Diyelim yer Milli Eğitim’e bağlı bir okul. 12 Mayıs Cuma günü okulun devletten 25 yıldır maaş alan öğretmenlerinden biri, bir başka öğretmene “pazartesi iş bak kendine, defolup gideceksiniz. Erdoğan seçimi kazanınca hiçbirinizi buralarda yaşatmayacağız” demiş midir sizce? Diyelim yer Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğü. 12 Mayıs Cuma günü, THY’de 12 yıldır çalışan bir memur, bir başka memura “masanı şimdiden toplasaydın iyi olurdu. Nasılsa pazartesi gün Erdoğan seçimi kazanmış olacak. İlk iş seni
Diyelim yer Milli Eğitim’e bağlı bir okul. 12 Mayıs Cuma günü okulun devletten 25 yıldır maaş alan öğretmenlerinden biri, bir başka öğretmene “pazartesi iş bak kendine, defolup gideceksiniz. Erdoğan seçimi kazanınca hiçbirinizi buralarda yaşatmayacağız” demiş midir sizce?
Diyelim yer Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğü. 12 Mayıs Cuma günü, THY’de 12 yıldır çalışan bir memur, bir başka memura “masanı şimdiden toplasaydın iyi olurdu. Nasılsa pazartesi gün Erdoğan seçimi kazanmış olacak. İlk iş seni ve
senin gibileri bu kurumlardan temizlemek” demiş midir sizce?
Örnekleri uzatmak mümkün, ama gereksiz…
Cumhurbaşkanlığı seçimi bitti biteli hangi arkadaşımla, hangi dostumla konuşsam bana çeşitli, türlü mobbing hikayeleri anlatıyor.
Şunu deyip memleketin kendini herkesten üstün gören dangalaklarını rahatlatmayı çok isterdim: “Bu Erdoğancılar, seçimden önce milleti işiyle gücüyle, ekmeğiyle tehdit etmişler.”
Fakat durum böyle değil. Dinlediğim tüm mobbing hikayelerinin başrolünde Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verecek insanların, Erdoğan’a oy verecek insanlara tehditleri var. Bir çeşit akıl tutulmasıyla, bir çeşit dangalaklıkla ve en önemlisi, seçimi kesin olarak kazanacaklarına dair geliştirdikleri mesnetsiz inançla terbiyesizlikte arş-ı alaya çıkmışlar.
Şimdi burada bir soluklanalım. Seçimi Recep Tayyip Erdoğan kazandığına göre, THY’de, TRT’de, Milli Eğitim’de yahut herhangi bir devlet kurumunda çalışan ve birlikte çalıştığı insanları ahlaksızca tehdit eden bu mobbingci hödükleri an itibarıyla işten çıkarmak uygun mudur?
Cevap veriyorum: Son derece uygundur. Niye uygundur biliyor musunuz? Yan yana çalıştığı mesai arkadaşını politik gerekçelerle tehdit edebilecek kadar alçalan insandan ne öğretmen olur, ne teknisyen olur, ne memur olur, ne tuvalet bekçisi olur. Olsalar olsalar aday olması halinde oy vereceklerini beyan ettikleri tuvalet terliği olur onlardan, başka bir şey değil.
Durmadan anlatıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’na oy veren ve bizatihi Kılıçdaroğlu tarafından “bu seçimi kesin olarak kazanıyoruz” cümlesine inandırılarak dolandırılan insanları rehabilite etmek gibi bir derdimiz ya da sorumluluğumuz yok. Sadece, kendilerini son derece mesnetsiz şekilde “üstün” olarak tanımlayan bu insanların şerrinden emin olmak zorundayız.
Sert mi konuşuyorum? Daha da sertleşeyim o halde.
Bugün Türkiye’yi net şekilde “iki millet” olarak ayıran anlayışın sahibi ben değilim. Dolayısıyla ortada benim düzelteceğim bir şey de yok. Adına “oligarşik Kamalizm” denilen illet, bağlılarına sanal, suni, mesnetsiz bir “üstünlük hissi” pompalaya-rak var olabiliyor ve post-truth da tam burada imdada yetişerek kendilerini bizden üstün zanneden bu aptal güruha istediği yalana dilediği gibi inanabilme konforu sağlıyor. Kılıçdaroğlu’na oy veren taksici bana diyor ki “Ekrem İmamoğlu başarısız görünsün diye Tayyip’in adamları yollara çukur açacak özel bir madde döküyorlar abi.”
Lan ben bu adamın nesini, nasıl rehabilite edeyim? Dahası, bu adamla birlikte yaşama zeminini nasıl ve ne şekilde yeniden tesis edeyim?
“Bu seçimde milyonlarca yabancı oy kullandı da Erdoğan o yüzden kazandı” diyen operasyon çocuklarına, bu operasyon çocuklarının yalan söylediğini bile bile inanmayı tercih eden; kendi seçim işleri başkanlarının “seçimde oy kullanan yabancı vatandaş sayısı 200 bin” beyanatı olduğu halde 5 milyon Suriyelinin oy verdiğine inanmaya devam eden dangalaklara hangi hakikati nasıl anlatayım? Deprem bölgesindeki ölüler adına oy kullanıldığına iman eden insana ne diyeyim? Kayıplarının yasını bile doğru düzgün tutmayı beceremeyip Erdoğan’a oy veren herkesi “aptal, gerzek, saçını Pril’le yıkayan zavallılar” olarak nitelemeye girişen ruh hastalarına hangi vasatı önereyim? Seçim gecesi hiç tasvip etmediğim bir şey olarak kutlama için bazı yerlerde tabanca atıldı. Bunlar o fırsatı bile kaçırmayıp “Kılıçdaroğlu kazansaydı konfetilerle, şampanyalarla kutlanacaktı, bunlar barbarlar gibi ateş ediyorlar” yazdılar. Kılıçdaroğlu seçimi kazansaydı o gece ortağınızın açık destekçisi olduğu PKK, insan öldürmeye başlayacaktı ulan. CHP İstanbul İl Başkanı’nın can-ı gönülden desteklediği harf azgını sol örgütler racon keseceklerdi. Gerçekten bunu bile göremiyorlar.
Yahu hepsini geçtim. Oy toplamak için “son konserim olabilir” diyen yavşağın bu yaz 20 tane konseri var. O yavşağa bakıp “kim, niye kandırıyor lan bizi?” bile demiyorlar yahu.
Bakın açık söylüyorum. Artık bizim, bu güruhu rehabilite edebilmek için yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığına inanıyorum. O yüzden durmadan safları sıklaştırarak, mücadeleyi bir an olsun bırakmadan uğraşıp didinmekten başka hiçbir çıkar yolumuz yok.
Gevşemek de yok, politikacılar eliyle “güdülen” bu kütlenin ne denli tehlikeli olabileceğini bir an olsun akıldan çıkarmak da yok.
Bunu daha çok konuşacağız önümüzdeki dönemde.