlerinin peşine, üstelik Türkiye’nin kurduğu uzay ajansının en önemli isminin de olacağı trenin kaza yapması size de tuhaf gelmiyor mu?” diye soruyorlardı bu argümanı geliştiren isimler.

Doğrusu, haklı da olabilirler, haksız da olabilirler bu fikri ortaya atan arkadaşlar. Ankara tren kazası bir “kaza” değil sabotaj, yani altından bir terör örgütünün çıkacağı bir terör saldırısı da olabilir pekâlâ. Fakat sonuç değişmez. Kazadaki ihmal de ihmaldir, TCDD’nin gözbebeği hızlı treni “sabotaj yapılabilir” olmaktan çıkarmamak da ihmaldir. Hatta ikincisi bence çok daha büyük bir ihmaldir. Dolayısıyla bari bu sefer, bari bu kez şu adına “adalet” dediğimiz şey tecelli etsin ve lütfen bu kazada ihmali olan tüm yetkililer istifa etsinler.

Daha da açık yazayım o halde. Son zamanlarda Türkiye’de hem FETÖ davaları hem de bu ve benzeri meselelerde ortaya çıkan “adaletin tecelli etmediği” kanaati, başat bir toplumsal sorun olarak memleketin tam kalbindedir.

Emin Çölaşan’ın bile “her ne kadar üyeliği olmasa da…” diye kanaat belirterek FETÖ’den yargılanacak olması en hafifinden “adalet duygumuzu” zedeleyen, dahası FETÖ’yü sulandırmaktan başkaca bir işe yaramayacak bir meseledir. Çengelköy davasında direnen halka kasıtla ateş ettiği belli terörist itlerin “er olmaları gerekçesiyle” salıverilmeleri adaletin tecelli edeceğine dair beklentimizi yerle yeksan eder.

Dahasını da söyleyeyim. “Sorumlulara bir şey olmuyor” algısı bürokrasiyi de, politikayı da çirkinleştirir. “Zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir” yaklaşımı iş dünyasını berbatlaştırır.

Ben dünyada adalet dışında hiçbir pozitif kavram kalmasa adalet üzerinden tüm pozitif kavramları yeniden inşa edebileceğimizi düşünen biriyim. Dahası, dünyada tek negatif kavram olarak adaletsizlik kalsa adaletsizliğin dünyanın sonunu getireceğine de kaniyim.

Dolayısıyla bir ince sitem, bir yüksek sesli uyarı olarak alın lütfen şu cümleleri: Adaletin bunca yorulması, Türkiye’nin güzel yürüyüşünü sekteye uğratabilecek tek unsurdur. O yüzden lütfen bürokratın da, siyasinin de, iş adamının da, sanatçının da hukuk karşısında hesap verebildiği bir ülke için çalışmanın bir yolunu bulalım elbirliği ile. Büyük Türkiye fikri ancak adaletle gerçekleşebilecek bir fikirdir zira.

#kaza
#Tren
#TCDD
#İhmal
#İstifa